sinema, bir anlatım dilidir...böyle söyleyince sinemaya araç olarak bakıyormuşuz gibi bir sonuç çıkarılabilir. aksine günümüzde sinemanın anlamının,toplumsal iletişim için kullanılan dil konumuna geldiği için araç olmaktan çıktığını düşünüyoruz. hayatımıza girdiği ilk biçimini göz önüne alarak değerlendirmek eksik olur, geldiği nokta itibariyle artık gerçekten mesajı olan birilerinin diğerlerine bu mesajı anlatmak için kullandığı bir yol haline gelmiştir sinema. beyaz perdeki görüntüleri izlemek için bir sürü insanın bir araya geldiği salonlarda izlenebilen sinema, artık kişisel olarak izlenebilen ve yapılabilen bir insan etkinliği haline gelmiştir....yeni çağı sizgisellikle kavrayan yeni nesiller bu anlatım yolunu kullanma konusunda son derece hevesli ve ilham vericidir....
insan, doğada sürü halindeyken ve toplum olduğunda da sosyalliğin gereği olarak iletişim kurmaya eğilimlidir. çünkü hayat insanı tek başına değil birlikte hareket etmeye koşullamıştır...bu sasyol birliktelik hali iletişimin önünü açmıştır...işte bu iletişimin ilk hali içgüdüseldir,tamamen hayvani doğamızın ihtiyaçlarının yönlendirdiği bir iletişimdir. insanlaşma ile birlikte -ki alete hakim olma sürecinde konuşma dilini keşfediyor- konuşarak iletişim kuruyor.daha sonra ise yazıyı geliştiriyor bundan en fazla 4500 yıl önce,daha sonra ise resmi yani görüntüyü 1830 larda buluyor. geçen yüzyılda ise görüntüleri hareketlendirip video-film haline getiriyor. işte bu gelişen iletişimin seyrinden dolayı bugün konuşma,yazı ve görüntünün birlikte işlediği bir iletişim sisteminin hakim olduğu ve olacağı bir çağa girmiş bulunuyoruz....
gerçek bir mesajı olan herkes, anlatmak istediğini şu ya da bu oranda sinemasal anlatımın olanaklarını kullanarak daha iyi anlatabileceğini düşünüyor artık.... özellikle yeni nesiller...
bizim için sinema bir anlatım olanakları silsilesidir, özel bir uğraş değildir...sinema anlatımı festival, para, gösteriş, şöhret gibi sınıflı toplum çevriminin insana bulaştırdığı hastalıklardan arınarak yeni çağı karşılayabilir düzeye gelebilir. 1960 lara kadar devlet tiyatrolarındaki oyunların canlandırılmasını tezgahlayan devlet destekli ekiplerin elindeki sinema, 1990 lara kadar italyan gerçekçiliğinin ülkemizdeki garip bir tezahürü halindedir. bu dönem, bir taraftan yeşilçam'ın sinemayı sanayiye dönüştürme uğraşının bir taraftan minimal gerçekçiliğin hayatı yadsıyan durağan anlatımının ürünlerinin sinema olarak sunulduğu bir dönemdir. 1990 lardan sonra ise yeni sinemacılar olarak bilinen ve daha çok işledikleri konularla tanımlanabilen akımın ününleri sinema algısını oluşturur. bu dönemde kimlik, hafıza, bireyin yalnızlığı, yabancılaşma gibi temaları sıklıklı işleyen yönetmenler sosyal gerçeklik anlatımını aşamamışlardır. ancak kendilerine özgü sinematografik anlatımları ve mizansenleri oluşmuş, durağanlığı kamera ve oyunculukla aşmaya çalışmışlar, sanatsal ışık ve dekor yerine doğala yönelişleri yeni bir görsel estetik oluşturmalarının önünü açmıştır. konu ve estetikteki bu yeni fark, yurtiçinde ve dışında bolca festival ve ödüle dönüşmüştür.
gelişimin seyri böyle olunca festival ve ödül odaklı bir sinema ortaya çıkmış ve kendi normlarını yaratmıştır. ancak bu normların hiçbir sahiciliği yoktur. batı da festival ve ödül odaklı gidişin ülkemizdeki bu yeni hali de çıkmaza girmiş ve bu alanların dışında kendisini yeniden üretememiştir.
batı merkezli modernist,pozitivist ölçmeye değerlendirmeye dayalı perspektifler çökmüştür. bu çöküş batı merkezli sinema anlayışının da krize girmesinin nedenidir. son yıllarda batıdan çıkmış ve gerçekten birşeyler anlatan bir film çıkmıyor. anlam açığını kurgusal, teknik illizyonlarla, büyük prodüksiyonlarla kapatmaya çalıştıklarını gözlüyoruz. ülkemizde de batıyı her zamanki gibi takibe teşne bir kafa yaygın olduğu için bizde de nekniği ve propagandayı önceleyen bir anlayış oluşmaya başladı. ancak bu anlatımın samimiyetsizliği ve boşluğu da genel izleyici açısından farkedilen bir olgudur.
yönetmenlerin prestij ve maddi destek arayışının gölgesinde samimiyetsiz bir sinema ortaya çıkmıştır. bu samimiyetsizliği farkeden izleyici ise, beklenenin aksine sinemadan yüz çevirmek yerine son yıllarda kendi filmini yapma eğilimi gösteriyor.
böylesine bir ortamda şaşırtıcı bir gelişme ile dijital devrimin de etkisiyle sinemayı bir anlatım dili olarak kullanmaya niyetli birçok ekip kendi özgün dilini oluşturmaya başlamıştır.
''birisi,bir gün birşey anlatmak isterse sinematografik yollarla da anlatabilir anlatmak istediğini'' şeklindeki sade düşünce özgün anlatımın oluşması için her zamankinden daha önemlidir.bu sadeliğe ulaşılınca sinema dili kişinin kendini ifade edişinin en soyut dili haline gelir. sinema bu soyutluğu ile anlatanın bir tür beyin haritasını verir bize, en dar anlamıyla işlediği temayı anlatır...bu gerçeğin anlaşılması özgün anlatımın hangi ortamda oluşacağına işaret eder.
dolayısı ile günümüze kadar sinema adına söylenmiş, yazılmış, çizilmiş ve yapılmış tüm uygulamalardan ve kuramsal yaklaşımlardan başka bir noktada olduğumuzu biliyor ve söylüyoruz....
o halde kısa ya da uzun metraj gibi sanayi ayrımlarına, ünlü ünsüz, bütçeli bütçesiz, destekli desteksiz gibi ayrımlara pratik olarak ihtiyaç kalmıyor...daha da ötesi konu, teknik, kurgu, montaj, oyunculuk, kamera hareketleri gibi birçok konuda kendiliğinden çözülmüş olur.
sinema,birlikte yapılan bir etkinlik olduğu için sosyal iletişimin dnalardaki yolunu bulması da kolaylaşır. sinemasal anlatımı deneyen insanın kafasındaki evren kurgusunu gerçekleştirebilmesinin tek yolu ekipteki insanlara bu evren kurgusunu anlatabilmektir. bunun için de diğerleriyle iletişim kurma gereği duyar, işte bu iletişim kanalları ile biri diğerinin dünyasını anlama yoluna girebilir. ahlaki ya da vicdani hiçbir kısıtlılığı olmayan bir anlatıma ancak böyle varılabilir.
sinema gerçeklikler içinden yönetmenin seçtiği gerçekliğin gösterilmesi değildir. ya da gerçeğin yeniden üretilmesi değildir. sinema, anlatıcının gerçeği kendi bakışaçısı ile yorumlama uğraşıdır. gerçekliği kendi zihinsel evreninde anlamlandırdığı haliyle anlatmasıdır, anlatanın kendi benzersiz benliğinin bakışını başka bir beyinle paylaşmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder