
Gezi Parkı ile ortaya çıkan toplumsal/kişisel patlamalar silsilesinin nereye evrileceği tartışılıyor. Park Forumlarındaki konuşmaların bir yönü yaşananları anlamaya yönelik. Diğer yönü ise Gezi Parkından start alan direnişin kaderinin ne olacağına yönelik. Direniş olarak adlandırılan sürecin hangi sebeplerden ötürü ortaya çıktığına daha önceki yazılarda değinmiştim.Bu yazıda ise direnişin yakın ve uzak geleceğine dair bütünlüklü bir bakış sunmaya çalışıyorum.
Direniş Kavramı, Gezi Ruhunu Tam Olarak Anlatamaz,
Direniş terimi olup biteni anlatmaya yetmiyor bizce. Direniş kavramı, klasik sınıf savaşları içinde yönetici sınıf alışılagelmiş baskı ve sömürü düzeyini arttırdığında yönetilen halk kitlelerinin bu yeni düzeye karşı koyma yöntemini ifade eder. Sermaye sınıfı sömürü düzeyini arttırır ve bu sömürüyü meşru hale getiren hamlelerle destekler. Hukuksal düzenlemelerle sömürüye direnmeyi yasadışı ilan eder, yine de direnen olursa onları da medya araçları ile vatan hainleri, halkın huzurunu bozan teröristler olarak ilan ederdi. Devletin zor aygıtları sömürüye ikna olmayanları fiziken de yok etmek üzere işletilirdi. Klasik sınıf savaşları içinde çıkmış direniş kavramının bir yönü böyle iken diğer yönü de direnişçi kitleler açısından önemlidir. Direniş yöneten sınıfın baskı ve sömürüsüne karşı yapılır, içinde mutlaka bir iktidar hedefini de barındırır. Küçük ya da büyük olsun, sebep şu ya da bu olsun fark etmez.
Devlet örgütü, mülk sahibi sınıfların çıkarlarını diğerlerine karşı korumak ve kollamak işlevine sahiptir. 7000 yıllık sınıflı toplum tarihi içinde bu işlevini her zaman yerine getirmiştir, ilk günden beri. Ancak bu işlevini yerine getirirken kullandığı yöntemler kaba şiddetten, ikna yöntemine doğru bir tarihsel seyir izler. Devlet aygıtı özellikle kullandığı yöntemler bakımından insanlığın birikimi ile orantılı olarak evrim geçirmiştir. İlk zamanlarda çıplak zoru yani şiddeti daha fazla kullanırken bugüne doğru gelindikçe demagoji ve ikna yöntemlerini daha fazla kullanmak zorunda kalmıştır. Demagoji için hukuk, medya ve çok çeşitli ideolojik araçlar geliştirip kullanmıştır. Günümüzde öylesine ilerlemiştir ki bu yöntemler kişinin kendisi talep etmektedir yönetilmeyi, yönlendirilmeyi. Kişi kendisinin zavallı olduğuna, yönetilmesi gerektiğine ikna olmuştur. Dikkat edilirse tüm bu gelişim ekonomik sömürü mekanizmalarının devamı içindir. Yani esas neden ekonomik sömürü ve ona karşı gelişen direniş ana temalardır. Bu gelişim seyrinin tamamını klasik sınıflı toplum savaşları olarak değerlendiriyoruz.
Tüm genellemelerin içinde yanlışı da barındırdığını bilerek, şimdi kavrama kolaylığı açısından bir genelleme yapmak yerinde olur. Sınıflı toplumda önce ekonomik sömürü planlanır, hemen ardından siyasal iktidar aracı ile bu sömürüye ait hukuk yaratılır. Medya gibi, eğitim sistemi gibi diğer demagoji üretimleriyle bu sömürü meşru ve kabul edilebilir hale getirilir. İşte tam da bu noktada Gezi Parkı ile başlayan eylemler zincirine direniş diyemiyoruz. Elbette sermaye sınıfı ve onun emrindeki iktidar takımının kentsel rant elde etme çabası yadsınamaz bir gerçek. Ancak daha öncede ele aldığımız gibi eylemlerin en altında yatan daha derin ve daha köklü nedenler var. Detaylara fazla girmeden nedenlere bakalım.
Yeni Kuşakların Sınıflı Toplumla Kan Uyuşmazlığı,
Yeni Kuşakların Sınıflı Toplumla Kan Uyuşmazlığı,
Eylemlerin nedeni birikimdir. Bu birikimin bizim insanlaşma kuşağı dediğimiz yeni kuşağın tüm bir sınıflı toplumla kan uyuşmazlığından kaynaklanıyor. Bu kan uyuşmazlığı anlaşılmadan eylemlerin nedeni de anlaşılamaz. Kan uyuşmazlığı sınıflı toplum kültürü ile yeni nesiller arasındadır. Yeni nesiller, sınıflı toplum yapısının insan ve doğaya aykırı bir yaşam biçimi olduğunu daha doğar doğmaz anlamış durumdadırlar. Sınıflı toplumun eğitimini, kültürünü, parasını, kariyerini, insancıklarını kısaca her hücresini yoklayarak onun ölmüş bir toplum biçimi olduğunu, görmeleri bir yana ona hayat vermek de istemiyorlar. Özeti budur, uzatmayalım. Yeni nesil, işte bu nedenle sınıfsal, etnik, dinsel ve benzeri eski çevrimlerden kalan aidiyetlerinin ötesinde ve üzerinde bir aidiyete her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor ve bunu arayıp bulmuştur. Bu aidiyetin adı doğrudan insandır. İnsan'ın yanında daha önceki tüm aidiyetlerin hepsi tuz buz olmuştur. Eski çevrimlerden miras kalmış herhangi bir bayrak taşıyanın başka bayrak taşıyana yardım etmesi ve bir süre sonra ise bayrakların bırakılmasının anlamı budur. O yüzden tüm bu eylemlerin insanlaşma birikimi ile yakından ilgisini görebilmeliyiz, yeni nesiller işte bu insanlaşma birikiminin cisimleşmiş halidir.
Farklılıklara rağmen bir arada olabilmeyi garip karşılayanlar var. Bu tür bir söylem daha çok sol ve liberal ideoloji ile bakanlara ait. Oysa farklılık olarak görünenler sınıflı toplumun enjekte ettiği şimdilerde yapaylığı yeni nesillerce daha iyi anlaşılan kültürlerdir. Farklılar olarak görülenler, insanın kendisine ulaşmasının basamaklarıdır sadece. En eskisi ırk farklılığı, sonra din, daha sonra milliyet, sonrasında sınıfsal farklılık ve en sonunda kişisel farklılık ve yeni nesil bunların hiçbirisini iletişim kurmanın önünde engel olarak görmüyor. Yeni kuşağın keşfettiği işte tüm bunları aşan ve kapsayan daha derin köklerle birbirlerine bağlı olunduğu gerçeğidir. Daha derin kök ise insan köküdür. Arada olup biten sınıflı toplum saçmalıkları elbette bin bir türlü ders vermiştir. 7000 yıllık sınıflı toplum tarihindeki acı ile gelen derslerin sonuna geldiğimizi müjdeliyor bize tarih. Son dersimiz şiddetin hiçbir insanoğluna ve kızına asla ve kata reva görülemeyeceği üzredir. Gezi Parkı aklı ve ruhu işte bu insan kökünden beslenmektedir. O yüzden endişeye kapılmak yersiz olduğu gibi hemencecik bazı sonuçlar almak gibi bir beklenti de yanlış olur. Herşeyin önce ruhu öldüğü gibi, yine önce ruhu belirir, maddi biçimleri onu daha sonra izler. O yüzden gezi ruhu tabiri, derin bir kavrayışın bilmeden ama sezgiyle ifade edilişidir. Önümüzdeki yıllar direniş gibi eski tarz yöntemleri aşan birikimlerin gün yüzüne çıkacağı yıllardır.
Gezi aklı ve ruhu daha fazla insanlaşmak demektir. Tüm bu eylemlerin gidişatı da bu yönde olacaktır. Dikkat edilirse içerik ve yöntem bakımından insanlaşmaya hizmet etmeyen hiçbir öneri kabul görmüyor, benimsenmiyor. Her kim, hangi amaçla, ne önerirse önersin tüm bir neslin ve takipçilerinin daha fazla insanlaşmasına hizmet ediyorsa benimseniyor. Yeni neslin aklını çelmeye çalışan onu kendi emellerine alet etmeye çalışan her tür yaklaşıma karşı asıl sigorta da budur.
Gezi Üzerine Yapılan Siyasi Hesaplar,
Gezi Üzerine Yapılan Siyasi Hesaplar,
Gezi eylemleri üzerine siyasi, ekonomik hesaplar yapanların hiçbir hesabı tutmayacaktır. Buna iktidar ve muhalefet partileri dahil olduğu gibi, sosyalist, sol, ulusalcı, kemalist, milliyetçi örgütler ya da çıkar çevreleri dahildir. Gezi aklı ve ruhu daha fazla insanlaşma yoluna girdikçe tüm bu örgütler ya bunu anlayıp uyum geliştirecekler ya da kendi hesapları ile başbaşa kalırlar. Siyaset pazarındaki tüm ürünler kendilerini bu insanlaşma düzeyine ayarlamak zorundadırlar artık. Yeni nesillere hiçbir siyasi ürün pazarlayamazlar. Pazarlanmaya çalışılan siyasetin rengi, cinsi, sağdan, soldan, şuradan ya da buradan olması fark etmez. Tarihin geldiğimiz bu aşamasında siyasetin kendisi sınıflı toplumla ortaya çıkmış bir yöntem olarak kullanılamaz hale gelmiştir çünkü.
İnsanlığın yaşadığı önceki çevrimlerde toplum hayatını düzenlemek için milliyetlerin kullanıldığı zamanlar olmuştur. Antik tarihte ise dinsel kuralların toplum hayatını düzenlediği çevrimler olmuştur. Son 500 yıldır ise adına modern kapitalizm dediğimiz üretim ve tüketime dayalı bir çevrim yaşıyoruz. İşte siyaset dediğimiz yöntem önceki çevrimlerde ortaya çıkmasına rağmen çıkarları düzenlemek için son beş yüz yıldır ustalıkla kullanılan temel araçtır. Ve artık bu araç kullanılamaz hale gelmiştir. Gezi aklı ve ruhu bunu kendi içinde anladığı gibi tüm topluma da anlatma potansiyeli ile yüklüdür. Çünkü insan sınıflı toplumun dayattığı gibi ekonomik bir varlık değildir esasında. İnsan doğa ile uyumlu bir hayatın içinden çıkıp gelmiştir ve asıl karakterini buradan alır. İnsanın çocukluk zamanlarında olduğu gibi malla mülkle, parayla pulla daha fazla oyalanamayacağı bir çevrime girmiş bulunuyoruz. Hiçbir genç insan tüm dünyayı verseniz de artık bırakın öldürmeyi, karıncayı bile incitmek istemiyor. Yeni neslin yolu işte bu kadar berraktır aslında. Basit gibi görünen bu gerçeği sınıflı toplum aklı anlayabilecek durumda değil henüz.
Liderler Çağı Kapanmıştır,
Liderler çağının kapandığını bilimsel kanıtları ile ortaya koymuştuk, bu defa gezi pratiği bu öngörüyü gerçek hayatın içinde doğrulamış oldu. Gezi aklı ve ruhu lider kabul etmez, bu açıdan da sürecin geleceği berraktır. Gezi ruhu daha ilk saniyesinde eski örgütlenme biçimlerini yerle bir etmiştir. Belli bir hiyerarşiye dayalı, liderliğin geçerli olduğu biçimlerdir bunlar. Eski toplum biçimlerinin lider üreten, lidersiz yapamayan tarzı orada yoktur. Alt-üst ilişkisini yeniden üretmeye yönelik hiçbir çaba karşılık bulamayacaktır bu açıdan. Her bir beyin tüm farklılıkları ile varolmanın yolunu arıyor artık ve bu yol insanlaşma yolundan başka bir şey değildir. İşte Gezide ortaya çıkan cevher bu insanlaşma birikimidir. Mevcut liderlerin ömrü de bu insanlaşma kültürünün yaygınlık kazanmasına bağlı.
Sınıflı Toplumun Yorgun Akşamı,
Liderler çağının kapandığını bilimsel kanıtları ile ortaya koymuştuk, bu defa gezi pratiği bu öngörüyü gerçek hayatın içinde doğrulamış oldu. Gezi aklı ve ruhu lider kabul etmez, bu açıdan da sürecin geleceği berraktır. Gezi ruhu daha ilk saniyesinde eski örgütlenme biçimlerini yerle bir etmiştir. Belli bir hiyerarşiye dayalı, liderliğin geçerli olduğu biçimlerdir bunlar. Eski toplum biçimlerinin lider üreten, lidersiz yapamayan tarzı orada yoktur. Alt-üst ilişkisini yeniden üretmeye yönelik hiçbir çaba karşılık bulamayacaktır bu açıdan. Her bir beyin tüm farklılıkları ile varolmanın yolunu arıyor artık ve bu yol insanlaşma yolundan başka bir şey değildir. İşte Gezide ortaya çıkan cevher bu insanlaşma birikimidir. Mevcut liderlerin ömrü de bu insanlaşma kültürünün yaygınlık kazanmasına bağlı.
Sınıflı Toplumun Yorgun Akşamı,
Sınıflı toplumun doğayı ve insanı tüketen hal ve gidişi artık sistemin asli sahipleri tarafından bile itiraf ediliyor. İdeal demokrasi eksenli insan hakları, hayvan hakları, çevre değerlerinin korunması, azınlık kültürlerin korunması ve daha birçok hak tanımlaması yapılarak dünya çapında bir restorasyon yapılmaya çalışılıyor. Ortadoğu'da, Güney Asya ve Kuzey Afrika'daki gelişmeler bu kapsamdadır. Beşyüz yıldır devam eden kapitalist sistemin ihtiyacı olan yeni piyasalar buralara kurularak sistemin ömrü uzatılmaya çalışılmaktadır. Arap Baharı işte bu ihtiyaçtan dolayı barışçı, kitlesel halk hareketleri olarak organize edilmiştir. Çünkü sınıflı toplum biçiminin merkezi güçleri bu coğrafyada kendisine hizmet etmiş eski rejimleri artık ayak bağı olarak görmektedir bu konuda. Bir diktatör ve etrafındaki bir grup insan olarak organize olmuş bu devletler ABD başta olmak üzere kapitalizmin yeni piyasalar oluşturma ihtiyacına yanıt veremez hale gelmişlerdi. Irak savaşıyla düştüğü bataklığın farkına varınca savaş taktiğini değiştirmiş ve daha barışçıl yöntemlerle ihtiyacı olan dönüşümü yaratabilmiştir. Kuzey Afrika halklarının bu diktatörlerden kurtulma isteği ile örtüşen bir durumdu aynı zamanda. Yani ABD ve diğer sınıflı toplum sahiplerinin dönüşüm istekleri ile halkın aşağıdan gelen talepleri birleşmiş oldu. Kitle yönlendirilmesi ve yapay devrimler konusunda uzmanlaşmış çeşitli şirketlerin de işin içinde olduğunu sanırım artık bilmeyen kalmadı. İsimleri ve işlevleri konusunda artık çocuklar bile bilgi sahibi. Dönüşümün hangi araçlarla ve nasıl olduğunu bir yana bırakıp bu dönüşümle amaçlanan şeyin ne olduğunu tekrar bilince çıkarmalıyız. Sınıflı toplum biçimi evrensel olarak tükenmek üzeredir ve bunun farkındadır. Kuzey Afrika ve diğer yerlerdeki restorasyon çabaları da sistemin ömrünü uzatma çabalarıdır. Sistemin ömrünü uzatma ihtiyacı kadar net bir gelişme de savaşçı ve barışçı yöntemler arasındaki çelişkidir, önümüzdeki zamanlar bu yöntemlerin de testine şahit olacağımız zamanlardır.
1990'lı yıllarla beraber dünya, iki kutuplu olmaktan çıkarak tek piyasa haline gelmiştir. Kapitalizm evrensel çapta tek toplum biçimi olarak demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa üçlemesi ile servis edildi. En ücra köylere kadar uzanarak suyu, toprağı, ağacı ve insanı paçavra haline getirme uğraşını engelsiz olarak sürdürdü. Ancak doğadan ve insandan söküp aldıklarıyla ilerleyebileceği bir sınır vardı, tarihsel olarak işte o sınırdayız şu an. Sistem sahiplerinin de bu gerçeğin farkında olarak yeryüzü ölçeğinde bir restorasyona gittiklerini görmeliyiz. Bu noktada Tayyip ve ekibinin işlevi daha net anlaşılabilir.
Cumhuriyet Değerleri,
Ülkemizdeki modernleşme, bilindiği üzere Kemalizmin yukarıdan aşağıya uygulamalarıyla elitlerin dayatması şeklinde gerçekleşti. Bu dayatmacılık tüm cumhuriyet tarihi boyunca sürmüştür. Cumhuriyet, bazı olumlu değerlerin yanısıra anti-komünizm, anti-islamcılık ve anti-kürtçülük gibi olumsuz değerler üzerine kuruludur. Tüm cumhuriyet tarihi bu kesimlerin katledilişinin de tarihidir aynı zamanda. Elbette Aleviler ve etnik, dini azınlıklara uygulanan şiddet politikaları da malum.
Cumhuriyet Değerleri,
Ülkemizdeki modernleşme, bilindiği üzere Kemalizmin yukarıdan aşağıya uygulamalarıyla elitlerin dayatması şeklinde gerçekleşti. Bu dayatmacılık tüm cumhuriyet tarihi boyunca sürmüştür. Cumhuriyet, bazı olumlu değerlerin yanısıra anti-komünizm, anti-islamcılık ve anti-kürtçülük gibi olumsuz değerler üzerine kuruludur. Tüm cumhuriyet tarihi bu kesimlerin katledilişinin de tarihidir aynı zamanda. Elbette Aleviler ve etnik, dini azınlıklara uygulanan şiddet politikaları da malum.
Öte yandan cumhuriyet bir ittifaklar sistemi olarak kurulmuştur. Kısaca asker-banker-junker ittifakıdır. Silahlı ve modernleşmenin taşıyıcısı konumundaki asker kesimin gölgesinde ve kucağında büyüyen bir asalak burjuvazi ile onların yedeği konumundaki toprak ağalarıdır bunlar. İşte bu üçlü ittifaktan toprak ağaları tarım kapitalizmi yolundan ana burjuvaziye katılmış ve çıkarlarını onların çıkarları ile birleştirmeyi bilmiştir. Askeri bürokrasi ise ki bunun sistem ağzı ile ifadesi askeri vesayet rejimi oluyor, işte bu kesim en son Tayyip ve ekibi tarafından tasfiye edilmiştir. Artık askeri bürokrasi tamamen sınıflı toplum sahiplerinin emrindedir. Askerin kucağında büyümüştür yerel burjuvazi. Ekonomik büyüme ile birlikte siyasi iktidarın da tamamını ele almak gerekmiştir bir süre sonra. Bizim burjuvazimiz gibi alttan güreşen, pısırık, sinsi bir burjuvazi yeryüzünde az bulunur. Kucağında büyüdüğü orduya ihtiyaç duymadığı noktada Tayyip gibi bir tetikçi ile işini görmüştür. Tayyip ve ekibi ise elitist cumhuriyet anlayışı ile haklı bir kavga sürdürdükleri halde burjuvazinin silahşörlüğünü üstlendiğinden beri dini imanı bir yana bırakmış durumdadır. Onu var eden samimi müslümanların taleplerini bile paraya çevirerek ilerliyor. Kemalizmden ağzı yanan samimi müslümanların Tayyip'in tamamen sınıflı toplum sahiplerinin emrine girdiğini fark etmesi uzun sürmeyecektir. Abdestli kapitalizm diye aktüalize edilen bu hal harami bir muhafazakar kesim yaratmış ve şimdilik onların perdelemesiyle ayakta duruyor. Ancak burjuvazinin Tayyip'le işi henüz bitmedi. Kuzey Afrika'da elde ettiği konumu ABD ve diğer sınıflı toplum sahibi güçlerin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaya devem ediyor. Sahiplerinin oralardaki kontratlarını garantiye almak için var gücüyle uğraşıyor. Oralardaki kontratları garanti altına alınınca, görece nispi demokrasilerin hakim olduğu yönetim biçimleri yerleşip istikrar kazanınca artık Tayyip ve ekibine de ihtiyaç kalmayacaktır. Gezi eylemlerinin çapı anlaşıldığında Tayyip'in hemen Kuzey Afrika'ya gitmesinin nedeni de budur.
Kürt Halkı Kapitalizme Taze Kan Olabilir mi ?
Sınıflı toplumun yeni ve istikrarlı piyasalar yaratma ihtiyacı Kürt coğrafyası için de geçerlidir. Burjuvazinin tetikçisi Tayyip ve ekibi, Kemalizmin dışladığı, yok saydığı Kürt Halkını kapitalizme kazandırmak üzere çalışmaktadır. Kör göze parmak misali otuz yıldır süren savaşı bitirmek için uydurma bir barış sürecinin mantığı da buradadır. Bu konuda belli bir başarı kazandığını da söyleyebiliriz ancak eski sermaye henüz son sözünü söylemedi bu konuda. Sürmekte olan otuz yıllık savaş son bulma noktasına geldi ancak asıl sorun hala çözülmüş değil, herkes başlangıç pozisyonunda hala. Pazarlık masasındaki en büyük sorun ise Kürt ulusal uyanışı ve gerillanın varlığı olarak görülüyor. Bu savaşın bedelini ödeyen yoksul Kürt köylüsü olduğu halde pazarlık masasında Kürt toprak ağaları vardır nedense. Nedense sözü lafın gelişi tabi, bunun nedeni Apo gibi suni bir liderdir. Kürt halkı içinde o kadar yetenekli, derinlikli ve bilge insan varken Öcalan gibi bir karakterin liderleşmesi nasıl sağlandı buna bakalım biraz. Öcalan'ı var eden ve kullanan bizzat derin devletin kendisidir. Kürt Halkını kontrol etme ihtiyacı ile üretilmiştir. Rakip örgütler ve bilge Kürtler ya devlet ya da Apo tarafından yok edilmiştir. Kürt halkını kontrol etmenin yolu yöntemi Öcalan gibi bir lider yaratmak olarak görüldü ve şimdiye kadar başarılı bir şekilde uygulandı. Savaş ve savaş ekonomisi ortaya çıkınca askerin ittifak içindeki varlığı pek sorgulanmamış ve bu güne kadar gelinmiştir. Ancak yeryüzü ölçeğinde yeni bir restorasyon gerekli olunca Apo da eski rolünü tamamlamış oluyordu. Artık yeni piyasalar organize etmenin araçlarından biri olarak değerlendirilmeliydi. Hatırlanacağı üzere Öcalan Türkiye'ye zorla teslim edilmiştir. Ordu, Öcalan'ı teslim almamak için uzun süre direnmişti, ancak dünyanın gözü önünde bir uçakta ülkeden ülkeye postalanınca mecburen teslim almak zorunda kalmıştı. Zaten daha sonra da Ergenekon davası ile ordunun elindeki güç tamamen alınmıştı. Geçmiş yıllarda Apo ordunun eylemlerini ve savaş ekonomisini meşrulaştıran bir figür olarak varlığını sürdürüyordu. Ergenekon davasıyla ordu, devlet ittifakı içindeki eski konumunu yitirince Apo da onlarla birlikte aynı kaderi paylaşmak zorunda kaldı. Dolayısıyla burjuvazi, ordu ve Apo figürlerini yolunun üzerinden kaldırmış oldu. Artık Kürt coğrafyasından Afrika ve Asya'ya doğru yeni yatırımlar ve piyasalar kurmak zamanı gelmiş oldu. Şimdilerde yaşanan budur, tüm doğu ve güneydoğu bölgesi için işadamları seferber olmuş durumdalar. Yatırımlar, kalkınma vaatleri, işsizliği çözme vaatleri, çağdaş eğitim götürmeler, töre cinayetlerine karşı kampanyalar ve daha neler neler. Ama bu yeni sermaye, savaş ve petrolle yaşayanlar henüz ortada yok.
Sınıflı toplumun yeni ve istikrarlı piyasalar yaratma ihtiyacı Kürt coğrafyası için de geçerlidir. Burjuvazinin tetikçisi Tayyip ve ekibi, Kemalizmin dışladığı, yok saydığı Kürt Halkını kapitalizme kazandırmak üzere çalışmaktadır. Kör göze parmak misali otuz yıldır süren savaşı bitirmek için uydurma bir barış sürecinin mantığı da buradadır. Bu konuda belli bir başarı kazandığını da söyleyebiliriz ancak eski sermaye henüz son sözünü söylemedi bu konuda. Sürmekte olan otuz yıllık savaş son bulma noktasına geldi ancak asıl sorun hala çözülmüş değil, herkes başlangıç pozisyonunda hala. Pazarlık masasındaki en büyük sorun ise Kürt ulusal uyanışı ve gerillanın varlığı olarak görülüyor. Bu savaşın bedelini ödeyen yoksul Kürt köylüsü olduğu halde pazarlık masasında Kürt toprak ağaları vardır nedense. Nedense sözü lafın gelişi tabi, bunun nedeni Apo gibi suni bir liderdir. Kürt halkı içinde o kadar yetenekli, derinlikli ve bilge insan varken Öcalan gibi bir karakterin liderleşmesi nasıl sağlandı buna bakalım biraz. Öcalan'ı var eden ve kullanan bizzat derin devletin kendisidir. Kürt Halkını kontrol etme ihtiyacı ile üretilmiştir. Rakip örgütler ve bilge Kürtler ya devlet ya da Apo tarafından yok edilmiştir. Kürt halkını kontrol etmenin yolu yöntemi Öcalan gibi bir lider yaratmak olarak görüldü ve şimdiye kadar başarılı bir şekilde uygulandı. Savaş ve savaş ekonomisi ortaya çıkınca askerin ittifak içindeki varlığı pek sorgulanmamış ve bu güne kadar gelinmiştir. Ancak yeryüzü ölçeğinde yeni bir restorasyon gerekli olunca Apo da eski rolünü tamamlamış oluyordu. Artık yeni piyasalar organize etmenin araçlarından biri olarak değerlendirilmeliydi. Hatırlanacağı üzere Öcalan Türkiye'ye zorla teslim edilmiştir. Ordu, Öcalan'ı teslim almamak için uzun süre direnmişti, ancak dünyanın gözü önünde bir uçakta ülkeden ülkeye postalanınca mecburen teslim almak zorunda kalmıştı. Zaten daha sonra da Ergenekon davası ile ordunun elindeki güç tamamen alınmıştı. Geçmiş yıllarda Apo ordunun eylemlerini ve savaş ekonomisini meşrulaştıran bir figür olarak varlığını sürdürüyordu. Ergenekon davasıyla ordu, devlet ittifakı içindeki eski konumunu yitirince Apo da onlarla birlikte aynı kaderi paylaşmak zorunda kaldı. Dolayısıyla burjuvazi, ordu ve Apo figürlerini yolunun üzerinden kaldırmış oldu. Artık Kürt coğrafyasından Afrika ve Asya'ya doğru yeni yatırımlar ve piyasalar kurmak zamanı gelmiş oldu. Şimdilerde yaşanan budur, tüm doğu ve güneydoğu bölgesi için işadamları seferber olmuş durumdalar. Yatırımlar, kalkınma vaatleri, işsizliği çözme vaatleri, çağdaş eğitim götürmeler, töre cinayetlerine karşı kampanyalar ve daha neler neler. Ama bu yeni sermaye, savaş ve petrolle yaşayanlar henüz ortada yok.
Ancak hesaba katamadıkları bir gelişme kapıyı yıllardır çalıyor. Uyanmak istemiyorlar; bina çökmek üzere ve hiçbir restorasyon binayı kurtarmaya yetmiyor. Yedi bin yıllık sınıflı toplum çökmek üzere. Bunu ne ABD'nin ekonomik, teknik, parasal gücü durdurabilir ne de Tayyip. Bunu nereden çıkarıyoruz, doğayı ve insanı sonuna kadar zorlayan ve tüm dengelerini alt üst eden bu yapı artık doğal sınırlarına ulaştığı için bu kadar rahat söyleyebiliyoruz. Doğa ve insan, sınıflı toplumun bu yağmasını artık kaldıramıyor ve yeni krizler kapıda bekliyor. Tüm bu gerçekleri herkesten önce sezenler ise bizim insanlaşma kuşağı dediğimiz yeni nesillerdir. Onlar bu yüzden iki ağacı başlangıç noktası alarak son derece meşru bir zemin yaratıp uzunca bir liste ile sınıflı toplumu tefe koyuyorlar. Ve daha bu başlangıç. Evet başlangıç biraz klasik ve eski çevrimlerin miraslarıyla karışmış bir şekilde gerçekleşti. Ancak önümüzdeki dönem hiç kimsenin beklemediği sürpriz gelişmelerle dolu. Şimdi biraz da önümüzdeki zamanlarda bizi neler bekliyor ona bakalım.
Bireysel ve Toplumsal Yeniden Doğum,
Gezi ruhu olarak ifade edilen şeyin aslı yeniden doğumdur. İki yönlüdür, hem kişisel hem toplumsal olarak doğumdur. Ancak herkesi şaşırtacak kadar uzun sürecek bir doğumdur. Yeryüzü ölçeğinde buna hazır hiç bir sınıf ya da örgütlü güç yok, bilindik pardigmalarıyla kouya anlayamıyorlar bile. Bir toplum biçimi çökmek üzere iken onun içinde yeni bir toplum biçimi doğar ve bu doğum öncelikle en hazır beyinlerde karşılık bulur, oralarda yeşerir. İşte Gezideki tüm beyinler daha önce neye inanmış olursa olsun bu yeniden doğumun ilk adımını attılar. Orada bulunan her bir kişi ama özellikle yeni kuşaklar hiçbir zamana benzemeyen bambaşka bir çağın açıldığını seziyorlar. Biliyorlar diyemiyoruz, seziyorlar sadece. Ölmekte olan, hurda çöplüğü gibi değerleriyle, örgütleriyle, ideolojileriyle, kariyerleriyle, uzmanlıklarıyla, eğitimiyle, bilimiyle, ekonomisiyle,s iyasetiyle, diniyle, sanatıyla sınıflı toplum biçimidir. Yeni nesiller bu çöküşün altında kalmamak için adeta çırpınırcasına kendilerini ortaya koydular. Verdikleri mesaj çok net aslında ''..sınıflı toplum yapısı, insanlığın önünde büyük bir engeldir ve yeni bir toplum biçimi, yeni bir yaşam biçimi organize etmeliyiz..'' Mesaj bu kadar açıktır, mesajı ilk anlayanlar ise kadınlar olmuştur ve daha sonra sistemden zarar gören tüm kesimler. Üstelik aynı mesaj kıtaları da aşıp tüm dünyaya yayıldı kısa bir zamanda. Sırada Latin Amerika, tekrar Kuzey Afrika, İran, Güney Avrupa, Çin ve Rusya var, tüm dünyayı büyük sürprizler bekliyor önümüzdeki zamanlarda. Bu gelişmeleri ayrı bir yazıda ele almak daha uygun olabilir.
Gezi ruhu olarak ifade edilen şeyin aslı yeniden doğumdur. İki yönlüdür, hem kişisel hem toplumsal olarak doğumdur. Ancak herkesi şaşırtacak kadar uzun sürecek bir doğumdur. Yeryüzü ölçeğinde buna hazır hiç bir sınıf ya da örgütlü güç yok, bilindik pardigmalarıyla kouya anlayamıyorlar bile. Bir toplum biçimi çökmek üzere iken onun içinde yeni bir toplum biçimi doğar ve bu doğum öncelikle en hazır beyinlerde karşılık bulur, oralarda yeşerir. İşte Gezideki tüm beyinler daha önce neye inanmış olursa olsun bu yeniden doğumun ilk adımını attılar. Orada bulunan her bir kişi ama özellikle yeni kuşaklar hiçbir zamana benzemeyen bambaşka bir çağın açıldığını seziyorlar. Biliyorlar diyemiyoruz, seziyorlar sadece. Ölmekte olan, hurda çöplüğü gibi değerleriyle, örgütleriyle, ideolojileriyle, kariyerleriyle, uzmanlıklarıyla, eğitimiyle, bilimiyle, ekonomisiyle,s iyasetiyle, diniyle, sanatıyla sınıflı toplum biçimidir. Yeni nesiller bu çöküşün altında kalmamak için adeta çırpınırcasına kendilerini ortaya koydular. Verdikleri mesaj çok net aslında ''..sınıflı toplum yapısı, insanlığın önünde büyük bir engeldir ve yeni bir toplum biçimi, yeni bir yaşam biçimi organize etmeliyiz..'' Mesaj bu kadar açıktır, mesajı ilk anlayanlar ise kadınlar olmuştur ve daha sonra sistemden zarar gören tüm kesimler. Üstelik aynı mesaj kıtaları da aşıp tüm dünyaya yayıldı kısa bir zamanda. Sırada Latin Amerika, tekrar Kuzey Afrika, İran, Güney Avrupa, Çin ve Rusya var, tüm dünyayı büyük sürprizler bekliyor önümüzdeki zamanlarda. Bu gelişmeleri ayrı bir yazıda ele almak daha uygun olabilir.
Sınıflı toplum yapısı iktidara ihtiyaç duyduğu gibi muhalefete de ihtiyaç duyar. İktidar-muhalefet ikilisi toplumsal bir kanun olarak işler durur. Aslen ikisinin değeri de aynıdır. Biri olmadan diğeri olamaz, karşılıklı olarak birbirlerini beslerler ve geliştirirler. Aynı niteliğin farklı kutuplarıdır. Yedi bin yıldır işleyen bir kanundur bu. İşte sınıflı toplum son akşamını yaşıyor derken iktidarını da muhalefetini de kastediyoruz. Gezi ruhu ise her ne kadar bir muhalefet gibi ortaya çıksa da iktidar-muhalefet ikilemini aşma potansiyelini barındırıyor. O yüzden bir iktidar hedefi yoktur. Elbette şimdilerde yürüyen tartışmalarda çok çeşitli düşünceler ifade edilirken iktidar hedefleri, muhalefet istekleri, parti kurmak, seçimlere girmek ve benzeri birçok öneri dile getiriliyor, tartışılıyor. Bunlar son derece doğal.
Ancak tüm bu tartışmalar belli bir olgunluğa ulaştığında tüm bunların sınıflı toplumu yeniden üretecek araçlar olduğu görülecektir ve daha önce denenmemiş hiç yürünmemiş bir yol bulunacaktır. Biz baştan söyleyelim ve yıllardır yaptığımız gibi yine tarihe kayıt düşelim; bu yol sınıflı toplum biçimine son verecek yeni toplum biçimini organize etme yoludur. Uzundur ve insanlığın tüm bilgi birikimine inanmadan yürünemez, inancın kökeni de burasıdır, direniş, protesto değil. Gezi Parkında bilerek ya da bilmeyerek yaşanan budur, orada insanların asıl tat aldığı budur. Sınıflı toplumu aşan yeni bir toplum biçimini yaratma işi tüm bilindik yollar ve yöntemler denendikten sonra gündeme gelebilir ancak. Bilindik yollar denenmeden ya da denense bile çıkmaz yollar olduğu bilince çıkarılmadan yeni yolların mümkün olduğu anlaşılamaz. Beslenmesi, barınması, güvenliği, sağlığı, kültürü ile insana ve doğaya dair ne varsa yeni bir toplum biçimi organize etmek ve sınıflı toplum ilişkilerinden tamamen çıkmak mümkün. Ne seçimler ne iktidar ne muhalefet ne de paramparça haklar için mücadele etmek değil. Gezi aklı ve ruhunun bizi götüreceği yer yeni bir toplum biçimidir. İnsanın ve doğanın bundan başka bir şeye ihtiyacı yok çünkü. Daha ötesi, herşey mümkün...
Ancak tüm bu tartışmalar belli bir olgunluğa ulaştığında tüm bunların sınıflı toplumu yeniden üretecek araçlar olduğu görülecektir ve daha önce denenmemiş hiç yürünmemiş bir yol bulunacaktır. Biz baştan söyleyelim ve yıllardır yaptığımız gibi yine tarihe kayıt düşelim; bu yol sınıflı toplum biçimine son verecek yeni toplum biçimini organize etme yoludur. Uzundur ve insanlığın tüm bilgi birikimine inanmadan yürünemez, inancın kökeni de burasıdır, direniş, protesto değil. Gezi Parkında bilerek ya da bilmeyerek yaşanan budur, orada insanların asıl tat aldığı budur. Sınıflı toplumu aşan yeni bir toplum biçimini yaratma işi tüm bilindik yollar ve yöntemler denendikten sonra gündeme gelebilir ancak. Bilindik yollar denenmeden ya da denense bile çıkmaz yollar olduğu bilince çıkarılmadan yeni yolların mümkün olduğu anlaşılamaz. Beslenmesi, barınması, güvenliği, sağlığı, kültürü ile insana ve doğaya dair ne varsa yeni bir toplum biçimi organize etmek ve sınıflı toplum ilişkilerinden tamamen çıkmak mümkün. Ne seçimler ne iktidar ne muhalefet ne de paramparça haklar için mücadele etmek değil. Gezi aklı ve ruhunun bizi götüreceği yer yeni bir toplum biçimidir. İnsanın ve doğanın bundan başka bir şeye ihtiyacı yok çünkü. Daha ötesi, herşey mümkün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder