27 Ocak 2013

yolculuk

hemen toparlanıp yeni bir rota çizdim. yaptığım işi gücü olduğu haliyle bıraktım.yanıma sevdiklerimi aldım ve yeni bir şehre taşındım. yerleştim. ve bildiklerimi insanlara anlatmaya başladım. ama özellikle gençlere. çünkü beni en çok onların anlayacağını biliyordum. öyle de oldu. şu an hayatımdaki insanların neredeyse tamamı genç insanlar. onlarla yaşıyorum. anlatıyorum, yazıyorum, çiziyorum, film yapıyorum ve dolaşıyorum. ve böyle yapan böyle yaşayan insanlar var artık. onlar beni buldu ben onları buldum ve devam ediyor buluşma hali.

öğretmen öğrenci ilişkisini kaldırmış durumdayız. aslında buna benzer hiyayarşik her türden gölgeyi hayatımızdan söküp atmaya çalışıyoruz bir taraftan. özellikle bir çaba yok, bu da kendiliğinden olan birşey. hiyerarşiyi kaldıralım diye özel bir çabamız yok. şöyle diyelim hiyerarşi aramızda kendisine bir yer bulamıyor, bu daha doğru olur. aynı yerde uyuyoruz, aynı kaptan yemek yiyoruz aynı toprağa basıyor ayaklarımız ve yağmuru, güneşi birlikte yaşıyoruz. hep bire bir. sahici iletişimin geldiği son nokta bu çünkü. arada hiçbir araç olmadan. araçların mesajı bozan etkilerine maruz kalmayan bir iletişim bu. iletişim köprüsü-hali oluşunca tüm beyin dosyaları oradan gidip gelebiliyor. ve böylece diğer tür iletişimlerin maskeleri birer birer düşüyor. bu tür sahici bir iletişimin içine girdikten sonra diğer tür iletişimler sıkıcı geliyor. yaşayan birilerinin bu sahici iletişimini hemen özlüyorsun. o yüzden azcık uzakta kalınca  diğer yaşayan'ları çok özlüyorsun.



ne mi anlatıyorum. bildiğim her şeyi. gördüğüm resmin tamamını anlatıyorum. ama her birine apayrı anlatıyorum. ve sadece bir tek beyne konuşuyorum. iki kişiye aynı şekilde aynı kelimelerle anlatmıyorum. ya da toplu olarak asla anlatmıyorum. toplu eğitimin tam da bu açıdan artık tarih olduğunu söylemek lazım. toplu eğitim bitmiştir. artık eğitim tamamen bire bir olmalı. öğretmen de aynı şekilde eski işlevini yitirmiştir. öğretmen-öğrenci hiyerarşisinin artık hiçbir inandırıcılığı olamaz.

tam yeri geelmişken bilgi aktarmak ve eğitim için var olan mevcut organizasyona bakalım. bir öğretmen ya da anlatıcı gelir ve üç, beş kişiye ya da bir sınıfa birşeyler anlatır ve gider. bu organizasyonun daha gelişkin yerlerinde bu teorik anlatımın bir de stajı, deneyi ve uygulaması yapılır. o teorik bilgiler pratikle pekiştirilmeye çalışılır. ve eğitilen kişinin toplumun üretim ve tüketim mekanizmasının içinde işe yarar bir yere gelmesi için uğraşılır. 

eğitim organizasyonunun yetiştirdiği insanlar artık bir aile kurmaya, iş bulmaya, çeşitli nesneler satın anlaya, oy vermeye ve daha bir çok işi yapmaya hazır hale gelirler. bu arada organizasyon ne kadar yaygın olursa o kadar iyidir. toplumdaki insan kaynaklarının tamamına bu eğitim verilmelidir ki üretim ve tüketimin devamı için en iyi elemanlar seçilebilsin. fırsat eşitliği benzeri  argümanlarla bu düşünce tüm topluma yayılır örneğin. ve daha çok klasik solun ve ilerlemeci kemalistlerin, sofistike burjuvaların yaptığı birşeydir bu. bu uydurmacaya toplumun tamamı inanır neredeyse. toplum, herkesin eğitilmesi gerektiğini söyleyen az önce saydığım grupları ilim,irfan, ilerleme ve gelişmenin öncüleri olarak görür ve taktir eder. oysa onlar kendileri için eretecek ve tüketecek insanları eğitmeye çalışıyorlardır. öyle saf bilgi aşığı oldukları için yapmazlar bunu. onlar işleri rahat sorunsuz yürütebilmek için onlara lazım olan insanları bulup, seçip, eleyip aşağıdan yukarıyı eğiterek sisteme monte etmenin peşindeler oysa. ve bunu yeni kuşaklar görebiliyor. en akıllıları görüyor daha çok. gördükleri gibi kendilerini parçalanmaya bırakıyorlar. işçi, serserilik, eğlence, seks ve çeşitli bağımlılıkların hemen hemen hepsine uğruyorlar. toplum bu gençlere kötü gözlerle bakıyor. oysa o gençlerin hiçbir kabahati yok, çünkü bu toplum onlar geldiğinde de buradaydı. toplumu bu gençler kurmadı. onlar doğduğunda bu toplum zaten vardı. dolayısıyla şimdi bu gençleri de içine çeken hiçbir toplum bataklığının oluşumunda onların hiçbir suçu olamaz. tüm bu bataklıklar onlar geldiğinde zaten vardı. ve toplumun önerdiği hiçbir şey onlara yetmediği için bu bataklıklar daha çekici hale geliyor. çözüm olabiliyor mu, hayır. ama genç insan da çıkış yolu bulamıyor. gerçeklik diye toplumun önüne koyduğu hiçbir şeyle iletişim kuramıyor. 

gençleri kolayca suçlayarak kendini temize çıkarmaya çalışan toplumun bu tavrını gördükçe genç insan için bu toplum inandırıcılığını kaybediyor. aslına bakarsanız yeni kuşaklar artık bu yutturmacaya fazla kanmıyor. yeni olan şey bu. okullar, eğitimler, yarış atı gibi hazırlanmalar, işe girmeler, evlenmeler, askerlikler ve daha bir sürü uygulamanın niçin yapıldığını çözmüş durumdalar. onları üretim ve tüketim toplumunun her hangi bir yerine monte etmeye çalışan uygulamalardan kopmaya çalışıyorlar aslında. bu uygulamaların onları üretici, tüketici, müşteri, vatandaş, zengin, yoksul ya da herhangi başka bir kalıba hazırladığının farkındalar. yeri gelmişken söylemek lazım ki yeni kuşaklar bunu kendiliğinden zaten farketmeye başladılar bile. yoksa çevrim bilgisine hakim oldukları için değil.  çevrim bilgisinin anlatmaya çalıştığı bütünlüğü gördüğünden dolayı yapmıyor. çevrim bilgisi onların bu kendiliğinden gidişatının üzerine gelmiş durumda sadece. eski toplumun hiçbir düşünce yapısı onların bu yeni bir yaşam arayışlarına yanıt veremiyor. eski toplumun bitişinin en önemli işareti de budur. önce düşüncede ölmüştür eski toplum. her ölümde olduğu gibi sınıflı toplumun ölümünde de önce ruh ölmüştür. onun maddesinin hala yaşıyor gibi durması bizi aldatmamalı. aslına bakarsanız eski toplumun ruhu çoktan ölmeye başlamıştır. maddesinin ölümü ise sonradan olur, herşey gibi. sınıflı toplumun sahipleri ki bunların en mahirleri akademisyenler oluyor genellikle ne kadar yama yapmaya cüret etselerde bu konuda pek de başarılı oldukları söylenemez. atomun, hücrenin ve kişinin altındaki en temel kanunlar ortaya çıktıkça bunları inkar de edemiyorlar ancak kendi ihtiyaçları için kullanma derdine düşüyorlar. gelin görün ki artık ayan beyan ortaya çakmış bir çevrim yasasını kendi ihtiyaçları için kullanmaya çalıştıkça iş tersine dönüyor. kullanmaya çalıştıkları çevrim yasası çöküşlerini hızlandıran bir işlev kazanıyor. bu faslı daha sonra geniş bir şekilde ele almak üzere şimdilik burada kesiyorum.

çevrimin tamamını izah etme durumunu şimdilerde elde ettik aslında. tüm tarih boyunca çevrimin şurasını ya da burasını aydınlatan keşiflerin olduğunu biliyoruz. işte bu çağda artık hiç olmazsa çevrimin ana yollarını daha net görebiliyoruz. çünkü bu çağda özellikle iki gelişme üst üste yaşandı. ilki,tüm çekirdekaltı bilimlerinde inanılmaz bilgiler ortaya çıkmaya başladı. ki bu inanılmazlık kelimenin gerçek anlamını da ifade ediyor. örneğin atom altı parçacıklarını eskiden bildiğimiz gibi hareket etmediğini anladık. hem parçacık hem de dalga gibi hareket ettiklerini gördük. bir tek elektron karşısındaki çift yarıktan geçerken gözlemci yoksa dalga gibi hareket ediyor, gözlemci varsa parçacık gibi sadece bir delikten geçiyor. ve misal genetik bize diyor ki insan beyni, yani daha çok ön korteksi, içgüdülerle hareket eden eski hayvan beynine çeşitli yasaklar koymuş ve bu hayvan beynine yasak koyabildiği için gelişebilmiş. insan beyni ortaya çıkıp geliştikçe içgüdüler yavaş yavaş bilinçaltı haline gelmiş. çevrimin belli başlı durakları ve yasaları ortaya çıktıkça örneğin bu konuda bugün biz şöyle bir yorum yapabiliyoruz. ruh diye tarif ettiğimiz olgu, bilinç ve bilinçaltı arasındaki tüm ilişkidir. bu ilişki çatışmayı, iletişimi, bağlantılı olmayı da içerir. başka hiçbir canlıda olmayan bu çatışmanın özüne ruh diyoruz. çevrimin big bangden beri yaşadığı macera hakkında içindeki her olgu ile birlikte hangi yollardan geçip bu güne geldiğini daha açık görebiliyoruz. big bangden bu güne maceranın tamamını daha net gördüğümüzü söylerken bunun iki nedeninden biri olarak çekirdekaltı bilimlerindeki birikimlerin belli bir yorum yapmaya yetecek düzeye ulaştıklarından bahsetmiştik. bu açık görüşe ulaşmamıza vesile olan ikinci neden ise insan toplumunun son yedi bin yıldır yaşadığı sınıflı toplum çevriminin son evresine girmiş olmasıdır. sınıflı toplum artık işlevini bitirmiş ve yeryüzünden uygun bir şekilde ayrılmak için zamanının dolmasını beklemektedir. gömülmeyi beklemektedir aslında. ama böylesine devasa bir mezarlık nerede bulunur o henüz belli değil. ama bulunabilir gibime geliyor :) yani karmikim bir gün mezarcılık yapmak da gerekebilir. ama ölünün kendisini artık gömülmesi gerektiğine ikna ederek. accık da hani nasıl diyim şöle arkadan itekleyebiliriz belki.

her beynin yapısı ayrı ve benzersiz olduğundan o beynin o güne kadar edindiği kelimelerle ya da her ne edinmiş ise onlar o iletişimin kapılarını açıyor. beyni taşıyan kişinin ait olduğu çevrim her neresi ise oraya ait kelimeler, örnekler, olgular özellikle iletişimin ilk zamanlarında daha işlevli olurlar. yani aynı büyük resmi o kadar değişik, çeşitli şekillerde anlatmak mümkün ki. oysa bahsedilen şey çevrimin en son bilgisi ve hangi kelimeyi hangi paradigmaya kullanırsan kullan hep aynı büyük resimden bahsetmiş oluyorsun.

o zaman kim olduğunu bilmediğimiz bir beyne tüm bilgiyi belli bir yönüyle de olsa aktarmaya çalışalım şimdi. diyelim ki bunu yaptık. zaten biraz sonra bunun denemesini birlikte yapacağız. ama hem şimde hem de bu anlatımdan sonra şunun altını net olarak çizmemiz gerek. tüm bilgiye ulaşmanın artık bir önemi yok. elbette var bir önemi ama eski zamanlarda olduğu gibi değil. çevrimin tümünü bilmek ve bildiğine uyum yapmaktan bahsediyoruz artık. kuramın gerçek bilgi haline gelmesi ancak pratikle mümkün. pratiğin testinden geçmemiş hiçbir kuram ayakta kalamaz artık. böyle bir bilgi artık hiç kimseye ve  özellikle yeni nesillere asla inandırıcı gelmiyor. üstelik anlattığını yapmayan, yaşamayan hiç kimsenin sözü de güvenilir olamaz. bu dün de böyleydi bugün de böyledir diyebilir özellikle diyalektikten haberdarlar. ama bugün bir fark var ve bu fark neredeyse yüzde birlik dna nın yarattığına benzer bir fark gibi apayrı bir türü ortaya çıkarır. artık anlattığın şeyin bizzat kendisi olmalısın. her ne anlatıyorsan onu olmalısın, aksi halde televizyondan gelen gürültü değerinde olursun. bu gün bu fark var. o yüzden çevrimi görmek bilmek, nasıl ilerlediğine dair bir bakışa sahip olmak evet önemli ama daha da önemlisi o bilgiye uyum yapmaktır. o bilginin kendisi olmalısın yani.

neyse, o halde biz az önce söylediğimiz türden bir anlatıma girişelim. nasıl gidelim şu andan başlayalım. hani bazı kafası güzel insanların ''anı yaşamak lazım,anın farkında olmak lazım, farkındalık önemli vs vs..''diye sakız yaptıkları şeyin esamesinden gidelim. evet an'dan başlayalım. an,dediğimizin içine gelinceye kadarki yolculuktan bahsedelim. bu yolculuğu birkaç yönüyle anlatmaya çalışalım. big bangle başlayan bu yolculuk yani enerji neredeyse hiç denecek kadar bir yerden yoğunlaşarak önce atomaltını daha sonra atom oluşturdu. atom çevrime girince bu çevrim onu hücreye yani dna'ya kadar götürdü. yani canlılığa. dna bir kere ortaya çıkınca bitkiler hayvanlar ve hayat çeşitlendi. dna'nın girdiği bu çevrim onu insan toplumuna kadar götürdü. insan toplumu ise toplumsal çevrimlerle ilerledi. son elle bin yıldır insanın anatomisi dönüşmüyor, dönüşen toplumsal yapıları oluyor. toplum ilkel toplumdan, medeniyete yani sınıflı topluma dönüştü. son yedibin yıldır ise sınıflı toplum çevrimindeyiz. bunun ilk 6500 yılı antik toplum, son 500 yılı ise bildiğimiz kapitalizm. ve kişi denen toplumun benzersiz varyasyonu ilk başlarda hemen hemen hiçken özellikle 1990 lardan sonra kendini göstermeye başladı. kişi tüm tarih boyunca toplumun ana rahminde olgunlaşıyordu aslında. tüm gelişmeler kişiyi olgunlaştırdı ve kendi beynini hiçbir toplumsal grubun etkisinde kalmadan kendi kullanmak istiyor artık. ve bunu yapabilir artık. esasen bunu yapabileceğini kavradığında, tüm çevrime hem uyum yapıp hem yön verebileceğini de kavrar insan. ama daha çok da yeni nesiller yapabilir bunu. çünkü onlar daha temizler ve daha duru bakabilirler. ancak bu olgunluğa erişmenin ilk adımı çok önemli. bu ilk adımda toplumun elbette toplum olabilmek adına zorunlu olarak bastırdığı kişi'deki tüm bastırılmışlıklar birer birer ortaya çıkıyor. bu bastırılmışlıkların kişide yarattığı açlıklar ortaya çıkıyor. ve kişi bu açlıklarla uğraşmak zorunda kalıyor. bu açlıklarla baş edebildiği oranda kişi gelişebiliyor. kişinin gelişmesi işte bu açlıklarını hale yola koymasıyla ilk evresini tamamlar. bu hale yola koyma işi iki türlü olabiliyor. ya açlıklarını bizzat yaşıyor ve tatmin ediyor ya da çevrimin tamamını görebildiği için o açlığının nedenini niçinini anlıyor,sonuçlarını görüyor ve bilgisi ile aşıyor. yani bilince çıkarıyor. çevrim bilgisi ile kendini şifalandırmış oluyor aslında.

diyelim cinsel açlıklarımız var. kişi bunu ya deneyerek bilir anlar ve geçer. gerçi birçokları onun içinde kalıp orada tüm benliğini,enerjisini harcarlar. ya da cinselliğin sevgiyle, aşkla bir olmak olduğunu kavrar. çiftleşmek değil bir'leşmek olduğunu derinden kavrar. tüm çevrim boyunca çok eşlilikten tek eşliliğe doğru bir gidişatın olduğunu görür. işte burada bilmekle uyum yapmak kavşağına gelir kişi. burada ya çatallanır beyni, yani bilir ama uyum yapmaz,yapamaz. ya da çatallaşmayı yok eder ve uyum yapar. işte  az önce de söylediğimiz gibi artık bilginin bizzat kendisi olmak durumuyla yüzyüze kalır. neyse biz yeniden çevrimin bir tür anlatımına devam edelim şimdi.atom, hücre ve kişi çevrimlerinin an'daki resmine bakıyorduk. işte bu yolculuktan geriye çok önemli bir deneyim kaldı. insan doğadan yani içgüdülerinden ayrıldıkça aklını geliştirdi. buraya kadar her şey olması gerektiği gibi aktı. aslına bakarsan herşey olması gerektiği gibi aktı her zaman. sonsuz olasılıklar potansiyelinden biri realize olup boyut kazandı, bedenlendi. insan, tüm dünyaya elleriyle şekil verdi. basitten karmaşığa doğru. yöntemi buydu. biz de bu yöntemi bilerek bilinçli olarak kullanıyoruz. çevrimi ya da herhangi bir deneyimi izah ederken basitten karmaşığa yönetemini kullanıyoruz. çünkü insanın temelinde bu yöntem var. taş balta yaparak kullanmaya başladığı yolculuğun sonunda aynı ellerle bilgisayarlar, uydular yapmaya başladı. artık elleriyle yapabileceklerinin sınırına geldi. ellerini kullanarak buraya kadar gelebilirdi ancak. bilincin oluşmasında ellerin önemi açıkça görülüyor. el sözünü kullanırken,içinde tüm organizma anlamı da var. işte günümüzde geldiğimiz nokta açısından baktığımızda ise ellerini ve tekniğini kullanarak hayatını olabildiğince kolaylaştırdı insanoğlu. doğadaki yaşama ve üreme savaşlarının asıl amaca kendi türünü sürdürmekti.doğadan yavaş yavaş bağımsızlaşıp toplum olunca da kendi türünü sürdürüyor ama bunu artık o kadar incelmiş yöntemlerle ve icat ettiği üretim mekanizmalarıyla yapıyor ki. üretim mekanizmalarının karmaşıklığı asıl amacın görülmesine engel oluyor neredeyse. başlangıç noktasından o derece uzaklaştı ki başlangıç noktası ile arasındaki bağı neredeyse göremez hale geldi. etrafında bulunan herşeyi doğadan aldıklarıyla üretti ve buna kendisi de dahil üstelik. şimdilerde nereden geldiğini bile unuttu  sanki. az önce söylediğimiz sınıflı toplum çevriminin sonu yaklaştıkça bir yandan da bilinç oluşuyor ve bu bilinç artık elleri yönetmek istiyor. fakat,bilinç duruma hemen hakim olamıyor. eller ve bağlı olduğu tüm birimler bilincin yönetimine girmek istemiyorlar kendiliğinden. bunun için bilincin birşeyler yapması lazım. ellere ve ona bağlı tüm genetik yapıya bir nevi güven vermek durumunda. aslında eller ve bağlı tüm genetik ortaya çıktığından beri bilinç de vardı. sinirlerin bir kısmı özelleşip kafa organında birikip uzmanlaştıkça kendine ait bir organ da geliştirmeye başlamıştı. bu organı insan beyin olarak tanımlamış. bilince dair ne varsa burada merkezileşmiş ve oradan beden ve tüm evrene doğru yayılma eğilimi gösteriyor. bu onun yapısında var. yayılmacılık yani. üreme arzusu gibi. hep yayılmak isteyen bir tarafı var. bilinç yayılmak ister. o ana en yakın bilinç ne ise o anın da bilinci olur. her bilinç şumüllü bir şekilde yayılamaz. çevrimin o ana kadar birikmiş bilgisinden ne kadarına sahipse o kadarlık bir sahada etkili olur. bazen bu saha sadece kendi organizmasıdır. insan türe ait içgüdülerin nasıl olup da bilinç haline geldiğini kısaca hatırladaktan sonra asıl konuya dönsek iyi olur.

insan, insan olmadan önceki insanımsı diyebileceğimiz bir evrede iken, tüm doğada geçerli olan yaşama ve üreme savaşlarında bütün türler içinde en başarılı olduğu bir noktadayken bir dönüşüme uğruyor. memelilerin yüksek aşamasıdır bu, hominidtir yani insanımsı. bu aşamada hominitler tüm yüksek memelilerden daha sosyal bir hayatın içindedirler. bilimciler bunu bir erkek ve yirmi otuz dişiden oluşan harem tipi örgütlenme diye buluyorlar. işte bu harem yapısı bir erkeğin birçok dişiye bakamaması, yavruların bakım ve güvenliğinin  yeterince sağlanamaması yüzünden tıkanıyor. yavrular ölmeye başlıyor. işte bu noktada bir erkek ve birçok dişiden oluşan bu sürüye sürü dışında bırakılmış diğer erkekler de alınıyor. böylece yavruların ve dişilerin bakımı ve güvenliği sağlanmış oluyor. her erkek her dişiyle yatabiliyor, tüm çocuklar sosyal hayvan düzeyindeki sürünün ortak yavrularıdır artık. böylece dişilerde hamilelik süresi uzuyor, çocukların eğitim ve bakım süreleri uzuyordu. çünkü sürüye birçok erkek katılınca beslenme,barınma gibi yaşamsal ihtiyaçlar rahatça karşılanabiliyor ve yavru daha anne karnındayken iyi bir gelişim ortamı buluyordu. bu nesillerce devam edince yeni kuşaklar daha gelişkin oluyor ve bu gelişimi tamamlamak için anne karnında çok kaldığı gibi doğduktan sonra da her yeni kuşakta daha fazla bilgi,gelenek birikiyordu. böylece daha uzun bir eğitim süresine ihtiyaç oluyordu. işte bu ilkel toplum ortaya çıkınca kendi iç gelişiminin etkisiyle hayvanlar dünyası ile genetik alışverişini kademeli olarak kesiyordu. alışverişi kestikçe yeni bir türe doğru ilerlemeye başlıyordu. ilerledikçe üremesi ve yaşaması hayvanlar dünyasından gitgide ayrılıyordu. tüm yaşadıkları beynini geliştiriyor ve gelişmiş beyinle dünyaya dönüyordu yeniden. doğada kendiliğinden kullandığı doğa parçalarını yeni biçimlere dönüştürüyor ve giderek bunları teknik haline getiriyordu. konuşma dilini geliştiriyordu. önce anne ve oğul, daha sonra baba ve kızın üremesine yasak getiriyordu. daha önce alt türlerle üreyemeyince bunu beynine yazmıştı zaten. bu ikinci hamlesi ile yasakları koymuş ve sürekli genişletip incelikli hale getirmiş bu yasakları.  işte tüm bu yolculuk boyunca gelişenin hep beyin olduğunu görüyoruz. ön beyin,ön korteks gelişebildiği oranda içgüdüleri yönetebilir hale geldiğini görüyoruz. insan beyni tarafından içgüdüler kontrol ve terbiyeye tabi tutulmuş oluyorlar böylece. kesin bir denetim ya da yok etme ise sözkonusu değil. bilimcilerin ön korteks adını verdiği insanlaşma süreciyle gelişen beyin merkezimiz tüm içgüdülerimizi denetler ama yok edemez elbette. yani buradan yeni bir haber vermek gerekirse dövüş kulübünde bahsedilen nefis savaşları hiçbir zaman bitmeyecektir. içgüdülerin tarihi neredeyse ilk dna'nın ortaya çıktığı dört milyar yıl önceye kadar götürülebilir. insan beyninin geçmişi ise devede kulaktır. yani insan beynimiz hem çok yenidir hem de kökleri çok çok eskilerde saklanan içgüdülerin kandırmacalarına her zaman açıktır. onları bilinçaltımıza ittiğimizi sanki anlarmış gibidirler. uygun ortamı bulunca bilinci alaşağı edip ortaya çıkarlar. malum içgüdüler de adı üstünde hayvan geçmişimizdirler. bu yüzden ne yapacaklarını önceden kestirmek zordur. üstelik bu içgüdülerin elinin altında bir de ''insan organizması'' bulunuyor artık. işte bu organizmayı çevrime uyumlu bir hayata götürme işi artık bilincin işi. şahsen içinde yaşadığım organizma için konuşacak olursam bu kolay olmadı. hem de hiç kolay olmadı. az çok tüm çevrimi görmek ve ona uyum yapmaya çalışmak yeniden doğmak gibi birşey. ve tüm canlılar için yeniden doğmak hep zor.  ölmeden ölmek diye bizim sufilerin tarifi var bunun için. ölmeden ölmek, bildiğin herşeyi hatta kendini elden geçirmek yaşamayan her parçanı gömmek demek.
ölmeden ölmenin hallerine bir yaşayan olarak kendi canlı'mda çokça şahit oldum. canlımın başından geçenleri anlatabilirim bir ara. sahi içinde yaşadığım canlımın bu sancıları hep oldu ama ona en son ve en büyük sancıyı kendi acıları yaşattı. acılarından vazgeçmesi çok zor oldu. en son acıları terketti onu.
 
beni farkettikten sonraki bir zamandı. canlım, eline bir kağıt kalem aldı ve şunları yazdı bir kağıda sonra o kağıdı yok etti:  ''....tüm acılarımdan vazgeçiyorum, ne kadar büyük olursa olsun, nereden ve  kimden aldımsa hepsini geride bırakıyorum, hepsinden vazgeçiyorum.
       
artık hiç kimseye kızmıyorum....''
canlım gerçekten garip biri bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile