başlangıçsız bayat,
başlangıç noktasını ararken hayatın sonunu buluyoruz. bir an için bir başlangıç noktası belirlediğimizi varsayalım. bilimin ortaya koyduğu veriler bunun big-bang olduğunu gösteriyor. evrenin sürekli genişliyor olması bunun en büyük kanıtı. bu genişlemenin bir sonu bir sınırı var. işte bu sınır entropinin maddeyi bir arada tutan enerjiyi de düzensizliğe uğratabildiği bir sınır oluyor. kütle çekiminin etkisi ile nesneler bir arada kalabiliyorlar. evrendeki tüm nesneleri bir arada tutan yerçekimi enerjisidir. ancak bu nesnelerin birbirlerinden sürekli uzaklaşmaları belli bir sınırdan sonra bir arada kalmalarını olanaksız hale getirir. işte bundan sonrası için bugüne kadar iki ihtimalden bahsedilirdi hep. ya kozmik donma ile ya da kendi içine çökme ile evrenin son bulması. ancak bugün önümüzde farklı bir bilgi daha var. büyük patlamadan öncesine ait bazı bulgular var. bu bulguların niteliği ne olup olmadığı zamanla daha da netlik kazanacak konular . ancak şimdilik bunu bilmek bizi bir ikilemden kurtarmış oluyor. az önce söylediğimiz ikilemdir bu. evren büyük patlama ile başladı. yine zaman da aynı şekilde uzayla birlikte oluştu. maddenin üç boyutu ile birlikte bizim zaman diye nitelediğimiz boyut oluşmuştur.
zaman diye bildiğimiz,
bu noktada zamanın hareketten başka bir niteliği olmadığını söylemeliyiz. insan bilincinin,zaman diye kavram haline getirdiği olgu hareketin kendisidir. devam eden hareket canlıların yaşam ve ölüm döngüsüne neden olur. bu canlılığın bir özelliğidir. zamanın bir etkisi değildir. yani zaman geçtiği için yaşam ve ölüm gerçekleşmez. büyük patlama ile ortaya çıkan işte bu harekettir. harekete neden olan enerjidir.
enerjinin halden hale geçişi,
enerji çeşitli ayrımlara tabi tutulabilir ancak temel niteliği açısından potansiyel ve kinetik biçimlerde var oluyor. potansiyel enerji kütlenin varlığı ile ilgilidir. potansiyel enerji maddenin diğer maddelerle arasındaki konum farkından kaynaklanır. aynı evrenin farklı noktalarında bulunan parçacıkların birbirine göre konumuna bağlı olarak ortaya çıkar. yani bir parçacığın diğer tüm parçacıkları göre konumundan kaynaklanır. diyelim bu bilgisayarı yerden bir metre yukarıya kaldırdık bu durumda bir potansiyel enerji oluşur . ancak iki metre yukarıya kaldırdığımızda ise potansiyel enerji iki katına çıkar. bilgisayarın yer yüzeyine göre konumu değişmiştir çünkü daha öte bir noktaya taşınmıştır. işte parçacıkların birlerine göre konum farkıdır potansiyel enerjiyi yaratan. potansiyelin harekete geçmiş hali ise kinetik enerjidir. hareket halindeki maddenin enerjisidir. kapalı sistemlerde ki evren de kapalı bir sistemdir,enerji kaybolmaz,birbirine dönüşür sürekli olarak. birçok enerji türü birbirine dönüşür,ama sistemdeki toplam enerji miktarı aynı kalır. enerji ya da maddenin aslında aynı olduğunu da hesaba katmalıyız. görecelik kuramı ve kuantum mekaniğinin bilgisiyle hayatın hayatını daha derin bir şekilde yorumlayabiliyoruz bugün.
bugün ulaştığımız yorum zenginliğine kısaca göz atalım. etrafımızda gördüğümüz evren enerjiden oluşmuştur. enerji yoğunlaşarak, çözülerek değişik biçimlere ve özlere kavuşmuştur. enerji hareket kazanarak halden hale girmiştir. enerjinin girdiği formları takip edelim. yorum yapabilmek ve kavrayış kolaylığı açısından enerjinin çevrime başladığı bir başlangıç noktası belirlemeliyiz. dediğim gibi aslında bu hem teorik hem de pratik açıdan bu şekilde ele alınamaz. çünkü üzerinde konuştuğumuz konu siklustur. siklus devirdaim yapan bir sistem olarak üzerinde herhangi bir noktayı başlangıç olarak almanız mümkün değil. keza alabilirsiniz de çünkü yapısı gereği üzerindeki her nokta bir başlangıç noktası olarak alınabilir. biz bildiğimiz terim ve kavramlarla olaya yaklaştığımız için bu kavramların işaret ettiği noktaları başlangıç noktası alabiliriz. siklus'un aslında herhangi bir noktası olan,büyük patlama'yı başlangıç noktası olarak ele alalım.
büyük patlamanın şaşkınlığı,
enerjinin büyük patlamadaki durumunu ele alarak başlayalım ve geçirdiği tüm dönüşümleri yukarıdan bakarak özetleyelim. madde ya da enerjinin-ki büyük patlamanın hemen öncesinde bu daha ziyade enerji oluyor- büyük patlama ile başladığı yolculuk büyük siklus'u oluşturur. işte burada düşünüş şeklimizi biraz değiştirmeye ihtiyacımız var. büyük patlama, genellikle evrenin başlangıç noktası olarak ele alınır. oysa büyük patlama, büyük çevrimin bir alt çevrimidir sadece. enerji-madde şeklinde akıp giden büyük çevrimin pek de özel olmayan bir alt çevrimidir. evet birçok özel tarafı vardır ancak diğer alt çevrimlerdeki özel taraflardan fazla değildir. onu başlangıç noktası haline getiren gerçekliğine dair elde ettiğimiz bilgilerin görece olarak yeni olması yüzündendir. diğer alt çevrimlerde de benzer abartılar yapmıştır insan bilinci. büyük patlamayı ve onun civarındaki bilgiler görece olarak yeni bilgiler olduğu için gereğinden fazla abartma eğilimindeyiz. oysa her daim devam eden çevrimin herhangi bir noktasından başka birşey değildir. ancak dediğimiz gibi biz iletişim kolaylığı açısından burasını başlangıç noktası olarak almayalım ama buradan anlatmaya başlayalım.
birikim-sentez
bu noktada şunu vurgulamakta yarar var; tüm bilim alanlarında biriken bilginin yine çevrimin yasalarıyla yorumlanmasıdır yaptığımız. biriken bilginin bu yasalarla yorumlanarak onları aşan ve kapsayan yeni bir sentezine ulaşma çabasıdır. büyük çevrimde bilincin ortaya çıktığı bir alt çevrim bulunur. aslında alt ya da üst kavramlarını kullanmak da sadece anlatım kolaylığı açısındandır. yoksa aralarında bu tür bir altlık üstlük ilişkisi yoktur. büyük çevrimin belli bir bölümü de diyebiliriz. ancak bu da izah edici olmaz. bir tür holograf dediğimizde ise yaklaşmış oluruz ama yine tam ifade edemeyiz. yaklaştığımız nokta şudur; holografik bakış dediğimizde sistemdeki herhangi bir parça bütünün hepsi hakkında bilgi içeriyor demektir. hangi parçasını ele alırsak alalım bütün hakkında bir görüntü de elde etmiş oluyoruz. büyük patlama ile başlayan büyük çevrimin de hangi bölümünü, hangi noktasını, hangi atomunu,hangi canlısını, hangi beynini ele alırsak alalım bütün çevrim hakkında doğru sonuçlara da ulaşabiliyoruz. elbette böyle bir yöntem de kendi sınırlılıklarını içinde barındırır. örneğin insanlar rüya görür ve hatırlarlar,memeli hayvanlar da rüya görürler ama bunun farkında olmazlar,bazı kuşlar rüya görürler. sürüngenlerin ise rüya görmezler. bunlardan diyelim bir aslanın rüyalarını inceleyecek olsak çevrimde bulunduğu yeri de gözetmeliyiz. insan, aslandan daha ileride bir çevrimi yaşadığı için canlıyı ve rüyayı tespit edebiliriz, ancak daha ileri bir çevrimdeki insan türüne özgü rüyaları hatırlanma olgusunu tespit edemeyiz. ya da diyelim yüz milyarı aşkın galaksi ve her galakside yüz milyar yıldız var, insan beynine baktığımızda da yüz milyarı aşkın nöron var ve her bir nöron diğerleriyle onbin adet snaptik bağ kurar. bu da farklı bir holografik bakış. yani çevrimin neresinden bakarsanız bakın bir önceki ( önceki derken zaman değil hareketin öncesi) çevrim ya da çevrimlere ait bilgilere ulaşabilirsiniz. bu da ancak çevrimin ilerleyiş yasalarına uyumlu bir bakışla mümkün olur. yoksa herhangi bir bilim alanının içine düşüp kaybolarak olamaz, örneğimizden gidersek, çevrimin tamamının nasıl ilerlediğiyle ilgilenmeyen bir beyin bilimci, beynin ne kadar harika bir varlık olduğu sonucuna ulaşır sadece.
evrenin sonu, büyük patlama,
büyük patlama öncesine ait izler bulunduğundan söz etmiştik. bu bilginin artarak genişleyeceğini öngörebiliriz. enerjinin büyük patlamadaki halini ele alarak oradan başlayalım ve daha sonrasında yol açtığı büyük çevrimin aşamalarına göz atalım.
bir önceki evrenin ''maddesi-enerjisi'' yoğunlaşarak büyük patlama adını verdiğimiz olayı yaratmıştı. önceki evrenin sonu ve büyük patlamanın gerçekleşmesi teorik olarak bir ve aynı süreçlerdir. enerjinin yoğunluk kazanması, bu sürecin bildiğimiz, tespit ettiğimiz ve fizikçilerin kapanmış bir konu olarak gördükleri en temel konusudur. elbette büyük patlama kuramının yanıtlayamadığı sorular vardır. ancak bu daha çok ontolojik bir sorun olarak görülmelidir. ontoloji olarak disipline edilen alan asıl olarak varlığa, var olana ulaşmaya ve bunları anlamlandırmaya çalışır. biz yöntem olarak olaylara ve verilere bakarak yorum yaptığımız için ontolojiyi bu eksikliği ile şimdilik bir kenara bırakalım. bu çevrim için temel olarak belli bir ''birlik'' halinden bahsedebiliyoruz.
enerji çevrimi
büyük patlamayı, gerçekte bir başlangıç olmadığı halde anlatım kolaylığı açısından başlangıç noktası olarak almıştık. önceki büyük çevrimin maddesi ve enerjisi yoğunlaşarak büyük patlamaya yol açarken ortaya dört temel kuvvet çıkar. bu kuvvetler atomaltı parçacıklarının taşıyıcılığını yaparak önce elektron ve protonları daha sonra atomları ve daha sonda gök cisimlerini oluştururlar. yani ''enerji çevrimi'' devam ediyorken ''madde çevrimi'' de başlamış oldu. bu çevrimin diğer tüm çevrimlerden temel farkı,bu yapı için parçacık ya da dalga gibi nitelemeler kullanamıyoruz.
madde çevrimi (atom çevrimi)
enerjinin, potansiyel ve kinetik nitelikleri maddeye sirayet ettiğinde yine bir dönüşüm geçirdiğini gözleriz. bu dönüşümü maddenin temel yapısına bakarak görebiliyoruz. evrenimizde iki tür parçacık ya da dalga vardır; ilkine kuarklar ve leptunlar diyoruz. bunlara madde yapıcılardır. ikincisi ise bozonlardır, bunlar kuvvet iletirler. maddenin içinde, üstünde, altında bulunur diyemiyoruz. fiziksel olarak yer kaplamazlar. varlığını ancak etkileşime girince tespit edebiliyoruz. bu çevrimin görüldüğü gibi ikili (düalist) bir yapısı vardır.
canlı doğa çevrimi (hücrenin çevrimi)
her çevrim gibi bir önceki çevrimden çıkmıştır. bu çevrimin temel yapıtaşı canlılığın en küçük birimi olan hücredir. hücre altına baktığımızda burada da ikili bir yapı çıkar karşımıza. bunlardan ilki,dna'nın temel işlevi bilginin çok uzun süre saklanmasıdır. ikincisi ise diğer hücre ve dnalarla bilgi alışverişini iletilmesi işlevinin yerine getiren rna'dır. yani bu çevrimde de ikili bir yapı sözkonusudur.
komün çevrimi
enerji-atom-hücre çevrimlerini doğal çevrimler olarak adlandırabiliriz. bu noktadan sonrasında ise toplumsal çevrimlere değinmeliyiz. insan memelilerin en yüksek aşamasından evrildi. içgüdülerin hakimiyetindeki hayvan beynine sosyal ve cinsel yasaklar koyarak bilinç geliştirdi. bu yasakların etkisiyle içgüdüler,bastırılarak insandaki bilinçaltı dediğimiz yapıya dönüştü. bilinç diyebileceğimiz yasaklar o içgüdüleri bastırıp toplum yararına süreçlere yöneltiyor ve böylelikle toplumsal idealler, sanat, kahramanlıklar, aile yapıları doğuyordu. bilinçaltı hayvanlığa dönmek istedikçe, bilinç (yani yasaklar) insanı toplumsal yücelimlere itiyordu. ve beyin hücreleri olağanüstü sıçramalar yaparak kesin bir şekilde insanı hayvanlar dünyasından toplumsal dünyasına geçiriyordu. yasakların simgesi olarak totem, komünün orta yerine dikiliyordu. kişi içinde ruh, toplum içinde de totem kutsallığı ve sosyalliği ile egzogami ve endogami doğuyordu. kısaca topluma dair ne varsa kişinin beyin yapısını yeniden organize ediyor ve genetikleşiyor. bu çevrimin ikili yapısı ise ilki bilinç, ikincisi de bilinçaltından oluşuyor. ve bu yapı kişide somutlanıyordu. bu yapı daha sonraki toplumsal çevrimlerde hep bir üst organizasyon düzeyine ulaşmak üzere işleyecektir.
sınıflı toplum çevrimi
bilinç-bilinçaltı zıtlığının işleyişi hep bilinç lehine ilerler tüm tarih boyunca. komünde kurulan bu yapı hem yeni toplum biçimlerini yaratır hem de bu yeni toplum biçimlerinden etkilenerek daha ileri bir organizasyona kavuşur. doğadan yeni çıkmış insan toplumu komün çevriminde tek bir canlı türü gibi davranır bir yandan. bir komün bir kovan arı gibi davranır kişinin adı bile yoktur. işte tek parça olan bu toplumsallık önce kadın-erkek daha sonrasında ise zengin-yoksul, yöneten-yönetilen gibi temelde iki sınıfa ayrılar. bu sınıf ayrıma bilinç-bilinçaltı zıtlığını yeni bir kaliteye kavuştur. daha gelişkin organizasyondur bu. öyle ki komün çevrimini aşan insan toplumu, sınıflı toplumu da aşmaya doğru gider. sınıflı topumda birçok ayrım olsa da başrol yine komünde kurulan bilinç-bilinçaltı zıtlığınındır.
modern komün çevrimi (bilinç çevrimi)
toplumsal çevrimlerin en fazla bilince dönüştüğü çevrimdir. nasıl adlandırırsak adlandıralım insanın doğayı ve kendini harap ettiği tüm toplum biçimlerinin geride kaldığı bir ortam anlaşılmalı modern komünden. dinlerin hakim olduğu çevrimin kavramıyla adına cennet de diyebiliriz. ya da sufilerin anlatımıyla ''kamil insanın'' yaşadığı bir dünyadır. herşeydeki bir şey,bir şeydeki herşey bilim tarafından da onun diliyle de anlatılmaktadır ya da arabi'nin dediği vahdet-i vücut,varlığın birliği anlaşılmıştır.
insan doğal çevrimden sıyrılıp topulsal çevrime geçtiğinde, sosyallik ön plandayken burada kişi ve onun bilinci ön plandadır. bilinç-bilinçaltı zıtlığı kesin olarak bilinçten yana dönmüştür. ancak bilinçaltı asla yok olmaz. insanın doğayla ve tüm evrenle uyum içinde bir hayat organize edebildiği çevrimdir. hayvanlar aleminden miras aldığı bilinçaltı artık onu, ne kendisine ne de yaşadığı evrene yabancılaştıracak hiçbir tuzağa sürükleyemez.
çağrışımlı değerlendirmeler,
aslında buraya kadar anlatılanlar buradan sonrakileri anlatabilmek için mecburen anlatıldı. biraz sonra anlatılacakları doğrudan doğruya anlatmayı da tercih edebilirdi bu bilinç parçacığı ama iletişimin yeterince derin olmasına hizmet etsin diye bu başlıktan öncekileri de anlatmayı tercih etti. onu yaratan da bu, yani kendi tercihleri. sonsuz olasılıklar denizinin içinde onu bir adacık olarak düşünebiliriz. bu denizin bir yerinde yoğunlaşmış bir adacık. ve aslında o denizin bir parçasıdır o. deniz dalga yaptıkça o da biçimlere giriyor. bir haller bir hareketler, bir ben bilirim havaları. söylediğim gibi bundan sonrasını katırlarla devam ediyoruz böyle. yol bittiği için değil. tanımlanmış, ayarlanmış kurulmuş yolları özellikle istemediğimiz için. bu beyin bir parçacık olduğunun farkında olduğu için sonsuz olasılıklar deryasının bir parçası olduğunu da biliyor, çünkü bu bilinci ve tüm bilinçlerin o deryadan çıktığını biliyor. daha ötesi görüyor, daha ötesi hissediyor. daha ötesi var mı... vardır mutlaka, biri haber verir sanırım.
tüm sınırlılıklarıyla, tanımlanmışlıklarıyla, belirlenmişlikleriyle bu bilinç parçacığı o denizin içinde hareket ediyor ve bunu biliyor. bunu bilen bilinçler tüm insanlık tarihinde vardı. bu sanıldığı gibi çok özel bir durum da değil artık. evet eskiden çok çok özel durumdu bu. diyelim bir şaman böyleydi. bir lider, bir budha, bir isa ya da tüm peygamberler,liderler böyleydi. onların en temel özelliği parçacık ve sonsuz olasılıklar denizi arasındaki bağlantıyı görüp buna uyumlu hareket etmeleridir. bu en temel çevrim yasasını anlayıp buna uygun hareket etmektir yaptıkları. ama artık herkes kendisinin peygamberi olmak durumuyla yüz yüzedir. kendi öğretmeni olmak durumuyla yüzyüzedir. artık dışarıdan bilgi taşınamıyor.
neden böyledir peki ? doğal çevrimden, doğadan çıkarken bunu bilinçle yapmadı. madem evrimleşiyorum o halde insan olmam lazım gibi bir kararın neticesi değildir doğadan çıkışı. doğal akışdaki hareketin birikerek belli bir noktaya gelmesiyle bilinç olabilmiştir. enerji nasıl maddeye dönüşüyor, madde ise canlı doğaya dönüşüyor, doğa da bilince dönüşüyor. her çevrim bir sonrakinin potansiyellerini içinde barındırarak hareketine devam ediyor ve bu hareket kritik bir eşikte bir üst ya da daha geniş bir çevrime geçiyor. enerji maddeyi, madde canlılığı, canlılık bilinci yaratıyor. her bir çevrimin kendi içinde geçirdiği birçok aşama birçok iç çevrim bulunuyor. doğumu, olgunlaşması ve dönüşerek bir üst çevrimi yaratması gibi. tabi tüm bu olup bitenlerin detaylı bilgisi şu an insanlığın birikimi olarak elimizde var ve bunu istersek akademik,bilimsel bir dille de anlatabiliyoruz. üstelik bu bilgiyi bugün biz sentez bilgi-ilim bilgisi-üçüncü gözün bilgisi olarak bile ne manaya gelir biliyoruz. dikkat ederseniz biliyoruz,bilgi, bilim gibi terimler anlatmak istediğimiz ''şey''i tam anlatamıyor. ama bizim böyle bir uğraşımız da var ve bu yazılar da bunun bir parçası olarak görülmeli. o yüzden herhangi bir kuralla yazılıp yazılmadığına bakılmadan özüyle ilgilenilmelidir.
şimdi bilincin-insanın ortaya çıktığından beri içinden geçtiği çevrimin genel bir tablosuna bakalım. eğer bu tabloya bütünlüklü olarak bakabilirsek nereden gelip nereye gittiğini daha kavrayışlı olarak görebiliriz. az önce dediğimiz gibi insan doğadan bilinçsiz olarak çıktı ve onu bu günlere getiren yolda bir çok şey yaptı. kendi hayatını hep bir üst organizasyon seviyesine çıkardı. evet bu doğru ama doğadan çıkarken can havliyle bir sürü saçma sapan iş de yaptı. yakından bakalım. önce doğadan devraldığı içgüdülerin etkileriyle çokça uğraşmak zorunda kaldı. insan olmayı bilinçle davranmayı öğrenme evresiydi bu. hayvan içgüdülerini kontrol altına alması demek aynı zamanda içindeki hayvanı sansürlemek anlamına da geliyor. bilinç kazandıkça yani hayvan beynine yasaklar koydukça gelişebildi ve bu böyle devam etti. hayvanlığını kontrol altına aldıkça hayatını daha bilinçle organize etmeye koyuluyordu. komünü ve daha sonra sınıflı toplumu yarattıkça gelişiyordu. bilinç-bilinçaltı arasındaki ilişki ve çelişkiler önce ruh denen olguyu yaratınca bunun ilk hastalıkları da baş göstermiş oldu. ruhun bu ilk hastalıkları ilk şifacıları da yarattı hemen yani şamanları. şamanlar,bir önceki çevrime yani doğal çevrime daha yakın bir zamanda yaşadıkları için yöntemleri de şifa yöntemleri de doğaya daha yakın yöntemler oldu. hala birçok yerde bu yöntemler insanlara şifa vermek için uygulanıyor. daha sonrasında ise insan ve bilinci sınıflı toplum aşamasına doğru evrildi ve bir önceki çevrimi sansürleme kuralı işlediği için misal şamanlar sansür edildi. konuya tekrar dönmek üzere bir ara verip bu kuraldan bahsedelim yani ''önceki çevrimin bir sonraki tarafından sansür edilmesi kuralını''. bu kuralın işleyişini her çevrimde görebiliyoruz. madde oluşurken enerjinin dalgasal hakimiyetine son veriyor yani onu sansürlüyor ve dalganın yanında bir de parçacık olarak yoluna devam ediyor. dalga yok olmuyor ama parçacık yapısı da çevrime giriyor. madde çevrimi yoluna devam ederken ortaya canlılık çıkınca onun bu cansız haline bir noktada canlı hareketi katılıyor yani dna ortaya çıkıyor. cansız hayatı sansürleyen bir canlılık meydana geliyor ve yaygınlaşıyor. canlılık kendi çevrimine doğal seleksiyorla, üreyimin itici gücüyle, içgüdüleri kullanarak devam ederken bir yerde tüm bunlara sansür koyan bir gelişme oluyor ve canlı dünyanın en gelişmiş canlısında insanlaşmaya doğru gidiyor. ve bu insan doğal çevrimi sansürleyerek insanlaşıyor. içgüdülerini bilinçli insan davranışlarıyla kontrol altına alıyor, türünün sürekliliğini sağlamak için üreyim mekanizmaları yerine üretim mekanizmalarını icat ediyor, doğal seçilimin yerine insani hisleri, yardımlaşma ve dayanışmayı koyuyor. bunları yaparak doğal çevrime sansür uygulayarak onun zıttını ortaya çıkarıyor. ancak bu doğal çevrim mirası asla yok olmuyor. modern tıbbın şamanı sansür etmesi gibi. tüm sansürlerde bir öncekinden kalan miras yok olmuyor, hepsi tümleşik olarak varlığını ve birliğini sürdürüyor. sonraki çevrimin öncekine sansür uygulaması kuralına kısaca değindikten sonra asıl konumuza dönebiliriz.
bilincin, yani insanın yaşadığı çevrimin iç aşamalarından biri olarak ilk zamanlar içgüdülerle uğraştığından bahsetmiştik. görece bunlara hakim olan bir bilinç ortaya çıkınca dilini, tekniğini, dinini, allahını, kitabını, sanatını ve daha bir çok şeyi yapar hale geldi. komünde ortaya çıkan bu aşama sınıflı toplumla birlikte daha da uzmanlaşarak, incelerek, detaylanarak devam etti. bilincin acemilik, çıraklık ve ustalık aşamalarını yaşadığını söyleyebiliriz. işte içinde bulunduğumuz zamanlar ustalık zamanlarının yavaş yavaş açılmaya başladığı zamanlardır. örneğimizden gidersek şamanların şifa yöntemleri bugün batı tıbbı tarafından bile merak edilerek uygulamaya çalışılıyor. yani önceki çevrime uygulanan sansür esnetilmiş oluyor. bu da bize başka bir kuralı hatırlatıyor; her çevrim son an'ında en yetkin bilgisine ulaşıyor ve bir sonraki çevrimin tüm potansiyelini barındırıyor. bugünün insan bilincine baktığımızda yaşadığı maceranın ne'liği konusunda daha duru görüşlere ulaşmaya çalıştığını fark ederiz. doğadan çıktığından beri yolculuğunun tüm evrelerini görerek daha usta bir bilinç haline gelmek için üzerindeki tüm sosyal etkileri atmaya çalıştığını görürüz. milliyet, din, tarikat, cemiyet, sınıf, meslek gibi sosyalliklerin ona yetmediğini fark etmiş durumdadır. günlük gözlemlerimizde bile kişinin bunlardan sıyrılmaya çalıştığını açıkça görebiliriz. işte bilincin ustalaşması önce bu sosyalliklerden kurtulup kendini yeni bir organizasyonda var etmesiyle oluyor. sınıflı toplumu aşmaya çalışan bilinç, bir önceki çevrime sansür koyma eğilimindedir. sınıflı toplumun hemen her şeyine tu kaka der, ta ki yeni bir kişi-toplum dengesi kuruncaya kadar.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder