25 Mart 2013

tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...


kuantumdaki gelişmeler yaklaşık yüz yıldır birikiyor. son olarak CERN'den yapılan açıklama ile higs bozonunun gözlemlendiğini öğreniyoruz. aslında teorik olarak varlığı bilinen bir parçacık olmasına rağmen deneysel olarak gözlenememişti. işte bu son gelişme atomaltı yapısını izah eden standart modelin son parçasını da yerine koymuş oluyor. altı temel kuark, altı temel lepton, bunların karşıt parçacıkları ile kuvvet taşıyıcısı bozonlar ve temel parçacıklarla etkileşime girerek kütle kazandıran higs bozonu. maddenin en küçük biriminin nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlama uğraşında geldiğimiz en son yer burası. son gelişmelerin ve genel olarak kuantum bilgisinin çevrim içindeki yerini yorumlamaya çalışalım.


fiziğin en önemli sorunu

bugün fizikte en önemli sorun, einstein'in görelilik kuramıyla ortaya koyduğu evren modeli ile kuantum teorisinin ortaya koyduğu bilgilerin bütünleştirilememesi olarak görülüyor. görelilik makro evrenin düzenini açıklıyorken atomaltının yapısını izah edemiyor. atomaltı dünyayı izah etmek için ortaya konulan kuantum kuramı ise makro kozmostaki olayları açıklamakta eksik kalıyor. dört temel kuvvetten üçünü başarılı bir şekilde izah edebildiği halde einstein'in görelilikle izah ettiği kütle çekim kuvvetini izah edemiyor. işte bugünün fizikçilerinin çoğunluğuna göre fiziğin en önemli sorunu bu. dört temel kuvveti tutarlı olarak açıklayabilen bir birleşik alan teorisi kurulabilir mi ?
cern'in kuruluş amacı, maddenin özünü bulmak, nesnenin ne olduğunu anlamaktı. geldiğimiz noktada maddenin en içindeki özünü, oradaki işleyişi temel hatlarıyla görmüş oluyoruz. higs bozonu da bu işleyişin çözülemeyen noktalarından biriydi. higs parçacığı ya da alanı kuantum teorisinin standart atom modelinde teorik olarak olması gerekir zaten. cern'deki son deneylerin asıl amacı bu teorik bilgiyi gözlemlemekti. son deneyde bu parçacık olabileceğini düşündükleri bir parçacık gözlemlediler. aranan parçacık çok çok küçük bir an görünüp kayboluyor ve maddeye kütle kazandırıyor. deneyle ayrıca big bang benzeri koşullar yaratılarak big bang hakkında da bilgi edinilmesi amaçlanıyordu. ancak tabi ki buna imkan yok, big bang koşullarının tekrar edilmesi mümkün değil ancak benzeşme yapılabilir elbette. büyük çemberde iki protonu hızlandırıp çarpıştırmak olarak özetlenebilecek bir deney olduğunu düşünürsek, big bang anında ne proton ne de başka parçacıklar vardır.
maddenin özünde nasıl bir işleyişe sahip olduğunu görmüş durumdayız. atomaltını gözlemlemeyi başardık ancak bunu bir türlü anlamlandıramıyoruz. maddenin en küçük parçasını ararken bulduğumuz şeyin pek de parçacığa benzer bir hali yok çünkü. maddenin içine, en küçük zerresine gittikçe sanki madde yok oluyor. daha doğrusu parçacık yapısı koyboluyor. bilimcilerin bu işleyişi izah etmek için ellerindeki en ileri açıklama kuantum teorisi ve bununla açıkladılar. dalga ve parçacık yapısı birlikte varoluyor. duyularımızla algıladığımız atomlardan oluşan maddi dünyanın yerine ne olduğu pek de belli olmayan hem parçacık hem dalga yapısı gösteren bir özellik. kaldı ki parçacık ya da dalga diye tarif ettiğimizde o yapıyı bu kavramlara emanet etmiş oluyoruz ve görünen o ki gerçeği emanet ettiğimiz bu kavramlar tam olarak durumu karşılamıyorlar. bilimcilerin pek bir şaşırdıkları oysa bizim düşünüş şekli olarak gayet aşina olduğumuz bir konudur bu.
pozitivizmin sonu
bir şeyi parçalara bölüp anlama çabası batı pozitivizminin temel bilim yöntemi olarak yerleştirdiği ve artık kendisinin de kurtulmaya çalıştığı (fakat kurtulamayacağı) bir hastalıktır. cern'deki deneylerde evet varlığın en küçük birimine ulaşılmıştır, ancak varlık hakkındaki sorular onlar için daha da karmaşık hale gelmiştir. pozitif bilimlerin temel yöntemi, belli bir sistemi anlamak için o sistemi oluşturan en küçük parçaya ulaşıp onu analiz ederek anlamaktır. son beşyüz yıldır batı bilimi bu yöntemle çeşitli sistemleri analiz ederek o sistemler için ölçme,değerlendirme ve kontrol mekanizmaları analizi yapıyor. atom,dna ve kişi yani beyin ölçeğinde yapıyor bunu. tabi bu etkinlikten ortaya çıkan bilgi birikimi ile sınıflı toplum sahipleri az önce saydığımız ve bir sistem olarak gördüğü varlıkları yönetmek istiyor. daha açıkçası atomu, dna'yı ve kişi beynini yönetmeye cüret ediyor. pozitif bilimler de bu amaca bilgi servisi yapıyor. televizyonlar , gelişmiş uçaklar, uydu sistemleri, bilgisayarlar, süperiletkenler ve daha birçok teknoloji cern'deki ve daha başka yerlerdeki özellikle kuantum alanındaki çalışmaların ürünüdür. bakalım higs bozonunun keşfi ile birlikte kendilerine ne tür oyuncaklar yapacaklar.
varlığı anlamanın yolu olarak en küçük parçasını tanımak gereklidir ancak yeterli olamaz. her varlığın en küçük birimi ile evrendeki tüm varlıklar arasında her an güncellenen kopmaz bağlar olduğunu biliyoruz. sınıflı toplum yaklaşık yedi bin yıl önce sümer'de ortaya çıkmıştır.son beşyüz yıldır batı merkezli olarak devam ediyor.
ilkel komün artık özel mülkiyet hastalığını keşfetmiştir ve hemen bununla beraber yarı tanrı kabile şefleri, zigguratlarda bekçilik yapanların tüccarlaşması ve mal biriktirme işini kayıt altına almak için yazı, matematik, takvim, para, devlet ve daha bir çok medeniyet unsuru oluşturmaya başladı. yaşadığı dünyayı anlama ve onu düzenleme çabası kendine uygun düşünüş şekilleri ortaya çıkardı. işte son beşyüz yılın dünyayı anlama ve değiştirme yöntemi olarak pozitif bilimler vardır. daha öncesine ise sınıflı toplumun 6500 yılına hakim antik tarih mantığı var ki o da allah, tanrı, rab şeklindeki isimleriyle tek tanrılı dinlerdir. allah antik çevrimin dünyayı yorumlama anlayışıdır. allah ve ona bağlı düşünce sisteminin tamamı tüm antik tarih boyunca hakim olan anlayıştır. bir sonraki sınıflı toplum çevrimi yani kapitalizm ise bilimsel anlayışı geliştirerek allah sistemini ortadan kaldırmış oldu.  tek tanrılı dünya yorumları en yetkin ifadesine islam dini ile kavuşur. insan hayatı için en kapsamlı kılavuzdur islam. bu kılavuzluğu son beşyüz yıla kadar ağırlıkla devam etmiştir. dünyanın birçok yerinde hala çarpık olmakla birlikte devam ediyor bu özelliği. işte antik tarihte ulemanın işlevini son beşyüz yıldır devam eden kapitalist toplumda bilim adamları yerine getiriyor. bunu olumsuz manada söylemiyorum, ancak olan bu. nasıl ki 6500 yıl boyunca ulema sınıfı, içinde yaşadığı çevrimi anlama ve ona uyumlanma yollarını göstermiş ise son 500 yıldır bu işi bilim adamları yapıyor.

bütüncül bakışsınıflı toplum çevriminin bu son ve en yetkin çevrimi, kendi bilgisini tamamlamak üzere ilerliyor. her çevrimin kendisine ait bilgisini sonuna yakın bir zamanda daha net okursunuz. çünkü kendi hareketini tamamlamış ve o harekete ait en olgun bilgi en son anda bulunur. son anın bilgisi ortaya çıkmışsa, bir sonraki çevrim de yavaş yavaş kendini ifade etmeye başlar. artık görünür olur. işte tüm bu süreci bütünsel olarak görememek batı biliminin temel yanılgısıdır. bir olan şey yolculuğuna enerji olarak başladı sonra madde sonra canlı organizma olarak devam etti çevrimine. her bir süreç çevrimler şeklinde ilerliyor ve her çevrimin ana malzemesi bir sonraki süreçte de devam ediyor, kaybolmuyor. yani enerji maddeyi ortaya çıkarırken kendisi de yok olmuyor her yerde ve maddenin de içinde varlığını koruyor. bu defa madde ve enerji ikilisi canlı organizmayı oluşturuyor ve bu canlı varlıkta her ikisi de birleşik olarak mevcut. dikkat edilirse bu bütünlük böylece akıp giderken her şey dönüşüm halinde. bütün tüm parçalarıyla birlikte nicelik ve nitelik olarak dönüşüyor. aslolan bu dönüşüm hareketi, değişmeyen tek şeyin değişim olması nakaratının gerçek kökeni yani. hareket hep yeni biçimlere dönüşürken bilinç denilen ve sadece insanda bulunan şey tüm bu çevrimleri anlamak üzere sorular sorup yanıtlar bulmaya çalışırken bu yanıtları çevrimin kendine özel benzersiz kanunları ortaya çıktıkça daha iyi yapabiliyor. şimdi de öyle bir tarihsel dönüşüm içinden geçiyoruz. sınıflı toplum çevrimi yavaş yavaş sona doğru giderken kendi en yetkin biçimlerini gerçekleştirmiş ve bir sonraki çevrim için tüm zemini hazırlamıştır.
dolayısıyla gelinen noktada enerji, madde,canlılık çevrimlerine dair bilgimiz neredeyse en üst seviyesine ulaşmış bulunuyor. bunun üzerine gelen insan toplumu çevrimi ise yine doğal çevrimler gibi üç büyük çevrimden geçmiş. doğadan bağımsızlaştıkça önce ilkel komünü yaratmış, sonra sınıflı toplum çevrimini ilkel komünden çıkartmış. eşiğinde durduğumuz toplum biçimi ise bilincin hakim olduğu yeni bir cennet toplumu. herşeyin aslına dönmesi gibi komünden gelip komüne gidiyoruz, bu yüzden gelecek toplum için bir kavram gerekli ise eğer modern komün uygun bir kavram olabilir. bunu söylerken kavramlara ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini de unutmamalı.

böylesine bütünlüklü bir bakışla olayları yorumlayınca yepyeni aydınlıklara ulaşılıyor. ilk ve hemen görünen sonuçtan bahsedersek, insan bilinç edindiğinden itibaren kendisini ve evreni çözme çabasında azımsanamayacak yollar kat etmiştir, diyebiliriz. artık resmin tamamına dair bir fikrimiz var ve yeni veriler ortaya çıktıkça bütünlüklü resimdeki yerine koymak kolaylaşıyor. her yeni bilgi resmi tamamlayan unsurlar haline geliyor. böylelikle, doğal ve toplumsal akışı bir bütün olarak görebilmek kolaylaşıyor bugün. büyük patlamadan günümüze devam eden çevrimin muazzam bütünlüğünü ifade eden yeni yeni veriler her gün ortaya çıkıyor. işte higs bozonunun keşfi de bizim bu bakışımızı desteklemektedir. çünkü çevrimin temel dinamiklerini biliyoruz. bu dinamiğin atomaltı dünyada da geçerli olduğunu öngörerek her yerde olduğu gibi orada da enerji ile maddenin kaçınılmaz olarak birlikte olacağını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. higs alanının keşfi, bu öngörümüzün somut ispatı oluyor sadece.

kavramlar
evreni ve insanı anlama çabası bilincin bir etkinliğidir demiştik bilinç bu etkinliği kavramlarla yürütüyor. dış dünyada olup biten ve adına gerçeklik dediği bir alem tarifi yapıyor öncelikle. sonra o gerçekliği anlatmak için bir kavram tayin ediyor. diyelim fizik gibi fizik ötesi gibi, ya da özgürlük gibi bir kavram üretiyor. ya da aklınıza gelen tüm kavramlar. biri diğerine konuşurken hangi gerçeklikten bahsettiğini anlatabilmek için ortak kavramlar kullanırlar. diyelim mavi kalemin var mı der. muhatabı mavi ve kalem hakkında konuşanla aynı gerçekliği ifade ettiklerini bilirler. işte sorun da burada başlıyor. iletişim kurmanın daha gelişmiş bir yolu elbette var. ancak öncelikle kavramlar dünyası ile hesaplaşmalı. kavram ile ifade ettiğimizi düşündüğümüz gerçekliğin bire bir uyuşması ise mümkün değildir. biliriz ki kavram soyuttur, bilincimizde üretiriz. kalem kelimesi ile zihinde bir imaj oluşturuluyor ve iletişim için bir kod haline geliyor kalem kelimesi. böylece kalem denildiğinde anlamsız bir ses değil anlamlı bir kod ortaya çıkıyor. ''kalem var mı'' denildiğinde, sen de diğer başka kodlarla ona yanıtlar veriyorsun. iletişim bunun üzerinden yürüyor. ancak atom altına girdikçe gerçeğin pek de gerçek olamayabileceğini görmeye başladık. fizik ve fizikötesinin bizim kavramlar dünyamızdaki bir ayrım olduğunu farketmeliyiz örneğin. bu ayrımları gerçekliği aktarabilmek için kendi bilincimizde üretmiş oluyoruz. çevrimsel akışın böyle bir derdi yok. o kendisinin şöyle ya böyleliğiyle ilgilenmiyor, çünkü bilinci yok. anlamak ve bunu anlatmak biz insanların, yani bilinçli canlıların derdi. işte bugün öyle bir gerçekliğe ulaşmış durumdayız ki, bildiğimiz kavramlarla açıklayamıyoruz. diyelim elinizi masanı üstüne koydunuz. hayır işte koymadınız. çünkü elin yüzeyindeki elektronlar ile masanın elektronları birbirini iter ve elin hiçbir zaman masaya dokunamaz. tabi bildiğin anlamda dokunamaz. yani şimdiye kadar ürettiğin hiçbir kavramla bunu izah edemiyorsun. çünkü dokunuyor mu, diye sorduğumda, evet desen olmaz hayır desen yine olmaz. oysa ki,her ikisi birden oluyor. her ikisini birden yapıyor olabileceğini klasik pozitivist mantığın kabul etmiyor. işte bugün bunun mümkün olabileceğini yeni keşfetmiş oluyorsun. biz her ikisinin birden olabileceğini hoca nasrettin'den bile önce biliyorduk, hoca davacıya da haklısın diyor, davalıya da karısı bu nasıl iş hoca deyince ona da ''sen de haklısın'' diyor. evet gerçekten de hepsi haklıdır. oysa bu gerçeği sen pozitif bilim yolundan şimdilerde ancak keşfediyorsun. üstelik daha bir sürü eksiği var. bu bize çok aşina bir bilgidir, yani hem o hem de o aynı anda var oluyor. hem hem mantığı deniliyor anadolu da. son yıllarda özellikle düşünen batılı bilimcilerin doğu'ya yönelmesinin nedeni de budur. bilim yolundan keşfettikleri olguları yeterince anlamlandıramamak onları pozitivist mantıkla sakatlanmamış diyarlara sürüklüyor. castaneda'nın don huan matus'un peşine düşmesi gibi.

sonuçta bir sürü kavram üretip bunlarla gerçekliği izah ettiğini sanan bir bilinç düzeyinden öteye geçebilmek için kavramların da sonuna gelinmiştir. çünkü artık bilinen kavramlarla gerçekliği ifade edemiyoruz. gerçekliğin tüm parçaları ile birbirlerine sonsuz bağlarla bağlı olduklarını bilimsel deneylerle de görmüş olduk. varlığın bilgisine onu parçalara bölerek ulaşılamayacağını, aksine parça ile bütünü karşılıklı etkilerini de gözeterek kavrayabileceğimizi bilimsel deneylerle de  anlamış bulunuyoruz. aslına bakarsanız antik çevrimde bunu  tasavvuf bilgisi de veriyor; görünen görünmeyen herşey allah'ın birer suretidir, şeklinde. elbette antik çevrimin dünyayı anlama ve yorumlama şekli kutsal allah sisteminin dilidir. ancak değerinden bir şey eksilmiş sayılamaz. batının parçalara bölerek anlama hastalığı bilimin organizasyonunda da görülür. parçayı anlamaya yönelik bir örgütlenmedir bu. doğa ve toplum bilimleri kendi içinde alt dallara bölünerek, onlarda yine aralarında bölünerek organize olmuştur. örneğin iç hastalıkları ana bilim dalı şeklinde organize olabiliyor ancak ve kendi alan bilgisi ile yol alıyor. bu tür bir örgütlenmenin gerçekliği anlamakta yetersiz olduğunu anlaması bilimi de ilerletir. uzmanlık alanına ve alan bilgisine sıkışarak bütünlüklü bilgiden kopmuş olunuyor, böylece kendi alanında da ilerleme kaydedemiyor. bunlar elbette bilim ve bilim insanlarının da üzerinde düşünmeleri gereken bir yol ayrımında olduklarını da gösteriyor.
daha çok disiplinler arası çalışmalar yürüten bilim insanlarının geldikleri yer, üç aşağı beş yukarı aynı yer oluyor; evrenin tüm sırları insanda. bu ifade tanıdık geliyor olmalı. antik çevrimde aynı bilgi, ne ararsan kendinde ara şeklindeydi, ya da enel hak gibi. parça ile bütünün birlikte anlaşabileceğinin bir nevi bilimsel ispatı oluyor gelinen nokta. işte bu noktada parçalara ayırıp anlamaya dayanan eski düşünce kalıpları ve onların ana malzemesi olan kavramların gücü kayboluyor. gerçekliği, parçalara ayırarak,düzenleyerek, sıraya koyarak, sınıflandırarak anlama çabasının ürettiği tüm kavramlar anlamsız hale geliyor.

o yüzden parçalara ayırarak anlama uğraşının içinde üretilmiş tüm kavramlara şüphe ile yaklaşmalıyız. onları belli bir eleştiri süzgecinden geçirmeliyiz. gerçeği en küçük parçada arayan anlayışın yerine bütünlüklü kavrayış ve onun kendi ifade yollarını bulmalıyız. bu ise çevrimin bütünlüklü olarak kavranışı ile mümkün.

doğa yorum yapmaz
insanlar yaşama ve üreme organizasyonlarını geliştirmek için düşünmüşlerdir. doğaya hakim olup, ayrı bir bilinç geliştirdikçe ise kendi varlık nedenlerini düşünmeye başlamışlardır. insan bilinci, dna'dan başlayan kendi tarihinin bir armağanıdır. descartes'in dediği gibi insan düşündüğü için var olmaz. tersine insan haline gelebildiği için düşünebilir bir canlı olmuştur. eğer insan düşündüğü için varsa, düşünmediği sürece de yok demektir. daha doğrusu, varlığı hakkında bir yorum yapmak gereğini duymaz. örneğin hayvanlar düşünmek zorunda olmadıklarından varlık nedenlerini asla sorgulamazlar. varlıklarını yaşarlar ama o konuda yorum yapmazlar. yorum insan bilincinin yaptığı bir şeydir, ve her toplumsal çevrimde bu yorum daha da derinlik kazanmıştır. ilkel ve sınıflı toplum çevrimlerini yaşayan insanın daha yetkin, daha bütünlüklü yorumları aramasının nedeni de budur. artık eski çevrimlere ait düşünce kalıpları yetmemektedir. animistik ve totemik yorumları aştığı gibi tek tanrılı dünya yorumlarını da aşmıştır. bilimsel düşünce ise daha bütünlüklü yorumlarla birlikte aşılacak ve bilim de yerli yerine konulabilecektir işte o zaman.

enerji=madde=bilinç
bilgi için ''madde ile etkileşip onu düzenleyen bir tür enerji'' diyebiliriz. insan zihninde veya kitap, bilgisayar belleği gibi herhangi bir ortamda durduğu sürece edilgen (potansiyel), nesneleri değiştirdiği ve onları daha düzenli hale getirdikçe etken (kinetik) bir enerjidir. bildiğimiz madde de aynı özelliklere sahip olduğuna göre madde = enerji = bilgi olmaktadır. şu halde madde (nesne) bilgi ile eşdeğerdir. çünkü madde enerji çevriminden çıkarak gelir. bilgi ise maddenin çevriminden. birbirlerine eşdeğerde olmalarının nedeni de budur.

allah ın sureti bilgi
var olan nesneler topluluğu bilgi içerir, canlı veya cansız ferketmez. insan bilincinin yaptığı da bu bilgiyi kullanmasını öğrenmekten başka bir şey değildir. sokrates ve onun öğrencisi platon’un dediği gibi, biz bilgiyi üretmiyor sadece nesnelerde gizli olan bilgiyi açığa çıkarıyor, bir bakıma keşfediyoruz. aynı ifade ibni arabide, ibni haldun'da gazali'de de vardır. keşfetme yolculuğunda biriken bilgi de kat kat artmıştır. işte bu yüzden nereden gelip nereye gittiğimize dair bütünlüklü bir resim de artık gözümüzün önündedir.

sonsuz olasılıkların matmetiksel imajı
üç tür sayısal sonsuzluk var.
1-sayılabilir sonsuzluk, örnek tam sayılar kümesidir. tam sayıların sonu yoktur. herhangi bir tam sayıya 1 ekleyin yeni ve daha büyük bir tam sayı elde edersiniz.
2-sayılamaz sonsuzluk. sayılamaz sonsuz sayılara “irrasyonel” sayılar denir, zira herhangi iki tam sayının bölümü olarak ifade edilemezler. bu tür sonsuzluğa örnek sıfır ile bir arasına düşen gerçel (reel) sayılardır. bu tür sayıların kesirleri uzayıp gider. doğadaki sabitler bu tür sayılamaz sonsuzluğa sahip sayılardır. örneğin, π sayısı 3.141592654.... şeklinde uzar gider. bugün en güçlü bilgisayarlar kullanıldığı halde, pi sayısının sonu bulunmamıştır.üstelik pi sayısında herhangi bir düzen, kendini tekrarlayan bir sayı dizisi, de yoktur. bir diğer örnek e sayısıdır. bu sayı da 2.718281828... şeklinde uzar gider. doğa ve evren ile ilgili matematik modeller e ve pi sayılarını içerdiklerinden, evrende -ve öznede- sayılamaz bir sonsuzluk bulunduğunu kabullenmek zorundayız.
3-noktasal sonsuzluk, bu sonsuzluk türü hem geometrik hem de aritmetik olması bakımından doğrudan doğa ile ilgilidir. yani doğada olması beklenen, fakat nedense bizim boyutumuzda belirmeyen bir sonsuzluk türüdür. bu tür sonsuzluğa “singülarite” (tekliğin sonsuzluğu) da denmektedir. antik çevrimin bilge kişileri “noktanın sonsuzluğu”nu kavramışlardır. gerçeğin matematiksel izahlarında ortaya çıkan şudur; hareket evrende benzersiz bir akışa sahiptir. bu benzersizliği matematikle anlamaya çalışınca benzersiz, kendini tekrar etmeyen rakamlara ulaşırsınız. çevrimin bütünlüklü akışında hiçbir an bir diğerine benzemez, dolayısıyla bunun matematiğini yaparsanız matematiği de kendini tekrar etmez. size benzersiz rakamlar sunar. insan zihni de hiçbir an'ını tekrar etmez, tarihin her çevriminde benzersiz serüvenler sunar.

yerel gerçekliğin çöküşü ve einstein
kuantum kuramında hız üzerinde hiçbir kısıtlama bulunmuyor. ışıktan hızlı hareketi kabul eder, hızın belirsiz olabileceğini kabul ediyor. görelilik kuramlarını ileri süren einstein kuantum belirsizliğine hiç inanmamıştır. nesnelerin bağımsız birimler oldukları görüşünü benimsemiş olduğundan kütlenin sonsuz değere ulaşamayacağına inanmıştır. oysa madde hem parçacık hem de dalgadır. dalganın ise ulaşamayacağı yer yoktur. einstein ışığın sabit hızla yayıldığı kanıtlandıktan sonra ışıktan hızlı etkileşmelerin varlığını da ret etmiştir. bu görüşü savunan bilim adamları halen çoğunluktadır. bu görüşe “yerel gerçeklik” adı verilmiştir. oysaki yerel gerçeklik görüşü kuantum kuramında geçerli değildir. geçerli olmadığı sadece kuramsal olarak değil deneysel olarak da kanıtlanmıştır. 1982 yılında Fransız fizikçi Alain Aspect tarafından gerçekleştirilen deneye göre: bir arada (bir sistem içinde) etkileşmiş olan parçacıklar ayrılsalar dahi ışık hızından daha hızlı bir şekilde –anında- etkileşimlerini sürdürürler. şu halde “gerçeklik” kavramını da aynı mantıkla açıklamamız gerekir. yani, ''gerçek” tek fakat karmaşık bir dalga paketidir, diyebiliyoruz. biz, sürekli kendi isteğimiz doğrultusunda bu tek olan gerçeği yerel olarak ayrıştırıp yorumluyoruz. ancak modern bilim bize yerel gerçekliğin geçerli olmadığını söylemektedir. gerçekliğin bütünsel bir yapısı vardır ve her parçası da bunu adeta bilir.

sen algılamasan da gerçeklik devam eder

kuantumun yeni yeni ispatlayabildiği şeylerin tüm bilgisi antik çevrimde vardır ve daha çok doğu merkezlidir. bir önceki çevrimin bilgisi olduğu için tamamen kutsallığa bürünmüş tamamen sınıfsallığa bulanmış bir haldedir.eski çevrimin bilgisini o haliyle tanıyamıyoruz. çevrimin akışına ait bütünsel resmi gördükçe, kuantum, genetik ve bilimlerde biriken tüm bu bilgiyi yeniden bu çevrimde ayakları üzerine oturtmaya çalışıyoruz.
her çevrim bir öncekini hem sansürlüyor hem de onun tüm birikimini kullanıyor. yani atom enerjiden çıkıyor onun dalga halini sansürlüyor ve parçacık gibi de hareket ediyor artık. evrende önce enerji vardı ama daha sonra hemen yanında madde bitiverdi. şimdi enerji ve maddenin olduğu bir evren halini aldı artık. daha sonra bir de dna ekleniyor bunlara. bu defa hem enerji hem madde hem de dna'nın olduğu bir evren haline geldi. dna'da maddenin tüm bilgisini aldı ve onun en temel özelliğini sansürledi yani parçacık halini. dışarıdan bir yerden -ki o yer enerji oluyor farkındaysak- işte oradan kaynağını alıyor, kendi kendine durduk yerde üremiyor. işte dna bunu yapıyor, kendi kendine üreyebiliyor. daha sonrasında dna uzun bir macera yaşıyor, bitkiler hayvanlar diye. hayvanlar bitkinin hareketsizliğini ortadan kaldırıyor. ve bilinç değil ama beyin oluşuyor. daha sonra insan bu organı bilincin merkezi haline getirmeyi başarıyor. yani ne yapıyor tüm doğaya sansür koyuyor, baskı altına alıyor. doğal içgüdülerini baskı altına alıyor ve baskı altına alınan bu içgüdüler bilinçaltımıza itilmiş oluyor. ama yok olmuyorlar. yani insan doğayı sansürlemiş ve bilinç-bilinçaltı zıtlığı böylece ortaya çıkmış oluyordu.

farkındalık 

yaşadığımız çevrimin en üstünde bilinç var. hareketin en uç tarafında o var ve onun hareketleri belirliyor şu an tüm çevrimin gidişatını.bilinç ise bende ve diğer insanlarda var olan bir şey. ancak her bilinç, çevrimi kendince yaşamıştır, kendi yolculuğu vardır. her bilincin benzersiz bir tarihselliğ olduğunu söyleyince, bilincin dağınık bir yapıda olduğunu da hemen keşfediyorum. çünkü benim algıladığım dış dünya benim için var. aynı dış dünyanın ''senin için'' yarattığı bir farkındalık durumu olduğunu da hemen anlıyorum. o zaman hem öyle hem de böyledir diyebiliyorum. yani ben görmediğim bir olayda adamın biri ağaçtan düşmüşse bu olay benim için,
a-olmamış bir olaydır çünkü algı yani gözlem sınırlarımın dışındadır
b-bu olay benim için olmuştur ama sadece gözlemleyemedim. işte bu nedenle bu olay benim için hem olmuştur hem de olmamıştır diyebiliyorum. eğer olayı gözlemlersem çevrimdeki tüm bu ihtimaller denizinden birisine ''benim algıma özel'' bir gerçeklik kazandırıyorum. buna hem hem mantığı demiş bilgeler. hem hem mantığının önemi buradan kaynaklanır ve kuantumcu bilimcilerin şimdilerde keşfettiği de budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile