16 Aralık 2018

Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI


Yenilenen Tanrılar,
Somut totemlerden göklere doğru bir yolculuktur kutsallığın yolculuğu. Soyut tanrılar geliştikçe totemler yok edilir, süs eşyasına dönüştürülerek pasifleştirilir. Eskinin ağaç kültü bardak olur, aslan totemi kapı tokmağı olur. Ya da ilk totemi ayıdan çocuk oyuncağı yapar insan. Bu gidişatta çevrimler arası ilişkinin tüm özellikleri görülür. Her kutsallık bir öncesinin içinden çıkar, onu baskılar ve kapsar. Fakat asla yok olmaz, hem toplumsal hayatta hem de kişiliklerde belli bir katmana dönüşür. Totem inancı bireyin ruhundaki bir katmana dönüşür ve bazen rüyalarında görülür. Hatta bu baskılamanın altını çizmek için adı bile anılmaz, üç harfliler olarak kodlanır.
Mitlerin, efsanelerin hangisine bakarsanız bakın bir önceki anlatımıyla ya birebir aynıdır ya da ondan izler taşır. Efsaneler ne kadar dönüşürse dönüşsün kullandıkları sembolik dil aynı kalır. O yüzden mitlerdeki, efsanelerdeki ya da kutsal kitaplardaki her olayın gerçek anlamına ulaşmak için öncelikle sembolik değerine bakmalıyız. Sümere yerleşen ilk komünlerle onlardan sonraki toplumların mitleri ve kutsal kitapları birbiriyle tutarlı motiflere sahiptir. Bu tutarlılık yaratılış konusundan, tufanlara, tanrıların özelliklerinden, cennet ve cehennem tasavvuruna kadar hemen her konuda vardır. Fakat unutmayalım ki sürekli somuttan soyuta doğru ve öncekinden daha incelikli motiflerle devam eder. Bu motiflerin temel anlamı aynı kalmak üzere değişik toplumlarca sürekli olarak işlenir. Yeniden işlenmesinin nedeni ise tamamen yeni toplumsal ihtiyaçlara uygun yeni emir ve yasakların yerleşmesi içindir. Efsaneler ve kutsal kitaplardaki sembolik dilin dönüşümlerine dair çılaşmalar fazlasıyla var. Örneğin İsa Peygamber karakterinin Mısır'daki Horus'tan geldiği, ya da Mısır'daki Osiris'in, kutsal ruha onun da Cebrail'e dönüşümünün ispatlanması gibi. Örneğin güvecinin sembolik değeri mesaj taşıyan haberciliğidir ki özellikle antik resimlerde kutsal ruh bu yüzden güvercinle anlatılır.

Sümer'le beraber totemlerin yerini çoktan gökselleşen tanrılar almaya başlamıştır. Fakat yine de eskinin yer-gök sistemi üzerine kurulurlar bu tanrılar. Her şeyin zıttıyla var olduğu bilgisini işleyen insan aklı, bunu kozmogeniye uyarladığında yer-gök ikilemi gibi bir yaratılış soyutlamasına önceden ulaşmıştı zaten. İşte Sümer'de de işte bu yer-gök sistemine mitolojik tanrıları yerleşiyordu. Her bir doğa ya da toplumsal döngüyü idare etmekle işlevli bu tanrılar daha sonraları değişip dönüşecek ve soyut tek tanrıya ulaşacaktı.
Sümer'e yarleşen ilk komünler, dağa benzer bir yükseltinin bile bulunmadığı bu deniz seviyesinden aşağıdaki ülkeyi hep denizden kurtarmaya çalıştılar. Fırat ve Dicle'nın Basra körfezine döküldüğü bu alanlarda tarımsal üretim kolayca yapabiliyordu. Tarımsal üretim demek beslenmenin kolaylaşması dolayısıyla nüfusun artışı demek. O yüzden ilk mitoslarda burasını yaratılan bir kara parçası olarak anlatılır. Gılgamış destanında ve daha sonraki destanlarda aynı temel işlenir.Tanrıça Nammu bir kara parçası yaratır, onun oğlu hava tanrısı Enlil de kara parçasını yer ve gök olarak ikiye ayırır. Gökleri tanrı Anu yani erkek baştanrı yönetir. Yeryüzünü ve değişik doğa ve toplum olaylarını da yine başka başka tanrılar yönetir. Ayrıca bu tanrılar Sümer kentleri üzerine saldıran yeni toplumlar kuran her komünle birlikte yenilenir. Saldırıp ele geçirdikleri kentlerin eski tanrılarıyla kendi totem tanrıları karışır. Bu yüzden hep yeni tanrı sentezleri ortaya çıkar. Yönettiği döngüler az çok aynı kalır fakat adı değişir genellikle. Sümer'daki hava tanrısı Enlil, sonunda en soyut haline dört büyük melekten birine Mikail'e dönüşecektir nihayetinde.
Kentleşme ve medeniyetle birlikte daha karmaşık hale gelen insan hayatının her boyutunu düzenlemekle görevli daha karmaşık tanrılar icat edilir ve inanılır. Tanrı icadı tamamen ihtiyaçla ilgili olup başıboş ya da laf olsun diye bir tanrı tasavvuru yapılmaz, yapılamaz. Çünkü her tanrı ya da sonradan meleklerin her biri, belli bir doğal ya da toplumsal döngünün işleyişi ile ilgilidir. O döngüler olmadan o tanrılar ya da melekler de olamaz. Toplumsal yapının değişip sınıflara ulaşmasıyla birlikte örgütlenme biçimi sınıflı toplumun en temel örgütlenme biçimi olan hiyerarşik piramit şeklinde olur. İşte her bir döngünün bir tanrısı varsa o döngünün yeryüzündeki insan temsilcileri de o piramidin en tepesindeki kişilerle özdeş tutulur bü nedenle. Berberlerin bir tanrısı varsa örneğin, o şehrin berberler odasının başındaki kişi de o berberler tanrının emir ve yasaklarını en iyi bilen kişidir. Ya da bir kentin en üst yöneticisi, kralı o kentin maddi, manevi değerlerini temsil eden adına kurulmuş tanrı kimse onun temsilcisidir. Çünkü o kentin genel döngülerinin yönetimini o yürütür. Örneğin her yıl düzenlenen kutsal evlilik törenlerinde Temmuz ile İnanna'yı şehrin kralı ve baş rahibesi her kimse onlar temsil ederlerdi. İşte bu anlayış çok ileri zamanlardaki peygamberlik olgusunun da tohumudur. Burada yine en temel yer-gök örüntüsü kullanılarak yeni bir soyutlama geliştirilir. Tanrının yeryüzündeki temsilcileri krallar, imparatorlar, peygamberler hep bu başlangıç noktasındaki meşruiyetin gücünü kullanırlar. Gerçekten kendileri de buna yürekten inanırlardı. Kutsallık biligisine sahip olmak yetmezdi ayrıca hakikaten de inanmak gerekirdi bu görevlere talip olup üstesinden gelebilmek için. Çünkü bu inanç ne kadar güçlü ise diğer insanlara da o kadar geçerdi.
Havva'nın Elmaları ve Yasaların İşleyişi,
Tevrat ve Kuran Adem'den Nuh'a kadar insanlığın yoldan çıktığını anlatır. Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasının anlatıldığı İğfal Silindiri tam da Nuh tufanından sonra resmedilir. Nuh adına yeniden anlatılan büyük tufan da zaten bu yüzden olur. Çünkü, Adem çamurdan yani Sümer'deki başlaşgıcından itibaren azıtmış, Allah'ın nimetlerini zenginlik ve iktidar için kullanarak yozlaşmış, çıkar kavgalarıyla parçalanıp birine düşmüştür. İnsanı yoldan çıkaran ise şeytandır. Piyasa şeytanı, tarımın sembolü yılanla işbirliği yaparak özel mülkiyet elmasını Adem'e yutturur. Tarım ve beraberinde gelen bolluk, birikim özel mülkiyete dönüşür, ticarete evrilir. Ticaret te kentlerle birlikte düzenli piyasalara. İşte tarımın sembolü yılan tarımdan kaynaklanan bu birikimi piyasada alıp satarak özel mülkiyeti icat etmiş olur. Özel mülkiyetle birlekte kardeşçe yaşayan komün bu yüzden sınıflara ayrılmaya başlar. Özel mülkiyetle tanışan komün insanı yalanı, hırsızlığı, iktidarı keşfedip kurumsallaşır, devleti icat eder. Bundan sonra cennet gibi kardeşçe yaşadığı komün toplumu parçalanmaya başlayacaktı. Sümer'de başlayan bu parçalanma sınıflara, sosyal tabakalara bölünecek ve günümüze geldiğinde ise bu bölünme kişilere kadar varacaktı. Sümer'e inen ve orada medeniyeti geliştiren insan özel mülkiyet elmasını yediği için eski değerlerini, eski toplumunu kaybedecekti, bir kere özel mülkiyet elmasını yemişti ne de olsa. Cennetten kovulma miti bunu anlatır. Ondan sonra ademgiller komün cennetinden kovularak sınıflı toplum dünyasındaki sınavlarını yaşarlar.
Sınıflı toplum daha en başından yani Sümer'den itibaren kendisini yaratan temel niteliği yani piyasaları yaymak ister. Çünkü onu yaratan temel unsur budur. Yeni çevrimin yürütücü etkisidir ve kendisinden önceki komünün tüm birikimi kullanmak üzere harekete geçmiştir. Çok sonraları Adem ile Havva mitinde şeytan olarak görürüz. Şeytanın genişletilmiş işlevlerine ise daha sonra rastlarız. Bu genişletilmiş şeytan sembolünde sadece özel mülkiyet açlığını değil, cinsel açlık, şan, şöhret, iktidar, kibir gibi asılsız yücelimleri de körükleyen tüm unsurlar bulacaktır.
Cennetten kovulma miti ile tutarlı Lilith mitinde ise sınıflı toplum öncesinin kadın karakteri anlatılır. Fakat bu karakter erkek hakimiyetini kabul etmediği için erkek aklıyla kötülenerek anlatılır. Lilith, Adem'le aynı şekilde yaratıldığı halde Havva'ın ilk yaratılışı Adem'in kaburgasından olur. Ki bu yaratım güneş-ay kültündeki aya (sin) karşılık gelir ve kaburga ile sembolize edilir. Dolayısıyla sınıflı toplumun işine yaramayan komün kadını Lilith karakteri efsane ile kötülenip yeraltına sürülür. Böylece cennetten kovulma mitinde Adem'e elmayı sunan Havva olur. Sümer'den önce kadın-erkek ayrışması zaten vardı, onun öncesinde kadın üzerinde hakimiyet kurmaya başlamıştı bile. O yüzden cennetten kovulma mitini anlatan ve bugün müzede bulunan temel belgede resmedilen de Havva olur. Komün kadını Lilith efsanenin resmedildiği zamanlarda yeraltındadır. Lilith eşitsizliğe isyan edip yeraltına çekildikten sonra Havva karakterinin piyasa yılanı tarafından kandırılmaya uygun bir karakter olarak düzenlenmesi dikkat çekicidir. Acaba Lilith bu kadar kolay kandırılabilir miydi, ya da bu tür kandırmacalara gelmediği için mi yer altına gönderilmiştir diye düşünmek yerinde olur. Piyasa şeytanı özel mülkiyet elmasını madem ki bir kadın eliyle Adem'e sunacaktı bu kadın neden Lilith olmazdı? Çok açık ki Lilith'in karakteri buna uygun değildi, dolayısıyla daha uygun bir karakterin ortaya çıkması gerekiyordu, işte Havva budur. Ve işlevine devam ettiği için Havva'nın Adem'e sunduğu illüzyon devam ediyor. Lilith'in yeraltındaki bekleyişi acaba Adem'in illüzyondan kurtulmasıyla mı son bulur, Adem elma peşinde koşmaktan yorulunca mı ortaya çıkar acaba? Olayın bütünü bize, özel mülkiyet elmesı ortaya çıktığında o elmayı Adem'e vermeye uygun kadın bir karakter olmadığını, o karakterin böylesi bir ihtiyaçtan dolayı Havva adıyla yaratıldığını gösteriyor. Yine şurası da kesin ki hala çeşitli elmalarla Adem'in ağzını sulandırıyor ve Adem de zaten cennetin yolunu çoktan unutmuştur. Peki Adem'i sınıflı toplum cehennemine yollayan Havva bu cehennemden çıkış için ne düşünür acaba, yoksa Ademgiller Lilith'i mi beklemeli? Adem Havva'nın elma illüzyonlarıyla sarhoşken Lilith'in yeraltından çıkışına yardımcı olabilir mi peki? Bu sorular tabi yanıtını bilmediğimiz sorular. Yanıtını bilmemekle beraber uygun yanıtları bulabilmek için efsanelerin gerçek anlamlarına yaklaşmalıyız sanki.
Adem elmayı yediğinde yani komün insanı medeniyetin özel mülkiyetiyle kandırıldığında komün parçalanmaya başlamıştır. Sınıflara, ayrı çıkar gruplarına ayrılır, giderek zenginlikler birikir, efendi köle didişmeleri, zevk, sefa ve saltanatlardan sonra elbette çöküşler gelir her zaman. Sümer'den itibaren Babil, Asur, Akad, Hitit, Pers, Roma, Bizans ve tabi hepsi de aynı kanuna uyarlar. Ayrıca bir kanun olarak çöküşteki medeniyet komünlerin saldırılarıyla tufana uğrar ve yerine yeni bir medeniyet kurarlar. Kurulan her medeniyet daha öncekinin birikimleriyle davranır, bu davranış hep yerelden evrensele doğru bir davranıştır. Buna paralel olarak kutsallık da yerel tanrılardan evrensel tek tanrıya doğru ilerler. Ve yeryüzünde yeni bir medeniyet kuracak komün kalmayınca da bu evrenselleşme tamamlanmış olur. Hicaz Arapları işte o medeniyete saldırıp yerine yeni bir medeniyet kurma potansiyeline sahip en son komündür. Muhammed Peygamber o yüzden kesin olarak son peygamber olduğunu söyleyebilir, çünkü bu döngüyü açıkça okur. Onlardan sonra tarihte bu kapasitede komün kalmamıştır artık. Türkler ya da Moğollar gibi başka göçebe komünler de vardır elbette. Fakat onlar saldırıp yıktıkları medeniyetin yerine yeni bir medeniyet geliştiremezler. O medeniyeti sadece yenilerler bir tür rönesans yaratırlar. Çünkü henüz yeni bir medeniyet yaratabilecek tohuma sahip değillerdir yani kent tohumuna. Onlar komün çevriminin orta aşamasını yani göçebeliği yaşarlar, medeniyetin tohumu olan kentleri yoktur. Tarihin bir cilvesi olarak göçebe haldeyken önlerine böyle bir fırsat çıkar. Onlar da Hazar kıyılarından güneye indiklerinde bu fırsatı değerlendirip Selçuklu Devletini kurmaya varan saldırılarına başlarlar. Belki biraz sonra yani kentleştiklerinde, piyasaları, ticaretleri, paraları, yazıları ve gökselleşmiş tanrıları olsa yeni bir medeniyet kurabilirlerdi. Oysa bunlardan yoksundurlar ve saldırıp yendikleri medeniyetin tüm değerleri önünde sonradan diz çökerler. En fazla kendi değerleriyle tüm bunları yenilerler. Çökmüş, ölen bir medeniyeti komün aklı ve ruhuyla yeniler, canlandırırlar. Fakat her zaman çöken medeniyetten daha üstün bir ruhsallıkla yaparlar bunu.

1 yorum:

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile