10 Şubat 2013

İbni Arabi,CERN,Şaman,An

          herşeyin herşeyle alakası olduğunu herkes bilir. tüm bilgiyi çevrimden edindiğimiz için, onun en son haline gelinceye dek geçirdiği tüm aşamaların bilgisini ''çevrimin en son hali'' ihtiva ediyor. son resmi görebilmek çevrimin tüm bilgisine hakim olmakla mümkün. insanın en temel çabalarından biridir bu çabası. batı merkezli kavrayışın an ve zaman kavramlarına nasıl bir anlam yüklediğinin anlaşılması özel bir öneme sahip. tüm sınıflı toplum özellikle sanayi toplumu ve bilimi karmaşıklığa hakim olan kuralları çözmeye çalışıyor. şaman, ibni arabi, CERN ve an aynı hareketin bilgisine sahiptirler. birbirleriyle ilgisine şu an'dan bakalım.
          çevrimdeki tüm hareket yani tüm anlar birbirinin içine girmiş durumdadır. geçmiş ve gelecek üzerinde etkili olmanın tek yolu ise ''şimdiyi'' anlamak ve hakkıyla yaşamak olur ancak. an'dan başka elimizde bir zaman yoktur esasında. zaman derken aslında hareketi kastediyorum. yoksa bilincin ürettiği bir kavram olan zamandan bahsetmiyorum. bizim bilincimizin kavramak kolaylığı için ürettiği bir kavramdır zaman kavramı. canlılar ve cansızların üzerinde hareketin devamlılığından dolayı farklı etkiler ortaya çıkar. cansızlar eskir, yıpranır, parçalanır, sürekli dönüşürler. canlılarda ise bu süreç ölüm ve yaşam döngüsü şekline bürünmüştür. zaman algısı da buradan kaynaklanıyor. cansızlarda böyle bir zaman yoktur, çünkü onların canlılardakine benzer bir algısı yoktur. yoksa insanın zaman algısı gibi bir zaman yoktur. zaman sadece hareketin devamından başka birşey değildir. hareket hep devam eder. zıtların birliği  kanunu ve eşitsiz gelişim kanunu temel olarak hareketin sürekliliğini sağlayan kanunlar. işte bu yüzden zaman algısı kişiden kişiye değiştiği halde özel bir zaman algısına koşullanır insanlar. eğitim ve newtoncu bilim insan aklının doğrusal (lineer) bir dizilimini tercih etmişlerdir hep. elbette bunun sebebi de anlaşılabilir; ekonomik-politik yani sistemin kendini devam ettirme isteğinden kaynaklanır. yani sistem her tür sistem gibi kendini devam ettirme istenciyle yüklü. işte bu eğitimle zihinlerimize yerleştirilmeye çalışılan türden bir zamandır. bir gün 24 saat ve her saat altmış dakikadır ve üstelik bu tür bir zaman tanımını her zihnin bu şekilde algılaması için tüm eğitim sistemi çalışır. oysa zaman denen şeyin tamamen hareket olduğunu insanlık öğreneli en az yüz yıl oluyor.

       batı uygarlığı klasik doğa bilimlerini geliştirdikçe tüm doğaya ve topluma ölçülebilir düzenler vermeye çalışmıştır hep. uygarlığın temelinde ölçme ve sayma vardır. hatırlarsak, zaten yazı ve matematiğin gelişimi de fazlalık üretimin alış verişini yapmak için yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. yazı sümerde işte bu ihtiyaçtan dolayı kullanılıyor ilk kez. tüm komünün ortak ürünlerinin depolandığı ve genellikle şehirlerin orta yerinde bulunan ziggurat isimli yerler vardı ve buralar komün şefinin ya da ziggurat bekçisinin kutsallaşmasına paralel olarak tapınak haline geldi daha çok. işte bu sınıfın komüne ait fazlalık ürünleri depolamasını, başka yerlere satışını ve her türden kaydını tutmak için kullandığı iletişim aracıydı yazı ve rakamlar. sümerde başlayan bu süreç yani medeniyet dediğimiz bu sınıflı toplum yapısı bugün her şeyin kaydını tutmak konusunda zirve yapmış durumdadır. ancak hala her şeyi ölçebilecek yetenekten yoksundur. yeryüzende hala hakim olamadığı yerler, toplum biçimleri vardır. bilim bunu başarmak için çalışıyor. tüm doğayı ve toplumu saymak,ölçmek, gözlemek işlevini yerine getiriyor. zaman algısının yaratılması için de ayın şeyi yaptı. zamanı herkesin aynı ve herkesin zamanı ölçülebilir bir nitelik olarak kavraması için çalışmıştır bilim ve eğitim sistemi. sınıflı toplum yapısını ayakta tutan üretim ve tüketimin gelişmesi sayma, ölçme, sınıflandırma,tanımlama ihtiyacını da arttırmıştır. üretim ve tüketim için koşullandırılan insan sayıyla yaşamaya zaman kavramı üzerinden alıştırılmıştır. oysa zaman her bilincin algısına göre değişir. ortak bir zaman algısı sınıflı toplumun bilim ve eğitiminden sonra edinilmiş birşeydir. yani aslında yoktur. çünkü zaman diye bildiğimiz şey yoktur, o bir kavramdır sadece. hareketin kendisine canlı insan bilinci o ismi uygun görmüştür. bu uygun görmenin altında üretim ve tüketim zorunluluklarının olduğunu söylemiştik az önce. ve bunu dünya zamanı için gezegenin güneş etrafındaki dönüşünü 365 gün olduğu için yıl olarak adlandırmış. her günü de 24 eşit saate bölüp bunu dakika ve saniyeye kadar bölmüş. oysa böyle bir zaman hiç olmadı. buna şöyle diyebiliriz. gezegen güneş etrafında dönerek hareket ediyor ve bu hareketi 365 kez kendi etrafında dönerek tamamlıyor. bu dönüşler ve hareketler, örneğin sevdiği bir uğraşıyla yaşayan insan tarafından çabuk olup biten hareketler olarak algılanır. sevmediği bir hayatı yaşayan insan için ise dünyanın güneş etrafındaki bir seferlik dönüşü bile çileye dönüşür, bir türlü geçmek bilmez.  kısacık ömründe birkaç insanın hayatını yaşayanlar vardır. öyle insanlar da vardır ki yüz yıl yaşar ama yaşadığı bile belli olmaz.
       o yüzden zaman olarak kavramlaştırdığımız şeyin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur. o hareketin devamlılığıdır. hareketin devamlılığı canlı ve cansızları farklı şekilllerde etkiler. hareket canlılarda ölüm-yaşam döngüsüne neden olduğu için insan bilinci, insan ömrünü de zamanla bir tutmaya meyillidir. oysa bir ömre bir kaç ömür sığdığı gibi, bazen bir kaç ömrü bir araya getirseniz de bir ömür etmez. aslında burada söylenen şöyle de söylenebilir(di); her bilincin hareketi algılayışı ve o hareketle uyumlu bir hayatın içinde olması olası değil.
           hareket ise sürekliliğine rağmen kesintisiz değildir. kesintili bir yapısı vardır. yani hem dalga gibi hem de parçacık özelliklerini taşır. dalga özelliği tüm hareketin birbirine bağlantılı olduğunu anlatıyor. yani an dediğimizde hem geçmişi hem de geleceği etkilemiş oluyoruz. ve geçmiş de gelecekte birbirlerini etkiliyorlar. çünkü hepsi birbirine bağlı olarak akıyor. biri diğerinden bir şekilde haberdarmış gibi hareket ediyor. parçacık özelliği an'ların peş peşe oluşmasında gözleniyor. hareketin yönünü ve büyüklüğünü mokro ve mikro düzeylerde belirleyen hep aynı kanunlar. kuantum dünyadaki ya da evrensel çaptaki tüm hareketler hem dalga hem de parçacık özelliği gösteriyor. bu özelliğe sahip harekete dışarıdan bir gözlemci dahil olduğunda hareketin dalga özelliği algılanamıyor. hareketin o andaki yani an'daki görünümü gözleyen bilince parçacık olarak yansıyor. gözleyenin bir bilinci varsa diyelim bu bir insansa hareket gözleyenin  hafızasında o an 'ıyla varoluyor. gözleyen hareketin dalga yönünü çökertmiş oluyor böylece. televizyon alıcısı çeşitli kanalların değişik dalga boylarına sahip havadaki dalgalarını yakalaması gibi. diyelim bir tv kanalının yayını izlediğimizde o dalga boyutuna sabitlenmişizdir ve diğer kanalların yayınları bizim için  yoktur. o yüzden gözlenen ve gözleyenin arasındaki ilişkiyi göz ardı etmeyen bir bakışa ihtiyacımız var. gözleyen gözlediği an'a dahil olmuştur ve hareketin gözleyebildiği kısmı onun için gerçeklik kazanmıştır. işte gerçeklik dediğim de aslında bu oluyor. yani gerçek diye bildiğimiz şey hareketin gözleyebildiğimiz an'ı oluyor. o yüzden ''gerçekliğin'' kendisi de görecelidir. ölçülebilir parametrelerin neler olduğunu belirlemeden ortak bir gerçeklik kavramından bahsedemeyiz. diyelim bir kg ağırlıktan bahsediyoruz. gram kavramını ortaklaştırıp belli bir madde  ağırlığı olarak ortak algılayıp, ondan sonra bunlardan bin tanesini kg olarak tanımladığımızda ortak bir tanıma sahip olduğumuz için, ortak bir kg kavramı elde etmiş oluruz. yoksa bir kg senin için şu kadar etkilidir bir başkası için bu kadar. işte bu noktada batı uygarlığının ölçme, değerlendirme, sınıflandırma ihtiyacı onu tüm doğa ve toplum bilimlerinde ve bunların eğitimle yaygınlaştırılmasında motive etmiştir. karmaşıklıkları belli bir düzene koymak, kaostan sistemli bir yapıya dönüşümün kurallarını çözmek batı biliminin işi olmuştur. olayların yani hareketin kurallarını çözmek demek hareketin dilini çözmek anlamına geldiği için bunlara yön vermek de böylece kolaylaşmış olacaktır. batı uygarlığının uluslararası bilim merkezlerine  büyük paralar harcamasının nedeni saf bir bilim aşkı olmayıp, herşeyin ölçülüp, sayılıp etiketlenip üretim ve tüketim için yararlı hale getirilmesi için verdiği uğraşıdır. ancak bu uğraşı özellikle son yirmi yıldır en azından, nasrettin hocanın bindiği dalı kesmesi misali bir fıkraya dönüştü. varlığın niteliğini öğrenme, hareketin kurallarını çözme yöntemi olarak varlığı oluşturan en temel parçacık inceleme altına alındı. elementler keşfedildi, atom derken atom altı dünyası keşfedildi. maddenin en küçük yapı taşı neydi ve nasıl hareket ediyordu. cern deki ve amerika'daki çalışmalara sınısız para ve binlerce ile ifade edilen bilim insanıyla devam edildi. atom altı parçacıkların hareketi gözlendi. ortaya çıkan sonuçlara ise en çok bilim insanları şaşırmış görünüyor. madde hem parçacık hem de dalga olarak hareket ediyor. biz onu gözlediğimizde ise parçacık yapıya geçiyor. yani teorik olarak bildiğimiz bazı sonuçlar doğrulanmış oluyordu. yani maddedin hem öyle hem de böyle olması hali onu tam olarak, yani sonuna kadar çözemeyeceğimiz gerçeğine götürüyordu bizi. çünkü hareket sürekli devam ediyordu ve sürekli bilgi üretiyordu. dolayısıyla hem makro düzeyde hem de  mikro düzeyde her şeyi sonuna kadar bilemeyiz sonucu ortaya çıkıyordu. yani bilgi sonsuzdu, çünkü hareket sonsuzdu. sonsuz hareketin her anına ait bilgiyi edinmek ise bu durumda imkansız demek. batı biliminin karşılaştığı bu sonuçların hemen hepsinin daha önceki çevrimlerde çok çeşitli şekillerde ifade edildiğini ise biliyoruz. şamanların dünya algısı böyledir. kızılderili şamanlar ve asyanın kamları ayrı coğrafyalarda aynı şeyleri söylerler. sufiler, hint ve çinin kadim kültürleri de aynı şeyi değişik terimlerle anlatırlar. bilgi edinme ve aktarma etkinliğinin, insanın yaşadığı tüm çevrimlerde farklı yöntemleri olmuştur. içinde bulunduğumuz son beşyüz yılda bu bilim ve eğitimle yöntemleştirilmiştir. yönteme öncülük eden ise sanayi toplumunu ve kapitalizmi yaratan batı uygarlığı olmuştur. insanın daha önceki çevrimi ise sanayi üretiminin olmadığı antik toplumlardır, dünyanın kavranışı tek tanrıya dayanan kutsallığın etkisi altındadır. tek tanrı fikrine dayanan bu kavrayıştan sonra bildiğimiz gelişmeler yaşanmış, galileo'dan başlayan bir aydınlanmacı anlayış sanayi toplumunun modernitesiyle ilerleyerek bilimi ve teknolojiyi yaratmıştır. üretimin hızlanması bilim ve tekniğe duyulan ihtiyacı arttırmış ve eski antik kavrayışı sansürlemiştir. ihtiyaç duyulan sayma, ölçme, sınıflandırma ve bunların kontrol süreçleridir. oysa antik çağdan kalan düşünce yapısı bu türden ihtiyaçlara yanıt vermez. yani sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu enerji ve hammaddeye ulaşmak için şamanın yol göstericiliği yetmez, teknik araç gereçle ölçümler yapılması gerekir. doğayı ve insanı biçimlendirme gidişatının ihtiyacı bilim ve tekniğin hızlı gelişmesinin de önünü açmış oluyor. ancak az önce atomaltı parçacıkların hareketi gözleyen bilimin de şamanlarla ve antik kavrayışlarla aynı sonuca ulaştığından bahsettik. sufilerin kavrayışını çarpıcı bir şekilde anlatan ibni arabi'nin sözlerini son yıllarda CERN'deki deney sonuçlarını açıklayan bilim insanlarından duyuyoruz. ya da tersinden okursak eğer; ibni arabi CERN'deki deney sonuçlarını yüzyıllar önce açıklamış oluyor aslında. varlığın birliğini, belirsizlik ilkesini, mikro ve makro hareketin ve bilginin sonsuzluğunu, varlık denen şeyin aslında belli türde enerjilerin yoğunlaşmış,enerjinin belli bir forma girmiş halinden başka birşey olmadığını anlatır.
bizim açımızdan, batı uygarlığının ölçe biçe aynı yere gelmiş olması şaşırtıcı değildir. belli niteliklere sahip her çevrim kendine özgü kanunlarla ilerler. kapitalizm'de kendinden önceki çevrimleri yadsıyarak onları sansür ederek kendi bilgi edinme ve aktarma yöntemlerini geliştirmiştir. ve biz biliyoruz ki her bir çevrim aslında tüm çevrime ait bilgiye de sahiptir. çünkü tüm çevrimin gidişatının okunmasıyla görülmüş yasalar her çevrim içine sirayet ediyor. gözleyen içinde bulunduğu çevrime dair bilgi edindiğinde, bu bilgi aynı zamanda tüm çevrimlerin içinde bir bilgidir. tüm çevrimin içinde bir an'ın bilgisine ulaşılmıştır. bu an'ın bilgisi aynı zamanda bütün'e ait bir bilgidir. herşey birşeye yansır, bir şey de herşeye yansır yani. son yıllarda holografik evren tanımlarıyla ulaşılan yer arabi'nin daha önceki çevrimin bilgisiyle ulaştığı yerdir. buna daha çok batı şaşırmış görünüyor ve son yılların en önemli zihin karmaşasını yaşıyor batı uygarlığı. örneğin ortadoğuyu düzenli hale getirmeye çalışıyor. karmaşanın ve kaosun kurallarını çözebilirse, yön verilebilir hale de getirmiş olur. yön verilebilir bir düzenlilik hali hareketin akışını tahmin etmek gibi bir üstünlük sağlayacaktır ve düzenin aksayan yönlerini tamir etme olanağı sunar. özellikle fizik derslerinden hatırlarız, dikkate  alınmayacak bazı parametreler olurdu. diyelim bir deney var ve sürtünme gibi sıcaklık gibi bazı değerler dikkate alınmayacak değerler olarak değerlendirilirdi. işte bu newton'cu yani varlığı parçacık modeli olarak düşünen aklın kaosu düzene sokmaya çalışırken bazı hareketleri dikkate almamasının tipik bir örneğidir. oysa kuantumla ilgili ulaştığımız son bilgilerden çıkardığımız sonuç bize, oluş halinde bildiğimiz bilmediğimiz her parametrenin dikkate değer olduğunu söylüyor. yani sürtünmeyi es geçemeyiz. karmaşayı düzene sokmanın kurallarını arayan batı biliminin kendisi aynı gerçeği keşfetmiş durumdadır. zaten bu ve benzeri keşiflerden sonra doğu kültürlerine ilgi artmıştır batı'da. ancak görünen odur ki onlar bu pozitivist kafayla doğu kültürünü de ölçülecek bir nesne olarak ele almaktadırlar. NLP- EFT gibi ticari olarak da isimlendirdikleri çeşitli ''tekniklere'' indirgeyerek kavramaya çalışan bir zihniyet vardır. oysa ''tekniklere'' indirgenemeyecek bir zenginliktir sözkonusu olan. tıp bilimi, özellikle ruhsal alanda tıkandıkça doğu'ya yönelmiştir. batı tıbbı fizyoloji (insan vücudunun işleyişi) ve pataloji (işleyişte ortaya çıkan arızalar,hastalıklar) olarak insanı iki ayrı yapıya ayırmıştır. bu ayrım ve daha birçok alt ayrım dikkat edilirse varlığın en küçük parçasına ulaşarak onun gizemini çözme yöntemidir. hücreye kadar hatta birer birer genetik kodlara kadar inilmiş olduğu halde bu tekniklerin şifa getirmediği görülmüştür. ve batı tıbbı için her insan ölümü, kaybedilmiş bir savaş gibidir. hiçbir hastanın ölüm raporunda ''eceliyle öldü'' yazmıyor. kalbi ya da beyni kanadı, yada şu organı çalışmadığı için öldü yazar hep. yani bütünsel bir algılayış yoktur hala. parçanın bütünle olan bağları hesaba katılmaz. elbette tıbbın tekniği ve uygulamaları belli bir eleştiri süzgecinden geçirilmek kaydıyla akut durumlarda insana yardımcı olur ve yararlıdır. ancak insanla tüm evren arasındaki iç bağlantılar, iletişimler, duygu akışları dikkate alınmadan onu teknik olarak ele almak  tamir ve tedavi edeceğini sanmak büyük yanlış olur. evet her bir organımızın ömrü genetik olarak yüzelli yıl olabilir, ancak bu organ belli bir bedende belli bir hayat yaşar ve o hayat evrenin her bir zerresine görünen görünmeyen sonsuz bağlarla bağlıdır. işte böyle bir varlıktır üzerinde tıp icra etmeye çalıştığımız varlık. elimizdeki bıçak lazer neşteri de olsa sonuçta bir tekniktir. ve bir ki üç tıp olur...yani, hareketin canlı varlıklar üzerindeki en temel etkisi ortaya çıkar, ölüm-yaşam döngüsüdür bu.
         çevrimin hareketi, en küçüğünden en büyüğüne kadar karmaşıklıklar içerir. işte zaman olarak kavramlaştırılan, ölçüye, sayıya ingirgenen şey de bu hareketin kendisidir. hareketin yapısı ise,  hem süreklidir hem de kesintilidir. yani kesintisiz olarak devam eden düz bir zaman çizgisi değildir. hareketin bu şekilde kavramlaştırılması batı uygarlığının insan bilincine yön verme, bu bilinci kendi toplumsal düzenlerinin devamı için kullanılabilir hale getirme çabasıdır. aynı zamanda, zamanın bu algılanışı batı uygarlığının ve biliminin karmaşıklıklar bütünlüğü şeklinde  ilerleyen çevrimi anlama ve ona yön verme istencinin bir sonucudur. ancak gelinen noktada, ibni arabi'nin CERN'deki deney sonuçlarını ironik olarak beşyüz yıl önceden açıkladığını görüyoruz.
             





1 yorum:

  1. Cümle başlarında büyük harf de fena olmazdı hani

    YanıtlaSil

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile