6 Kasım 2018

Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ


Kutsallık çevriminde kendiliğindencilik her daim ön planda olmuştur. Çünkü daha en başından her şey kendiliğinden geliştiği için, kendiliğindencilik sonraki gelişmelerin tümünde bir fon gibi durur. Kendiliğindencilik kutsallığın hem bireyde hem de toplumdaki etkilerinin tahmin ettiğimizden de derinlere işlemesinin nedenidir. 
İnsan hayvanların dünyasından uzunca bir yolculukla ayrılarak toplum haline gelir. Bu gelişte edindiği ilk kutsallık algısının dağ, taş, bitki, hayvan totemlerle olması onun nereden geldiğini gösterir. Dolayısıyla çok rahat söyleyebiliriz ki insanın ilk atası, geldiği yer elbette doğadır ve elbette ki ilk kutsallığını da doğaya bağlayacaktır. Çünkü oradan gelmiştir, işte bu kendiliğinden oluşan kutsallık bilinci de açıkça bunu anlatır. Totemler tam olarak bunu ispatlar. Doğanın mirasıyla komünün yaşam ihtiyaçlarının karşıtlığından ortaya çıkan bilinç-bilinçaltı yapısı ruhun belirdiği işleyiş olur. Kutsallık ve civarındaki her şey  buraya yerleşir.

Üremenin insanlaşması kararlı hale geldikçe ana tanrı, baba tanrı, yer gök tanrılar, panteonlar ve nihayet evrensel tek tanrıya doğru ilerler. Saydığımız tüm aşamalar bir sonrakine doğru evrilir, kendisini yeniden karmaşık olarak organize eder ki bu yeni bir çevrimdir. Kutsallık çevriminin zirvesine ulaşıldığında ise umulmayan bir gelişme yaşanır. Gerçi söz konusu insan ve kutsallık olunca hiçbir gelişme sürpriz sayılmamalı. İşte bu kutsallığın zirvesindeyken yani evrenin yaratan tek tanrı kutsallığına ulaştığında bu defa tüm kutsallık çevrimini bilince çıkarmanın ilk ve acemi hali de ortaya çıkar, yani bilim ve bilimsel gelişmeler. İlginç olan şudur ki  bilim,  kutsallık çevriminde insanın edindiği temel yöntemi kullanarak kutsallığı yok sayar. Bu yöntem sansür mekanizmasıdır. Sansür mekanizması nasıl ki bir önceki kutsallık yapısını kendisi için malzeme yapar. Örneğin totemleri tanrı haline getirir. Her bir tanrıyı veya doğa kanununu bir arayı getirir ve onlardan bir panteon oluşturur, nihayet hepsinin birleştirip tek tanrı yaparsa. İşte bunları yaparken de bir öncekini hem yok sayar hem de kendisinde yeniden derler. İşte bu sansür ve kapsama mekanizması tüm kutsallık boyunca devam eder ve devam edip insan beynine yerleşin bu mekanizma aynı şekilde bilimle kutsallık arasında da vardır. Bilim de aynı şekilde kutsallığı yok sayar fakat kullanır. Yani yine aynı temele uyarak kutsallığı yok sayar. Bilim, kutsallığı yok sayar, sansürler ve nihayet onu kapsar, yani çevrimin temel bir yasası işlemiş olur.
Yöntemin özeti, kutsallık çevrimi boyunca insanın edindiği bir önceki kutsallığı baskılama, yok sayma yöntemidir. Baba tanrı, ana tanrıyı yok eder örneğin, ya da tek tanrı, çok tanrıcılığı baskılar vs. işte bilim de aynı yöntemi kullanıp kutsallığın kendisini yok sayıp baskılar. Günümüzden bakınca bunun  böyle gelişmesini normal buluyoruz, ya da normal bulmalıyız. Çünkü artık biliyoruz ki her çevrim kendisinden öncesini baskılar ve kapsar. Bu en temel çevrim yasalarından biri ve hiçbir canlının ya da düşüncenin ya da tanrının çıkamayacağı gibi bilim de bu yasanın dışına çıkamazdı. Yani öyle kolaycacık soyut bir tanrı olmadığını ve bu tür bir inancın temelsiz olduğunu söylemek insanın iliklerine kadar işlemiş kutsallığı yok edemiyor. Örneğin ölümden sonra dirilmenin olmayacağını bilimsel dille anlatmak başka, bunu ilk kez Neanderthal insanının neden  geliştirdiğini hatta ölü gömmeyi bildiğini ve bunların hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını ve yaşam biçimi içindeki işlevlerini izah etmek başka bir şeydir. Öbür dünyanın bilimsel olarak mümkün olmadığını ispatlamakla bu inancın baskılanması ve yok sayılması arasında fark vardır. Burada bilimin yöntemi eski çevrimleri ve kutsallığını baskılamak, yok saymak olmuştur diyebiliriz. Çünkü onu yaratan sınıflı toplum aklı, komün ve ona ait tüm inanışları baskıladıkça kendisi için malzeme haline getirebilirdi.
Böylece eskiye ait, saçma, temelsiz inançlar yığını olarak algılanması mümkün olabilir ve bunlara inananları köleleştirmek için yeterli moral değeri yaratabilirdi. Öyle ya olmayan şeylere inanan insanların kendisi de olmayabilirdi pekala. Dolayısıyla modern sınıflı toplum aklı, komün ve onun kutsallığını vahşi, barbar olarak görüp yok etmek konusunda ahlaken hiçbir sakınca görmezdi. Devamında onun yaşam alanını yok etmek, ormanını, suyunu, insanını piyasaya sürmek kolaylaşırdı. Oysa durum trajiktir, çünkü komünü ve onun kutsallığını yok sayıp piyasaya düşürmek, öğütmek sınıflı toplumun da sonunu getiriyor. Beslendiği ağacı dallarıyla kökleriyle kemire kemire bitirmiş oluyor. Sınıflı toplumun bu yaklaşımı onun bilimsel aklı tüm ihtişamına rağmen film efektleri gibi illüzyondan ibaret hale getiriyor. Film efektinin etkili olması için öncelikle ortada bir filmin olması gerekmez mi? Her çevrimin ana düşüncesi elbette öncekileri hem kapsar hem kullanırdı, bunda şaşılacak bir taraf yok elbette. Örneğin kutsallık çevriminin sonuna doğru ortaya çıkan İslam inancı ve onun kutsal kitabı Emeviler tarafından sömürü ve debdebenin gizlenmesi için kullanılan bir malzeme haline getirilir.
Kapitalizm de Emevilerin geliştirdiği bu yoldan yürür. Allah ve Kur'an'ı kitleleri uyutmak için malzeme olarak kullanır. Burada Muhammed Peygamberin son peygamber olduğunu ve bu tür kutsallığın sonuna gelindiğini ısrarla söylemesinden çıkarılacak iki önemli sonuç vardır.
İlki artık Allah'ın peygamberler vazıtasıyla yeni bir mesaj göndermeyeceğidir, ikincisi ise ilkine bağlı olarak doğallıkla ortaya çıkan bir sonuçtur, yeni bir peygamber gönderilmeyeceğine göre insanlık bundan sonra kendi yolunu kendisi bulacaktır.
Bu açıdan bakılınca peygamberin gerçekçiliği muazzamdır. O halde insanlığın yolunu bulmak için yeni arayışlar içinde olması gerektiği öncelikle Allah'ın emri olarak görülmeli.
Buradan yola çıkarak bazı sorular ve sorunlara kısaca bakalım. Allah ve onun emirleri nasıl oldu da gerçek bağlamından koparılıp iktidar ve mülkiyet biriktirmek için kullanılır hale geldi? Tek kelimesine bile dokunulmadan günümüze gelmiş Kur'an gibi bir kutsal kitap nasıl olur da zenginleşmek, iktidar, yücelim için kullanılır? Bunda Emevilerin başlattığı çarpıtmayı devam ettirenlerin kastı kadar acaba laiklerin ya da bilimcilerin ezbere bir ''gericilik'' yakıştırmasının payı yok mudur? Felsefi materyalistlere göre Allah'ı insanın yarattığı kesindir, fakat bunun nasıl olduğuna dair yeterli bir yanıtları var mıdır? Allah'ı insan yarattıysa insanı yaratan nedir? Buna verilen alet ve dik yürüme vs gibi yanıtlar yeterli midir? Bu açıdan skolastik ya da ilahiyatçıların kutsallık anlayışı ile bilimcilerin ya da kaba materyalistlerin bilim anlayışı arasında benzerlik yok mudur? Bu benzerlik somut hayatta birbirlerine karşıt gibi görünmelerine rağmen iktidar ve mülk biriktirmek konusundaki yarışlarında açıkça görülebilir. Anlaştıkları diğer bir konu da din, Allah, kitap ve kutsallığın ne olup ne olmadığı konusunda bütüncül yaklaşımın ortaya koydukları karşısındaki suskunluklarıdır. Peki kutsallığın gelişimi, totemler, tanrılar, İncil, Tevrat, Kur'an, tabletler, arkeolojik kazılar, efsaneler ve daha sayılamayacak kadar belge ortadayken tüm bunların bütüncül bir yoruma kavuşması gerekmez mi?
İnsanın ilk kutsallığı hayatı gibi somuttu. İlkel komün insanının totemleriydi bunlar. Sınıflı toplum geliştikçe kutsallık ve tanrıları da soyut biçimlere kavuştu. Bu soyutluklar özünde çevrim yasalarıyla biçimlenir. İlahiyat bilgisinin modern çevrime taşıdığı tüm mirası ortaya koymak ve günümüzdeki işleyişlerini kesintisiz bir şekilde görebilmek insan ruhunu çevrim yasalarına uyum konusunda daha yetenekli hale getirebilir. ''Ben sizler gibi bir insandan başka bir şey değilim.'' diyen Hz.Muhammed aynı zamanda tarihsel görevlerini kavradığı için çevrim yasalarına uyum konusunda en ileri kişi ve peygamberdir. İlahiyatçı, mistik, skolastik dar bakışlar bir yana o gerçekleri kavramak ve gerçeklerin altındaki yasalara uyum yapmak konusunda dahi seviyesinde bir insan peygamberdir. Konuya böyle yaklaşınca kutsallık birikimi günümüz bilimi için bir tür bilinçaltıdır. Onu inkar eder, baskılar. Fakat yok edemez. Bilimin ya da onun hizmet ettiği dünyanın her krizinde ortaya çıkar ve rolünü oynar. Öte yandan bilim de kutsallık için bir tür bilinçaltı işlevini yerine getirir. Fakat bugün bilinç-bilinçaltı uyumunun her ikisinin ötesinde ayrı bir değeri olduğunu ve gelecek toplumun da ancak böylesi bir uyumdan geçtiğini biliyoruz. O yüzden bilim adına din, kitap, Allah ya da tüm kutsallığın yok sayılması, ya da din adına bilimin yok sayılması her iki bilgi türünü diğerini yok sayan pozisyonlara sürükler. Oysa her ikisi de vardır, insandaki bilinç ve bilinçaltı gibi. Bugün yapılması gereken ise insanlığın ortak bilinçaltında çalışan kutsallıkla bilimin uyumlu hale getirilmesidir. Fakat bu her iki alanın dışında ve ötesinde bir yaklaşımı gerektirir. Ki her iki bilgi türü de bundan henüz uzak. İşte bütüncül bakışaçısı her iki bilgi türünün yağ ve su gibi birbirini inkar eden birinin diğerine bilinçaltı olması durumuna son verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile