20 Nisan 2015

Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları

Günümüz dünyasının temel bilgi yapısı ''aydınlanma dini''dir. Gerçeğin, aklın aydınlanmasıyla kavranabileceğini söyleyen bu din son beş yüz yıldır batıdan tüm yeryüzüne yayıldı. Antik tarihin nasıl ki tek tanrılı sistemlerinin dinleri varsa aydınlanma düşüncesi de modern sınıflı toplumun dini sayılabilir.
Aydınlanma düşüncesinin bilimi ve onun ürettiği bilgi türü, günümüz bilgi yapılarının beslendiği ana kaynak durumunda. Örgütlenmiş tüm kurumlarıyla beraber bilim, aydınlanmayı yaratan sınıfın ürünü olmuştur. Bilimsel üretime start verebilme yeteneği ve ayrıcalığına da bu sınıf sahiptir. Bu sınıfın dini (yani aydınlanma düşüncesi) bilimsel faaliyeti, tüm toplumsal, siyasal sorunların ötesinde ve uzağanda bir uğraş alanı olarak tarif eder. Toplumsal hayatın içine genellikle teknolojik çözümler üreterek dahil olan bilim, bu çözümlerin sonuçlarıyla muhataplığı ise kabul etmez. Bilimin bu ikili (ya da ahlaken düşük tutumunu) sürdürebilmesi onun bu imtiyazlı konumunu muhafaza etmesi ile mümkün olagelmiştir.
Aydınlanmacı bilimin temel savı, insanların doğayı fethedebilecekleri üzerine kuruludur. Bu fetihten arta kalan sorunların da yine bilim ve teknoloji ile çözülebileceğini anlatır. Ancak, bildiğimiz ve gördüğümüz gibi ''anlatıcı'' durumundadır sadece. Bu ne demek? Bu göbekten bağlı olduğu sınıfın çıkarlarına ters bir iddiadır. Doğanın fethi ile ortaya çıkan sorunların çözümünü vaaazetmek başka Bir şey bu sorunları çözme erkine sahip olmak başka birşeydir. Bilim vaaz verir ancak çözme erki ise bağlı olduğu sınıfın elindedir. İşte inandırıcılıktan uzaklığı da buradan kaynaklanır. Bilimin bu vaazı ne işe yarar peki, asıl üzerinde düşünülmeye değer konu budur. Bu doğa ve insan kaynaklarının sonsuz kullanımı için yola çıkmış piyasaların, tırnak içinde tarafsız ve bilimsel dayanağa kavuşması demektir.

Bilim, tırnak içinde tüm tarafsızlığı ile kaçınılmaz ilerlemenin yarattığı sorunların yine bilimce çözüleceğini kendi kilisesinde inananlarına büyük huşu içinde anlatır durur. Bu vaazlarının gerçekliği değiştirip değiştirmediğini ise (ahlaken yine düşük bir perde olarak) bir araştırma konusu yapmaz. Oysa asıl araştırmaya değer konu budur. Örneğin tüm gıda ve beslenme süreçleri bilimsel bilgi sayesende sanayi haline gelir ve insanlar parayla satın almak zorunda kalırlar gıdayı. Gıdayı sanayi haline getirmek için piyasa güçlerinin hizmetinde çalışan bilim ise bunun olumsuz sonuçlarını görmezden gelir. Tek bir tohumla bir ülkenin açlık sorunlarının çözüleceği kanıtlanmışken bunun yapılmasına engel olan etken nedir ''sosyal bilim'' araştırması yapılamaz örneğin. Yapılsa bile bunun gereği (örneğin toprakların tarım ilaçlarınından arındırılması için) bilim ve bilimsel kuruluşların yeterli tedbir almak erki elinde yoktur, bunu yapamaz. Gıda üretimine zehir (tarım ilacı) bulaştırmayın bile diyemez. İşte sorun budur. Bilim tüm süreçleriyle birlikte başlangıç noktasına sıkı sıkıya bağlıdır. O başlangıç noktası piyasa ekonomisinin kutsal kitabı aydınlanma ilkeleridir. Onun dışına çıkıp araştırma yapamaz. Dolayısıyla gerçekliği izah edebilen bilgi türünü bilim bu yapısıyla ortaya koyamaz.
Öte yandan bilimi ve kurumlarını insanlık suçlarına azmettiren sınıfın elinde oyuncak olması, tüm bu suçlara bu sınıf tarafından azmettirildiği için mazur görelebilir mi ? İşte yerinde bir araştırma konusu; bilim acaba sosyal bir sınıfın istek ve arzularının ''doğru söyleyen soytarı''sı olmaya devam edecek mi ? Bilimin göbekten bağlı olduğu sosyal sınıfın çıkarlarına uygun yapısıyla yaşamaya devam etmesi mümkün müdür? Daha ötesi bilim, gerçeğin istenen boyutuyla değil de daha geniş bütüncül kavranışına dayanan daha zengin, daha güzel, daha derin ve daha eğlenceli bir hayatın temel bilgi kaynaklarından biri haline gelebilir mi ? Asıl sorumuz budur. Bilimin onu yaratan sınıfla bağlarından dolayı varlık krizi yaşadığını söyleyebiliriz. Bilimsel bilginin ve kurumlarının önümüzdeki dönemde bu varlık krizini derinden yaşayacağı ve sonuçta bir yol ayrımına geleceğini en başta bilimciler görebilmeli. Bilimin, belli bir sosyal sınıfın mı yoksa insanlığın mı hizmetinde olacaktır. Tercihler, beklentiler, çıkarlar yol ayrımında daha net ortaya çıkacaktır ancak, bilimin kendi öz varlığı için yol ayrımındaki kendi öz tutumu daha belirleyici olacak gibi görünüyor.
Konu çok boyutlu olmasına rağmen diğer bilgi türlerine geçmeden önce bilim ve bilimsel bilgiye dair birkaç konunun altını çizmekte yarar var. Öncelikle bilim kendisinin uğraşıp didinip ortaya koyduğu verilere uygun davranmalı. Hayatın önceden belirlenemeyeceğini , şimdi dediğimiz şeyin sonsuz olasılıklar denizindeki gerçekliklerden yalnızca birisi olduğunu bilimin kendisi ortaya koymuşken buna uygun davranmalı. İnsanlığın belli bir döneminde ortaya çıkmış bilimsel kavrayışın tüm diğer bilme türleri gibi mutlak olmadığını en başta bilim ve bilimciler ortaya koyabilmeli. Bilimsel bilgi türü, insan hayatına ilk girdiği biçimiyle yoluna devam edemez. Şimdiye dek bilimin yöntem ve kurallarıyla ortaya koyduğu bilgi birikimi yadsınamaz elbette. Ancak bu dönemin bilimin ilk ve acemi dönemi olduğunu da söylemeliyiz. O yüzden bilimin kendi içsel cesaretini yine kendisinde bulması için belli bir sınıfın ya da çıkarların gölgesinden kurtulması önümüzdeki dönemde en önemli görevleri arasında yer alıyor. Ortaya koyduğu bilgi birikimi ise bu görevin yanında neredeyse hiç denebilir.
Bilim, tüm toplumsal sistemler gibi kapitalizmin de çöktüğünü ve bunun normal bir gelişme olduğunu, dolayısıyla insanların endişelenmemesi gerektiğini, yeni ve daha güzel bir hayat kurabilme yeteneklerinin onlarda zaten var olduğunu anlatabilir mi ? Önümüzdeki dünyanın en önemli sorularından birisi budur. Sınıflı toplumun çöktüğünü aklı başında her insan söyleyebilir elbette. Ancak önemli olan bu çöküşe yardımcı olmaktır ya da popüler ifade ile gerçeğin muazzam doğasına bilinçli gözlemcinin katılımı mümkün olabilecek mi ? Söylemeye gerek yok ki bahsimizdeki bilinçli gözlemci bilim ve bilimciler oluyor. Gelecek çeyrek yüzyılda bilimin sancılarından birisi de budur. Bilimsel uğraş içindeki insanlar için karar anı çeyrek yüzyıla yayılmış olarak işliyor gibidir. Gerçekten bilimsel uğraşın keyfi ve insani yücelimi mi yoksa çıkarlara mı hizmet? İfade net ve keskin görülebilir, ancak başka da yolu yok gibidir. Çünkü tarih kapıyı çalıyor ve kaçış pek de mümkün görünmüyor. Bunu ifade etme talihsizliği bizim gibi sıradan insanlara düşmüş olabilir ve bu ifade edişin çirkinliğine seve seve katlanıyorum kendi adıma. Bilimin ve bilimcilerin önündeki yol ayrımının, meşhur ''varoluş sorunuyla'' ne kadar yakın ilişki içinde olduğunu farkediyoruz mutlaka. Uygarlığın bu faslı kapanırken,söylemeye gerek yok ki, bilimsel bilgi artık insanlığın kazanımları arasında bulunuyor. Karşı olmak ya da yanında olmak gibi bir ikilem felsefi olarak saçma ve anlamsız, böyle bir ikilem yanlış sonuçlara götürür insanı. Ancak, bilgi ve kaynağı açısından bir ayrım yerinde olur. Bilimsel bilginin salt bilgi olarak ayrı bir değeri var. Bu değerin, onu kimin ürettiğiyle ilgisi yok. O sadece o içeriğe sahip bir bilgi olduğu için değerlidir, bu ayrı. Ama bir de bilimsel bilgi ile kaynağının yani gözlemcinin tüm akışla olan bir ilişkisi var. İşte bu uygarlığın bu hali çökerken (bilgi ve kaynağınını) ilişkisine odaklanma zamanının geldiğini söylemeliyiz. Kaynağın, tüm akışla (doğa ve insan tarihiyle) ilişkisi özel bir öneme sahiptir artık. Günümüzde ve gelecekte, bilginin ve kaynağın değeri bu ilişkiyle ölçülür hale gelecektir. Eğer kaynak doğa ve insan hayatına üstten, elitist, fetihçi bir yaklaşıma sahipse ürettiği bilgi de kendisi de o kadar değersiz hale gelir. Dolayısıyla kaynağın, akışla uyumlu bir anlayışa sahip olması (dahası kaynağın akışa uyumlu bir hayat yaşaması) onu ve bilgisini ''salt bilgiden'' daha değerli hale getirir.
Tüm bilgi türleri için konuşacak olursak, kaynağın akışla ilişkisi uyumlu ya da uyumsuz olabilir. Bu muhtemel ve önem arzetmeyen bir durumdur. Geçiş çağlarına özgü normal bir durum sayılabilir. Ancak kaynağın güvenilirliğini akışla uyumlu olup olmadığına göre değerlendireceğimiz yeni bir çağa girmiş bulunuyoruz. Kaynağın özen göstermesi gereken nokta burasıdır. Ortaya koyduğu verilerden bağımsız olarak kaynağın, bu yönüyle tartışma konusu yapılacağı bir çağa girmiş bulunuyoruz. Muhtemelen önümüzdeki zamanların bilim felsefesi açısından tartışmaya değer konularından birisi bu olacaktır. Tüm akışla uyumsuzluğun insanlığı getirdiği uçurumun farkında olanlar, doğal ve toplumsal çevrimlerin akışıyla uyuma özen gösteren bilgi kaynaklarına daha fazla değer vereceklerdir mutlaka.
Altını çizmemiz gereken bir diğer nokta da şu ki, bu daha başlangıç. Önümüzdeki zamanlar bilgiye bakışımızın değiştiği zamanlar olacak. Şimdiye kadar insanlığın tüm bilgi birikimi bir tür antrenman sayılabilir. Bilim ve bildiklerimiz ne kadar çok şey bilmediğimizi ortaya koymuş sayılabilir. O yüzden, antrenman sayılabilir şimdiye kadarki bildiklerimiz ve ısınmaya yeni başladık. Diğer bilgi türleri yanında bilim ve bilimciler bunun özellikle gerisinde kalmamalı. Bunun ilk şartı olarak bilim ve bilimsel kurumlar, herhangi bir çıkara ya da bir sınıfa hizmet etmemeli tüm insanlığa hizmet etmenin yollarını yöntemlerini tartışmaya ''şimdi'' için konuşursak geç kalmış sayılmaz. Esasen bilimciler de hizmet ettikleri sermaye sınıfı da sınıflı toplumun mağdur topluluklarındandır. Niyet etmesi halinde bilim bu (objektif mağduriyeti) kolayca ispatlayabilir. Çünkü sınıflararası çelişki temel çeliki olmaktan çıktı, temel çelişki doğa ve insan arasındaki çelişkidir artık. O nedenle bir sınıfın hakimiyetinden kurtulmak için de yeterli fırsatları sunuyor tarihsel akış. Burada tek sorun eski toplumdan beslenen bu yapı nasıl dönüşecek. İşte burada bilimci olduğumuzu hatırlarsak yeni toplumun kuruluşuna da daha doğru katkılar yapabiliriz demektir.
Geldiğimiz noktada bilim, üretimin bir ayağı durumunda ve gerçeğin peşinde koşan ulvi bir tarafı kalmadı. Bilimsel bilgi üretim ve tüketimin artması için üretiliyor bugün. Bugün tüm akademi üriversite-sanayi işbirliği olarak formüle edilen hukuka tabidir. Bu işbirliği üretim ve tüketimin azgınlaşması için uğraşıyor. Bilimsel bilginin üretim ve tüketimin ihtiyaçlarına göre üretiliyor olması bilimi çok daha dar bir alana hapsediyor. Bilim, olabileceğinden daha azıdır bugün. Bunun nedeni elbette ki toplumsal düzenin yeni seviyesini organize edenlerin işlerini kolaylaştırıyor olmasıydı. Yeni toplumsal seviyeyi (kapitalizmi) organize eden sınıfın ihtiyaç duyduğu kolaylıkları bilim sağlıyordu. Ve bilim işte bu yeni efendilerin elleri üzerinde yükseldi. Fakat özellikle son yüz yıldır, hele son çeyrek yüzyıldır bilimsel bilgi tepeden toplumun en aşağılarına kadar yayıldı. Toplumsal işbölümü ve üretim altyapısının sürekli değişmesi bilginin topluma yayılması neden oldu. Bu etkileri uzun vadede görülebilecek önemli bir gelişmeydi. Bilimin bir sınıfın çıkarlarını korumaktan öteye bir ufkunun da olabileceğine dair tartışmaların nedeni budur. O nedenle hem doğa, hem toplum bilimlerinde sanayi'nin ihtiyaçlarına göre değil insan'ın bugünki zihinsel düzeyine uygun çalışmalar önü açılmış oldu. Önümüzdeki dönemde sanayi yi ve akademiyi aşan, onların da şapka çıkaracağı bağımsız bilimsel çalışmaların artacağını bekleyebiliriz. Küresel iletişimin kolay hale gelmesiyle bu tür çalışmaların eskisi gibi kolaycacık yok sayılamayacağını da öngörebiliriz. İnsanların yeryüzü ölçeğinde kolay iletişim kurabilir hale gelmesi aynı zamanda her toplum için bir terapi etkisi yaratıyor. Birçok nedende dolayı öteki olarak bildiği, algıladığı insanlarla iletişim kurdukça altlık üstlük komleksleri de torpülenmiş oluyor. Bu gelişim de uzun vadede muazzam sonuçlar yaratır. En önemlisi küresel ölçekte bazı gündemler olduğunu farketmek oldu. Dünyanın herhangi bir yerinde olup biteni bilmek ve buna dair fikir yürütebiliyor olmak insanın son çeyrek yüzyılda­ yapabildiği bir şey. Öncesinde de benzer bilgi akışları olsa da bugün neredeyse tüm dünyayla beraber aynı gündemleri görüyoruz, yaşıyoruz. Güncel ya da sorunsal üzerine aynı gündemlere sahip olmak kendiliğinden gelişmiş bir süreç. Tüm toplumsal çevrimlerin kaderinde olan şey bilinçsizce ve kendiğilinden başlaması. Bu başlayan girdi belirsiz bir zamanda öylesine bir çıktıya yol açıyor ki başlangıçtaki çıkışıyla arasında dağlar kadar fark oluyor. Üretim, tezgah üzerinden fabrikaya geçince işçi sınıfı denilen yeni bir sınıf ta ortaya çıkar. Amaç üretimi arttırmak ve kapitalizmin (nihayi amacı olarak) sermaye biriktirmek iken bir süre sonra onlara bu imkanı veren işçi sınıfı sürekli talepleriyle karların düşmesine sermayenin birikimine zarar veriyor, hatta yer yer hakimiyetine son veriyordu. Geldiğimiz noktada üretim ve tüketim örüntüsünün devamı herkesin kolayca haberleşmesine bağlıdır. Bu nedenle büyük isyanlarda bile interneti kolayca kapatamıyor hükümetler.
Bir gelişmenin sonraki seyri hakkında teoriler geliştirmeye çalışan bilimcilerin de artık kabul etmekte zorlanmadığı bir gerçeklik var. O da şudur; toplumsal insani süreçler ancak çok sınırlı sistemlerde düzenlenebilir ya da kontrol edilebilir. Bunun dışında bilinçli varlıkların olduğu bir süreci düzenlemeye ve kontrole girişmek en hafif deyimiyle çılgınlık olur. Bilimsel olarak bunun mümkünsüzlüğünün bilgisi elimizde var artık. Meşhur kedi deneyi çok basit ama bu gerçeği ifade etmesi açısından güzel bir örnek. Şrödinger kutudaki kedinin canlı mı ölü mü olduğunu kutuyu açtığımızda bilebiliriz, der. Kutu açılıncaya kadar kutu içindeki durum ne olursa olsun biz bu bilgiye sahip olamayız. Ancak gözleyen bilinçli olarak kutuyu açarsa bu durumda akıştaki dalgayı belli bir gerçekliğe indirgemiş olur. Kedi ya canlıdır ya da ölmüştür. Bu bilginin etkisi şu ki, bu bilgi o bilinçli varlığın katılımıyla onu da akışın bir parçası haline getirir. Hal böyle olunca her hangi bir bilinçli varlığın bulunduğu ortamın düzenlenmesi ve kontrol edilmesinin matematik açıdan da imkansızlığı ispatlanmış oluyor. Bu yazı, hem kendi başına var olur, hem de sen okuduğunda ayrıca senin için var olur.(Hem-hem yasası diyelim mi?)
Sosyal bilimlerin durumu daha ilginçtir. Tüm sosyal bilimler toplum mühendisliğinin birer alt uzmanlık alanı haline geldi. Yeryüzü tek piyasa haline geldiğinden (1990'lardan) beri iki kutuplu soğuk savaşın biçimlendirdiği dünya son buldu. Yeni dünya düzeni olarak adlandırılan bu yeni süreçte toplumsal kontrol mekanizmaları geliştirilmesine ihtiyaç vardı. İşte toplum mühendisliğinin (geçmişi eski olsa da) bu yeni zamanla beraber hemen her sosyla süreçte etkisi görmek mümkün. Neredeyse her sermaye grubu kendi sosyal ar-ge birimini,vakıfını, enstitüsünü kurdu. Diyelim yatırım için ormanı kestiğinde kendi bilim araştırma kurumu yapılan işi onaylayan açıklamalar yapıyor. Özellikle yeni sermayenin ustalıkla uyguladığı bu süreçte toplum nazarında itibarı olan bilim adamlarının kullanılması bilim insanı kimliği açısından ayrı bir trajedidir. Bu tür mühendislik çalışmalarında kullanılan bilimsel bilgi ise çarpıtılıp amaca uygun hale getirilerek kullanılıyordu. Sonuçta son çeyrek yüzyılda tüm sosyal bilimler toplum mühendisliğinin bir alt şubesi olup çıktı. Sosyal bilimlerin ''toplumsal insani sistemlerin düzenlenip kontrol edilemeyeceği'' gerçeği karşısındaki tutumu, ya kendisini yenilemesine ya da giderek ölümüne yol açacak gibi görülüyor.
Bir bilgi türü olarak bilimin şu an içinde bulunduğu çıkmazın kökü kendi başlangıç noktası ile ilgilidir. Bu başlangıç noktası aydınlanma çağı oluca ona dair her problem bilime de musallat olmuştur diyebiliriz. Gerçi bilimin özerk bir yapı olmadığını biliyoruz ancak olabilseydi aydınlanmanın (dolayısıyla kapitalizmin) kaderine dair söyleyebileceği ne olurdu bu da merak konusu. Acaba günümüz sosyal bilimleri, beşyüz yıldır devam eden bir tarihsel dönemin sonunda olduğumuzu söyleyebilir miydi. Ya da sosyal grupları analiz-kontrol-dizayn süreçlerine dair türlü teoriler uydurmalarına rağmen gelinen noktada bunların hiçbir işe yaramadığını, tarihin hiç anlayamadıkları bir mecraya girerek sosyolojiye çalım attığını ilan edebilirler miydi ? Bu ve benzeri sorulara ancak özerkliğe sahip bilim yanıt verebilir elbette. Günümüz bilimi, akademisi özerk olamadığı için sorulara vereceği yanıtlar da güvenilmez olacaktır mutlaka.
Öte yandan tarihin önceden ilan edilmiş determinist kanunlar silsilesine göre akacağını öngören bir ''sosyoloji bilimi''nden söz ediyoruz. Bu türlü bir sosyoloji için elbette tarihin sürpriz bir mecraya girmesi hayret ve şaşkınlık vericidir. Kaldı ki tarihin çalım atma ya da atmama gibi bir niyetinin olamayacağı açık. Olsa olsa ''sosyoloji'' akademide uzun yıllar oturduğu için formdan düşmüş gelen topu görmemiştir, denilebilir ki bu meşhur ''akla'' daha yatkındır. Aydınlanmacı sosyal bilimcilerin sevdiği sözdür ''tarih hiçbir şeyi unutmaz'' diye. Oysa tarih, bu sefer determinizmin yasalarına uymayı unutmuştur sanki.
Günümüz bilim ve teknolojisinin ürettiği bilgi türü bize açık ya da kapalı olarak şunu vazeder; ''ilerleme kaçınılmaz olarak devam eder, bu determinizmin şaşmaz yasaları gereğidir, o yüzden hiçbir toplumsal önyargıya kapılmadan bilimin ürettiği bilgi eleştirilmeden kabul edilmelidir. Çünkü toplumsal ilerlemeye hizmet eden bilgi türü budur. Örneğin, topraksız tarım yapılabilir ve bu bilginin kim hizmet ettiği bizi ilgilendirmez'' Bilim kendisini toplum gündeminden (güya soyutlayıcı) bu tutumunda her daim ısrarcı olmuştur. Ancak, ürettiği bilgi ve teknolojilerin son beşyüz yıldır doğrudan piyasanın gündemlerine göre olduğunu bugün kimse gizleyemiyor. Ancak bilim ve kurumları sadece bilim ürettiklerinde ısrarcı oldular hep. Bilimi ve kurumlarını var eden sınıflarla arasındaki organik bağı örtmeye çalışan bu pozisyonun bilimi tüketen bir pozisyon olduğunu ise artık bilimciler bile kabul ediyor. Üretim ve tüketimin isterlerini öngörmeyen bir bilimin bilim sayılmadığını ise yine iktisat sosyolojisi ''bilimi'' açıkça ilan eder.
Bilimciler artık, uzmanlık alanlarından öteye geçip (uzmanlıklarına da yeni anlamlar katabilecek) bütünsel bilgi ile yollarına devam edebilirler ancak. Örneğin insanlığın önceki toplum biçimlerinde sahip olduğu bilgiyi baskılamadan onunla bağ kurmalı. Antik çevrimin tüm mirasını laiklik adı altında baskılamadan. Bilim bunu yapabilmeli. Örneğin Gazali'nin; zaman madde ile başlar gibi yorumları var ki zamanına göre çok ileri bir yorumdur. Bu nedenle antik çevrimin bilgisi ile başka ve bugünü aşan bir bağ kurulamaz mı? Böyle bir bağın bundan sonra hayati olacağını sanıyorum. Daha ötesi insanlığın tüm bilme ve anlama biçimlerinin bütünselliğini kavramamız bugün için de gelecek içinde çok önemli. Başka bir örnekle devam edersek, bilimsel bilgi ile animistik bilgi arasında değer olarak bir fark yoktur. Eş değerlidir bu bilgiler, içerik elbette çok başkadır. Biri daha öncedir biri daha sonra, ayrı zamanların diline, yapısına, özüne sahipler. Kendi örüntüsü, dokusu var, o nedenle biriyle diğerine değer biçemezsiniz.
Gazali'nin elindeki verilerin azlığına rağmen bu kadar doğru bir yoruma uluşmasından yola çıkarak Gazali'nin düşünme yöntemini daha derinden anlamaya çalışmak yerinde olmaz mı? Ya da tek tanrılı dinin eskinin totemlerine cin diyerek yok edemediği gibi bilim de tanrıyı/allahı basit bir ateizmle yok edemeyeceğini anlayabilir. İnsanlık o olgunluğa ulaştı. Zaten insan hep kriz zamanları öğreniyor, o zamanlarda çözüm bulmaya çalışan nöron sayısı artıyor. Çözüm bulmanın öncesinde ise mutlak bir sıkışmışlık. Ancak sıradan bir tıkanıklıktan öteye daha esaslı kriz halinde bu durum gerçekleşiyor. Çok kritik bir varoluş yokoluş düzeyinde bir sorun olmalı. Onu var eden yaşatan dünyadaki şartlar değişmiştir ve bu haliyle artık onu yaşatamıyordur. Geçmiş çevrimlere baktığımızda bu tür durumlarda yaptığı şey uyum sağlamak olmuş. Ancak içinden çıktığı koşullara (yani doğaya) uyum sağlamak bir yana, giderek tüm durumları kontrol altına almaya başlamışız. Bugün, doğayı ve tüm koşulları öylesine kontrol ediyoruz ki , saflığından, güzelliğinden vahşiliğinden eser yok. Üstelik ona bağlıyız bir taraftan da, asıl çelişki de budur. Ekonomik, sosyal, psikolojik gibi duran krizlerin kök aldığı yer de burası oluyor. Tüm geçiş çağlarında olduğu gibidir herşey.
İşte bugün de böyle bir kriz zamanında yaşıyoruz. İnsanlığın varlık yokluk ayrımlarından birindeyiz yine. İnsan üzerinde yaşadığı dünyayı bu biçimiyle (üretimi ve tüketimiyle) daha fazla kullanamaz. Kullanmak kelimesi özellikle seçildi, altını çiziyorum. Bu kullanım biçimi ve yarattığı uygarlık işte bu nedenle kendi sonuna gelmiş bulunuyor. Peki bu gidişatı gören ve daha fazla insanlaşarak akışla uyumlu yaşamak isteyen insan ne durumda? Kendi edimini nasıl adlandırırsa adlandırsın medeniyet çökerken insan da ''yeni bir hayat nasıl var edebilirim'' i düşünüyor. Dünyanın bir çok yerinde düşünmekten öteye insanlar bunu deniyorlar. Bu toplumu aşan, yeni toplumsallıklar yaratmaya çalışıyorlar. Zor mu, değil, kolay mı her geçiş çağındakı zorluklara berzer. Kolaylıkları da zorlukları da bilinebilir üstelik. Ancak ince bir ayrıma dikkat çekmeliyiz. Bilinebilir fakat bilmek bu konuda işe yaramaz (dönüştürücü olamaz). Nehrin kenarındayken nehrin nereye gittiğini bilmek gibidir. Nehre atlayıp yüzmeli, kenarlardaki çalılara (eski çevrimlerin bilgilerine) tutunmak sadece yüzmeyi zorlaştırır bu durumda. Bilmek ve olmak farkının kalktığı yeni değerler silsilesinin de kuruluş çağıdır önümüzdeki zamanlar. Değerler konusu da bu açıdan ele alınmalı mutlaka. Önümüzdeki zamanların temel meselelerinden birisi de budur.
Gerçekten değerli olan nedir? Soru,her adımda karşısına çıkar insanın. Konumuz açısından da sorabiliriz tam yerindeyken; gerçekten değerli olan nedir, bilmek mi olmak mı?



1 yorum:

  1. Kardeşim eline sağlık döktürmüşsün yine olayın özetini ve resmini. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile