23 Mart 2015

Ruhun Kökeni

Memelilerin en üst aşamasında sürü sistemi vardır. Sürü sisteminde ise memelilerin en üst üreme ve yaşama biçimi olan harem tipi organizasyon hakimdir. Bencil genler (içgüdüler) hakimdir. Üreme ve yaşama için liderlik ve şiddet yöntemi vardır. Bu aşamadayken Afrika’daki bildiğimiz tektonik hareketler sonucu kuraklık başlar ve ormanlıklar yok olur ve memelilerin varlığı tehlikeye girer. Ölüm kalım derecesinde önemli bir darboğazdır bu. İşte bu ölüm kalım darboğazını dik yürüyerek aşmak zorunda kalır memeliler. Dik yürümeyle beraber eller serbetleşir ve ilk aletleri geliştirir. Sürü sistemi devam etmektedir. Alet gelişimini hızıyla insanlaşmanın hızına baktığımızda alet aletin hep geride kaldığını görürüz. Klasik bilim ise insanı tekniğin var ettiğini söyler. Çünkü kendisi tekniğin (üretici güçlerin) eseridir, tüm bulguları da buna göre yorumlar. Oysa üç milyon yıl boyunca taş tekniğinde patinaj devam ederken en temel gösterge olan beyin gelişimi onu kat kat aşar. Pozitivist bilim ise tersini yorumlar tekniği insanın önüne koyar ve tekniğe tapmasını ister, gizli ya da açık bir şekilde. Doğal ve toplumsal geçmişin belgeleri önyargısız biçimde incelenirse tekniğin insanı yaratmadığı, tam tersine insanın tekniği yarattığı görülür ki bunu ispatlayabilecek durumdayız bugün.
Dik yürüme ve alet gelişince anatomik ve fizyolojik olarak daha gelişkin türler, dolayısıyla daha kompleks organizmalar ortaya çıkar. Dik yürüme ve alet kullandıkça gelişkin organizmanın hamilelik süresi uzar. Çünkü organizmanın kendini tamamlaması gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir. Beş altı ay olan hamilelik süresi gelişmişliğine paralel olarak artar. Hamilelikle beraber yavruların bakım, eğitim ve erginliğe ulaşma süreleri de uzar. Tüm bu gelişmeler herem sisteminin son bulmasına neden olur. Çünkü bir lider erkek tüm bu yüklerin altından kalkamaz. Ve sürü dışındaki diğer erkekler de sürüye katılır. Ancak bu kolay bir gelişim olmaz, gitgellerle işler.
Annelerin ve çocukların beslenme,barınma,güvenlik ve eğitim ihtiyaçları zorunlu olarak diğer erkeklerinde toplulukta kalmalarına neden olur. Çünkü topluluk içine girdiği bu yeni düzeyin yeni sorunlarıyla yüzyüze gelir ve alet, liderlik bu yeni sorunlarla baş edemez. Diğer erkeklerin tüm bu sorunların çözümüne ve gen havuzuna katkılarıyla birlikte kendiliğinden topluma doğru bir gidiş olur.
Sonuçta ilk cinsel yasaksız komün doğar. Gelişme dişilerin eseridir. Çünkü lider erkeğin bencilliğini düşündüğümüzde harem sisteminin tıkanması onun üreme ve yaşamasını pek etkilemez. O bencil genlerinin emrettiği gibi her dişiyi döllemek ister. Bu tıkanmanın sonuçlarıyla doğrudan muhatap olan ise dişilerdir. Sonuçta harem baskılanır ve tüm erkekler ve tüm dişiler üreme ve yaşama birlikteliği kurarlar.
Hayvansal harem tipi üremenin baskı altına alınması uzun zaman alır. Üreme etkinliğinin haremdeki gibi en güçlü erkeğin tekelinden çıkarılması, üreme için kavganın baskı altına alınması gerekmektedir. (Liderliğin ve iktidarın köklerinin de ne kadar eskiye gittiğini görelim. İnsanlığın sonraki çevrimlerinde hep kılıktan kılığa girse de kökü burasıdır ve kazınması lazım.) Öte yandan yaşamak için gereken etkinliğin de buna paralel olarak birlikte yürütülmesi sözkonusudur. Zaten asıl uğraş yaşamın ortaklaşması ile üremenin ortaklaşmasıdır. Bu gidişi zorlayan temel etken is bencil genlerdir. İşte baskılanan tam olarak bu bencil genlerdir. Hayvan üreme sisteminin baskılanmasıdır bu çevrimde yaşanan. Hayvan üremesi baskılandıkça yani içgüdüler denetim altına alındıkça ortak üreme ve yaşama kararlı hale gelir. Bu kararlılık kurallaşır ancak bu düz bir çizgide ve hemen olmaz. Hayvansal içgüdüler sürekli eskiye dönmek ister. Bencilce ortaya çıkar ve hayvanlığını yapar. İşte bir taraftan topluluğun hayatı için elzem olan kurallar yerleştirilmeye çalışılırken diğer taraftan da bu içgüdüler yok olmayıp (bilinçaltı haline gelerek) varlığını devam ettirerek ara ara ortaya çıkar. Neden nasıl ortaya çıktığı ve günümüzdeki biçimleri ayrıca ele alınmalı. Ancak şu kadarını söylemeli ki, günümüzdeki biçimi daha bireysel ama en az anlattığımız çevrimdekine benzer inanılmaz vahşilikte olur.
Üreme ve yaşamanın ortaklaşması her bireyin farkında olup bildiği bir kuralken, birden bire ortaya çıkan ve ona hayvanlığını yaptıran şeyi ise bilmez, bilemez. Bunların bencil içgüdülerin etkisi olduğunu bilemez. Yani bir yandan bildiği, farkında olduğu kurallar varken bir taraftan bilmediği farkında olmadığı nereden geldiği belli olmayan (Freud'un psişik enerji keşfi) davranışları vardır. Farkında olduğu tarafı ile farkında olmadığı bir tarafı olur. İşte komünün kurallarının farkındalığı ile bencil genlerin bilinmezliği arasındaki karşıtlık bu şekilde gelişir. Bilinen ve bilinmeyen yani bilinç ve bilinçaltının kökü burasıdır. Komün kuralları bencil genleri baskıladıkça bu tezatlık de giderek keskinleşir. İçgüdüler bastırılır ancak yok olmaz. Kişi beyni bildiği ve bilmedikleriyle ikiye parçalanmış olur. Bir taraf hayvanlığa çeker diğer taraf toplumsallığa. Bilmediği tarafın etkinliğinin kaynağını doğadaki güçlerden bilir. Çünkü artık farketme mekanizması vardır.
Kendinin ve ortamının farkındalığı vardır ve bu farkındalıkla yorum yapar. İlk yorumlaması da budur zaten, kendisi vardır ve bir canlıdır. Tüm tabiat da canlıdır. Kendisinde bir can varsa (anima) tabiatta da vardır. Kendisinin bildiği bir yanı vardır ve bilmediği bir yanı vardır. Tabiatın da öyle olmalıdır. İşte hayvan beyni ile sonradan gelişen insan ön beyni arasındaki bu zıtlık-birlik ruhun kökenidir. Bizim daha sonra adına ruh dediğimiz şey, kendisindeki bildiği ve bilmediği alanların savaşıdır. Bilinç-bilinçaltı birliği ve zıtlığının kökü burası oluyor. Aynı kendisi gibi algılar tüm alemi, iyi ruhlar ve kötü ruhlar vardır, bazen biri bazen diğeri üstündür. Bu savaşın ve birliğin (bilinç-bilinçaltı savaşının) her yana yayıldığını yorumlar, tüm tabiatta da aynı şey vardır ona göre. Kendisi ile tabiatı bir tutar, onu da canlı kabul eder. Kendisindeki karşıtlık onda da olmalıdır. Ancak kendisindekileri (bilinç-bilinçaltı) bildiği halde tabiatı bilmez, bilemez. İşte burada bizim adına dünya görüşü,bakışaçısı dediğimiz şey ortaya çıkar yani tabiatı yorumlar. Ve her şeyin kendisinin bir yansıması olduğu, dolayısıyla canlı olduğunu düşünür. Bu ilk yorumudur, ilk dünya görüşüdür. Tabiatın da kendisi gibi bir canı vardır. O da yaşamaktadır, dolayısıyla onda da kendisinde olduğu gibi bir ruh olmalıdır. Tabiatın da kendisindeki gibi bir farkındalığı vardır dolayısıyla. İşte bu ilk yorumları herşeyi kendisi gibi canlı kabul ettiği animizmdir. Tabiatın da kendisi gibi bir ruhu olmalıdır kök düşüncesi çok daha sonraları ''ulu yaratıcı kendisini bilmek istedi'' biçimine dönüşecektir.
Bu aşamada (animist çevrimde) bencil genler baskılanmaya çalışılır hep. 3 milyon ve yeni belgelerle de uzayacak gibi görünen bir süre devam eder. Komün üreme sistemini hayvanlıktan kurtarmaya çalışırken aynı zamanda yaşama biçimini de toplumsallaştırmaya çalışır. Üst memelilerin tipik üreme ve yaşama biçimi harem kaldırılmaya çalışılır tüm bu zamanlar boyunca. Zaten ruh algısı da bu ilk aşamada gelişir, ancak bu ruh henüz kutsallıktan uzaktır. Ruh daha sonra kutsallaşır. Şimdilik bilinç-bilinçaltı bölünmesi görülür. Kişiye tüm etkiler komün dolayımıyla etki eder. Komüm kuralları doğrudan kişinin beyninde yansımasını bulur hep. Ortak yaşam ve ortak üremenin mecburiyetleri her bireyin beyin organizasyonuna aynen yansır. Komün, tüm vahşet çağında üremek ve yaşamak için şiddet yoluyla iktidar kurmayı yasaklar, yasaklamaya çalışır. Bu yasaklar (bilinç) kişide bilinç-bilinçaltı zıtlığını yerleşik hale getirir. İnceleyebildiğimiz tüm belgeler bu çevrimin en az 3 milyon yıl olduğunu (hatta uzayabileceğini) söylüyor.
Üreme ve yaşama biçiminde eskinin hayvanlığına dönen birey ölümle cezalandırılır genellikle. Çünkü mesele ölüm kalım meselesidir, türün varlığı bu kurallara sıkı sıkıya tutunmasıyla mümkündür. Bu kurallara bağlılık yüceltilir, onurlandırılır hep. Komün kurallarının kişi beynine yansımaları bu şekilde yerleşir. Her zaman bencil genlerin baskılanması ödüllendirilir. (tek tanrılı dünya yorumunda nefis savaşı olarak net bir formüle kavuşur)
Tüm bu gelişmeler üç milyon yıla yayılır. Bu muazzam gelişmeler olurken teknik (alet) neredeyse yerinde sayar. Dik yürümeye başladığından beri tüm türlerin kullandığı aletlerde fazla bir gelişme olmaz. Klasik bilimin iddia ettiği gibi insanı alet yaratmaz yani. Aletteki gelişme kaba taştan, yontulmuş taşa, cilalı taş tekniğine ulaşır en fazla. Tekniğin ritmi çok gerilerdedir. İnsanın gelişiminde hayvan tipi yaşama ve üremeyi baskılayan, insanlaşmayı getiren kuralların yanında yayan kalır. İnsan doğanın içinden çırılçıplak çıkmak zorunda kalır ve hayvanlığını terbiye ederek insanlaşır. Bu çevrimde insanın temelleri atılır ve hala o temeller üzerinde insanlaşma devam eder. Bugün devam eden de budur. Ancak hayvanlıklar sonuna kadar yok olmaz. Hala modern hayvanlıklarımızla uğraşırız, hala birbirimizi öldürürüz.Hala liderlik taslayanlarımız olur ve bunlara eyvallah edenlerimiz olur. Hala her yeri döllemek isteyen bilinçaltının tezgahlarına düşer insan. Hala senin benim bencilliğine devam eder. Demek ki hala sosyal hayvanlığa devam ediyoruz yani esasen insanlaşma bitmiş bir süreç sayılamaz.
Komün bu ilk hali ile doğarken onun bireyi de doğuyordu. Kendi bedeninden ayrı bir ruh algısı geliştirmemişti henüz, soyutlama yeteneği henüz o kadar gelişkin değildi. Bu aşamada sadece insan ve hayvan beyni şeklinde bir bölümlenişten bahsedebiliriz. Komün, tek bir parçadır ve henüz kanlara bölünmemiştir. Tüm hominid (insanımsı) türler eşlik eder tüm gelişmelere. Ne zaman ki kendi içinde cinsel yasak geliştirir işte o zaman bedenden ayrı bir ruh algısı geliştirebilir. Ki bu yeni bir soyutlama yeteneğidir. Çünkü beyin de bilinç-bilinçaltı sentezinde yeni bir aşamaya gelir bu yeni yasakla beraber. Kendi kanına ait totemini de işte bu aşamada edinecektir. İşte bedenden ayrı bir ruh algısını geliştirmesine neden olan da totemin gelişimi olur. Totem de bu algıyı güçlendirir.
Yasaksız komün boyunca devam eden hayvansal içgüdülerin baskılanması ve insanlaştırılması birçok sonuç çıkarır ortaya. Kadının gebelik süresinin uzaması, bebeğin daha gelişkin olması, doğumdan sonra komünün hareketliliğinin düşmesi, çocukların bakım ve eğitim sürelerinin uzayışı ve bunlara ilişkin irili ufaklı birçok sonuç. İşte bu çevrimin ortaya çıkardığı yaşam organizasyonu da kendi olağan sınırlarına ulaşır. Böylece, alet, toplum, beyin gelişimi ve coğrafyanın kullanım düzeyi zamanımızdan 500 bin yıl önce insanımsı türleri, sıcak ekvator kuşağından daha soğuk olan kuzeye doğ­ru yayar ve ateşin keşfine de bu sıralar ulaştırır.
Ateş ve mağara komünü hücre zarı gibi sarar. Komündeki iç unsurlar (teknik, bilgi, insan, coğrafya, dil) böylelikle daha yakın ve dolaysız iletişim imkanını verir. İşte yasaksız komün tam da bu aşamada son buluyordu. Çünkü bu ilk çevrim doğal sınırlarına böylelikle ulaşmış ve her çevrimde olduğu gibi kendi iç gelişimiyle yeni bir çevrimi hazırlamıştı. Ateş ve mağara olanaklarında bu gelişim komün içinde cinsel yasakların keşfine doğru yeni bir adımı doğurdu.
Mağara ve ateş tekniği başta olmak üzere tüm gelişim yeni birikimler yaratabildiği için yeni çevrimin önü de açılıyordu. Bu yeni aşamaya da yine kadın ve çocuk ikilisi damgasını vuruyordu. Yaşama biçiminde kaydedilen gelişmeler anatomik, fizyolojik işleyişleri de geliştiriyordu. En önemlisi de anneler ve çocuklar arasındaki ilişkiyi önceki çevrimden (yasaksız komünden) farklı bir düzenlemeye götüren hormonal değişimdi. Hamileliğin süresinin uzaması ve cinselliğin mevsimsel döngülerden kurtulması ile birlikte östrojen hormonu yeni ve daha zengin bir düzeye ulaşır. Öte yandan ve aynı zamanda bunun zıttı ve bunu baskılayan folükülün hormonu da zenginleşir. Bunun anlamı çocuk doğurduktan sonra anne ile çocuk arasındaki ilgi, sevgi ve bağlılığın annelik duygusunu geliştirecek yönde yeni bir aşamaya ulaşmasıdır. Çünkü anne her çocuk doğduktan sonra (şimdiki gibi doğum kontrolü yöntemi kullanılmadığı için) yeniden hamile kalıyor ve anne çocuğu yıllarca emzirdiği için bu döngü kadındaki folükülün hormonunun evrimini hızlandırıp arttırıyordu. Bu hormon arttıkça da cinsellik hormonu (östrojen) baskılanıyor ve anne çocuk ilişkisinde kadınlık değil annelik baskın hale geliyordu. Buna eşlik eden diğer önemli bir gelişme daha vardı. Gen havuzunun mağara ile birlikte gerçek bir havuz gibi işleyişi gözlemlendikçe aynı genlerin üremede yarattığı sorunlar, sakatlıklar, kısaca verimsizlik ortaya çıkıyor, uzak genetik ise daha sağlıklı üreme ve yaşamaya zemin oluyordu. Böylelikle giderek anneler ve çocuklar arasında cinsel olmayan türden bir ilişki gelişme zemini buluyordu. Bu ilişki giderek şimdiki anne çocuk ilişkisine doğru evrilecekti. Yani sevgi, ilgi, koruma, eğitme ve insan olarak algılama duygu ve düşüncesine doğru gelişecekti. İşte anne ve çocuk arasındaki ilk üreme yasağının kökeni tam da burası oluyordu. Bu köken zamanla anne ve erkek çocuk arasındaki cinselliğin kesin olarak yasaklanması ile sonuçlanıyor ve insanlık bir adım daha atmış oluyordu insanlaşma yönünde. Elbette belirtmeye gerek yok, tüm gelişmeler gibi bu gelişme de bireylerin bilinç-bilinçaltı örgütlenmesine de olduğu gibi yazılıyordu. Bir kural olarak, yaşama biçiminin anatomik-fizyolojik gelişmelere neden olması (genetikleşmesi), bunların da yeni yaşama biçimlerine kapı açması karşılıklı olarak böyle işliyordu.
Ancak şunu belirtmekte yarar var ki bu ilk üreme yasağının geliştirilmesi yine kadının eseri oluyordu. Toplayıcılık ve avcılığın temel geçinme biçimi olduğu bu çevrimde kadın tüm komünün merkezindeydi. İktidar olduğu söylenemez ancak merkez çekim alanıydı diyebiliriz. Kadın bildiğimiz manada hiçbir zaman iktidar olmadı. İktidarlık taslayanları ise erkeği taklit edenler oldu hep. Dolayısıyla kadının iktidar olmasını öngören hiçbir ideolojiye de (feminizm, sosyalizm, kullandı ancak ) güvenmedi. Sınıflı toplumun tüm ideolojileri kadına iktidar olma sözü verdikleri halde kadın hiçbir idelojiye dört elle sarılmadı. Anarşizm, ütopik de olsa iktidar olmamayı öngördüğü için son yıllarda en çok kadınlar tarafından bu nedenle (daha çok bilmeden) benimsenir.
Kadının tanrılaşmasının en derin kökleri buralardadır esasen. Kadını metalaştıran sınıflı toplum kafası onun cinselliğinden ötürü ya da doğurganlığından ötürü tanrılaştığını söyler. Tamamen yanlış ve sınıflı toplum aklı (ki adı sosyal bilimler) tarafından uydurulmuştur. Efendilerin ihtiyacından ya da cehaletlerinden olsa gerek, ikisi de aynı şey gerçi, konuya dönelim. Oysa kadın insanlığın en önemli bilinç (bilgi, uyum) atılımlarından birinin (belki de en önemlisinin) taşıyıcısı olduğu için tanrılaşmayı hak etmiştir. Hayvan gibi yaşamayı ve üremeyi yasaklayan, insanlaşmayı tetikleyen kadın olmuştur. Eldeki verileri yeniden değerlendirebilen sosyal bilimciler açıkça anlattığımız yasayı görebilirler. Ne geçmiş ne de günümüz gerçekleri asıl yasalar ortaya konulmadan tam anlaşılamaz, çünkü her gerçek o yasalara sıkı sıkıya bağlıdır.
Erkekler ve kız çocuklar arasındaki cinselliğin yasaklanması ise daha çetrefil ve zor bir yoldan ilerlemiştir. Çünkü erkeğin sperm üretimi mevsimsel olmadığı gibi üreme insanlaştıkça testesteron seviyesi de yükselir, zenginleşir. Bu nedenle erkek ve kız çocuk arasındaki üreme yasağı çok daha uzunca bir zamanda yerleşip kararlı hale gelir.
Animist çevrimdeki ruh tam olarak kutsal değildir. Ya da bugün kulandığımız anlamıyla bir ruh algılaması değildir o, ayrıca henüz kutsallık da kazanmamıştır. Komün üreme ve yaşama biçimi tıkanıklığını aşmak için kurallar geliştirir ve bu kurallar kişi beyninde yansımalarını bulur sadece. Bu çevrimin başlangıç noktasıdır. Böylece, birey de yaşadığı dünyayı bildiği ve bilmediği şeklinde yorumlar. İşte bu yorumun aynısını yaşadığı dünya için de yapar. Orada da bildiği ve bilmediklerinin olduğunu farkeder. Onlara seslenir hep, onlarla konuşur, onların iyi ve kötü taraflarıyla muhatap olur.
Dünyası yani yaşama biçimi değişip geliştikçe (ki mağara ve ateşle yani neanderthal zamanında) da ilk cinsel yasaklara ulaşır bu dünyası. Yaşam biçimi daha özelleşmiştir genel olarak bir toplayıcılık yapmaz, özel olarak belirli hayvanları avlar. Ateş tekniği ile barınma ihtiyacını hazır haldeki mağaraya taşınarak çözer bu aşamada. Buralarda daha sonra ilk totemi haline gelecek ayı ile yoğun olarak karşılaşır, ki buluntular ilk totemin ayı olduğunu gösteriyor. İşte bu dünyası özelleştikçe artık o özelleşmiş doğa parçası ile alışverişini geliştirir. O doğa parçasıyla iletişim kurmaya, onu tanımaya başlar, onu merak eder. Bu arada komün içindeki kuralllar sıkılaştıkça (bilinç-altbilinç zıtlığı keskileştikçe) muhatap olduğu bu özel alanın iyi ve kötü yanlarından yararlanarak bu zıtlığı yerinde tutmaya çalışır. Bu zıtlığın kendisi orada da vardır ve kurallara uyum yaptıkça da bu zıtlığın iyi tarafından beslendiğini tecrübe eder. Kuttalığın kökeni budur. Giderek bu zıtlığın iyi ve kötü, kahredici taraflarıyla beynini sıkılaştırmak için daha yoğun bir iletişim kurar. Yaşama biçimi gelişip bulunduğu özel alanı genişletikçe onu daha iyi tanır, her yönüyle. Bu defa yeni yaşama biçiminin yoğunlaşmasına uygun bir kutsallık edinir. Totemini tanıyıp çözdükçe (ki bu vahşetin sonlarını bulur) yeni kutsallığı yeni yaşama biçiminin zirvesindeki kadın olur. Kadın böyle tanrılaşır. Ta ki sürüyü evcilleştirip erkek ata tanrılaşınca da kadını alaşağı edecektir. Ancak medeniyete giden yolda da genişleyen dünyasının yeni güçleriyle muhatap olur ve onları kutsallaştırır. Güneş ve yıldızlara çıkar kutsallığı, daha sonra medeniyetle beraber tek tanrıya doğru ilerler. Çünkü dünyası da artık genişlemiştir. Daha geniş, gittikçe daha soyut ve daha kapsamlı hale gelir hem kişi hem toplumsallığı.
Her zaman bir ruhla iletişim kurar. Bu ruh toplayıcılıktaki dağınık henüz yoğunlaşmamış kendi beyninin dağınıklığı gibi önce dağınık haldeki tüm tabiattır. Herşey canlıdır kendisi gibi. Daha sonra özelleşir ve giderek soyut tek tanrıya ulaşır. Genişleyen dünyasının sınırlarına uygun bir kutsallık yaratır her zaman. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile