
bunlar hayatın kendisi değildir aslında. Gerçek hayatın yerine her nasılsa gelip yerleşmiş şeylerdir. İçinizde bir yerlerde bunları bilen bir şey vardır. Bu yaptıklarınız siz değilsinizdir. Bunların siz olmadığınızı söyleyen tarafınızla yüzleşin, yüzleşebilirsiniz. Bu yüzleşme olmadan yeni bir ben yaratmak mümkün olmayacak. Sufilerin ''ölmeden önce ölmek'' dediği şey bu. Hayatın hepsi bu olmamalı diye feryat figan sizi çekiştiren içinizdeki o yaşayan'la yüzleşin. İnsan bunu yapabilir. Sen bir insansın ve yapabilirsin. Bu ses geldiğinde diğer tüm şeyler önemini kaybetmiştir. İlk iş bu sese kulak vermek. Yaşayan biri ancak ve sadece böyle yardımcı olabilir sana.
Aklın araçları
kavramlardır. Akıl bunları kullanarak gerçeği parça pinçik
eder, böler dağıtır. Ortada gerçek diye birşey kalmayıncaya
kadar. Sonra tekrar birleştirip felsefi, siyasi, dini, bilimsel
paradigmalar yaratır ve onlara inanmanızı bekler. İnanmanızı
bekler çünkü bunlar ispatlanmış, bunlar tanıtılmıştır
aklınıza. Oysa realite bölünemez bir bütündür. Onu her hangi
bir kavramla yeterince anlatamazsınız, sadece sanal bir izahat
yapmış olursunuz. Gerçekliği izah hep yetersiz kalır. Ne
gerçekliğe ne kendisine tam olarak ulaşamazsınız. Ama işte
ilginç olanda şudur ki, bu arada yol almış olursunuz, biraz
yaklaşmış olursunuz.
Nasıl ki bu güne
kadarki tüm kavramlar ve akıl yürütmelerimiz çalışmaz, işlemez
hurda yığınları haline geldi bundan sonrakiler de öyle
olacaklar. O yüzden bildiklerimize sıkı sıkıya sarılmamızı
öğütleyen hislerden uzak durmalı. Evet bildiklerimiz var ama
bunlar sadece ne kadar çok şey bilmediğimizin ilk ve üstelik
minik işaretleri. Görme işini ise aklın araçları kavramlar
yapamaz. Ancak, ''bilmiyorum'' diyebileni ise birleşik gerçeklik
ilhamlandırabilir. Bilen bilmediğiyle kalır, bilinen
bilinemediğiyle. Oysa bilen zihinle,bilinen akışın, birleşikliği
bütünlüğü her iki durumu da ortadan kaldırır. Gözleyen ve
gözlenen arasındaki ikiliğin yok olduğu yerdir burası. Kadınla erkeğin, dalgayla parçacığın, birle bütünün farkı biter burada.
Gözlenen senin
bilinçli katılımını bekler hep. Kendi filmini izlerken aynı
zamanda o filmi yönetenin sen olduğunu anlamaktır bu. İşte
burada yaratan ve yaratılan ayrımı yok olur. Bunun anahtarı ise
yoğunlaşmak, dikkat ve özen göstermek. Neye olursa olsun akışın
her hangi bir yerine, bir şeyine bir canlısına bitkisine. Dikkat,
özen yoğunluk gösterin, ötesi bilmeden bilmeye açılır. Bu
durumda yaratan kim yaratılan kim belli olmaz, bütünleşir,
birleşir. Yaratanla yaratılanın dansı başlar. Alanla veren belli
olmaz. Birlik, tevhid, bütünlük dansıdır bu. Kendi ritmini,
kendi zamanını bulur. Burayla tek tek ya da topluca tanışınca
mekanik zamandan çıkar o zihin ve kendi zamanını yaşar. Kendi
zamanını yaşayan diğer zihin komşularıyla göz göze gelmenin
yolu budur. Yaşamak işte orada başlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder