
İnsanlık tarihinde bireyden önce toplum
doğmuştur. Birey ise tüm tarih boyunca toplumun rahminde
olgunlaşıp tarihin en temel unsuru olarak ortaya çıkar.
Toplum-birey ilişkisi başlangıçtan günümüze izlendiğinde
başlangıçta bireyin adı bile yoktur. Klanın, komünün,
aşiretin, boyun, soyun kısacası ait olduğu toplumun adıyla
anılırdı. Büyük patlamadaki toz ve gaz bulutunun zamanla belli
yoğunlaşmalar yaratıp kristalize olarak galaksileri ve gezegenleri
oluşturması gibi toplum da kendi rahminde kişiyi olgunlaştırıp
geliştirdi. Olgunlaşması belki elli bin yıl sürdü ama son elli
yıldır tarih sahnesine çıkmak için çeşitli denemeler yapıyor.
Tüm tarih boyunca olgunlaşan birey, yeni bir toplumun doğumu için
hazır olmak istiyor ve hazırlanıyor. Olumlu ya da olumsuz bir çok
örneğin altında bu derin gerçek yatar.
Dünyanın hali ve yaşadıklarımıza bakınca
biraz tuhaf görülebilir ancak insanlaşma devam eden bir süreç ve
insan bu çağda bunun en önemli kavşaklarından birine ulaşmış
gibidir. Onu var eden tüm sosyalleşme biçimlerini (ırk, din,
millet, sınıf, aile) aşan yeni yaşam biçimlerini kurabileceği
bir mecraya çoktan girdi.
Yedi bin yıldır devam eden sınıflı toplum,
doğadan ve insandan (ç)aldıklarıyla sürdürebilir kendisini.
Ancak doğa ve insan, üzerindeki sınıflı toplum yükünü artık
taşıyamayacak durumda. Tüm veriler bu toplum yapısının, insana,
gezegene ve dahi uzaya zararlı olduğunu ispatlıyor. Hangi alana,
hangi olaya bakarsak bakalım sınıflı toplumun bir geleceğinin
olmadığını dahası öldüğünü görebiliriz. Ama her şeyin
olduğu gibi gibi bu toplumun da önce ruhu (aklı, vicdanı, tini,
değerleri) tüm pratikleriyle ölmüştür. Yaşayan sadece
maddesidir.
Sınıflı toplum, insanlığın tüm mirasını
kullanmıştır. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel,
sanatsal, kutsal ve genetik tüm mirasını. Doğanın ve insanın
tüm birikimini kurduğu devasa mekanizmalarla hovardaca harcamış
ve sonun başlangıcını yaşamaktadır.
Sümer’de başlayan ve adına sınıflı toplum
dediğimiz toplumsal yapının ölümünü, her yeni çevrimde olduğu
gibi en önce en ileri algıya sahip ruhlar hisseder. Bu hissi
tanıyan insanların ilk tepkisi ise sınıflı toplumla mücadele
etmek olur genellikle. Ancak son on yıldır dünya üzerindeki
tecrübeler, eski tip mücadelenin ve en genelde mücadelenin
kendisinin karşı olunan sistemleri güçlendirdiğini gösteriyor.
Eski çevrimin son günlerini yaşadığını hissetmek ayrı, onun
yıkılışına yardımcı olmak ise ayrı. Karşı olmak, karşı
olunan şeyi güçlendiriyorsa, karşı olunan şeyi ortadan
kaldırmak nasıl mümkün olabilir,.Soru bu hale gelmiştir.
Doğrudan konuya girelim o halde, karşı olunan
şeyin ya da sistemin yok oluşuna, yıkılışına yardımcı
olmanın yolu eskiden olduğu gibi ona karşı olmak, onunla mücadele
etmek değil yeni çevrimin önünü açmaktır. Bunun yolu ise
öncelikle doğa ve insan tarihinin akışını ve onun yasalarını
hem teorik olarak kavramak hem de bunlara uyum sağlamaktan geçer.
Herhangi bir toplum biçimi tıkanıp sürdürülemez
hale geldiğinde yol gösterici sentez bilgi ihtiyacı ortaya çıkar.
Gününüzde de sınıflı topluma ait ideolojiler, eski bakış
açıları çökmüştür. Tüm ideolojiler, felsefeler, dinler,
bakış açıları ölmüştür. Bilim alanları da böyledir, kendi
uzmanlık alanının dışına çıkamadığı sürece ölümden
kurtulamıyorlar. Dikkat edilirse ancak disiplinler arası
çalışmalarla herhangi bir anlam oluşturmaları söz konusu
olabilmektedir. Kendi alanlarında sıkışıp kaldıkları sürece yavaş yavaş eriyorlar ya da teknoloji üretiminin aracı haline
geliyorlar, ki ikisini aynı anlamda kullanıyorum.
Oysa tarih tıkandığında onun önünü açan
sentez bilgi etkisi olmuştur. Tüm bilgi alanlarında biriken
bilginin birbiriyle ilişkisi kurula bildiğinde o tıkanıklık
aşılmıştır. Çünkü herhangi iki alana ait bilginin birbiriyle
ilişkisi kurulduğunda ikisini de aşan yeni bir bakış açısı
ortaya çıkar. İnsanlık ve insan zihni böyle ilerler, evriminde,
fıtratında, kurulumunda bu işleyiş vardır. Geçmişin türlü
türlü bilgi yapıları ve bilimlerdeki birikmiş bilgi yığını
sentez bilgiye dönüştükçe bireysel/toplumsal sorunlar ve çözüm
yolları aydınlanır. Geldiğimiz noktada doğadan ve insandan
çaldıklarıyla ayakta kalmaya çalışan sınıflı toplum
yapısının yedi bin yıldır kendi bindiği dalı kestiğini
görüyoruz. Bu sonucu ispatlamaya çalışmıyorum bile, etrafa
bakmak ya da haberleri iki dakika izlemek bu ispat için yeter.
Beslenme, barınma, sağlık, güvenlik gibi temel ihtiyaçlardan
tutun da eğitim, kültür, bilim, sanat gibi daha temel ihtiyaçların
organizasyonuyla baş edemez haldedir. Tüm bu ihtiyaçları doğru
bir şekilde gidermek mümkün değil artık. Ömrünü bunları
karşılamak için harcayan ama karşılayamayan mutsuz, ölü balık
gözlü insanların toplumu haline gelmiştir tüm yeryüzü.
İnsan içinden çıktığı kabuğu tekmeleyen
civciv gibidir şu an. İçinden çıktığı doğayı sansürleyerek
hayatına devam edebileceğini sanıyor.Ama bu durumu aşmak zorunda olduğu bir
döneme giriyor. Ya üretim ve tüketimin ritmini arttırmak zorunda
ya da doğayla uyumlu yeni toplumsallıklar kurmak zorunda. Cansız
maddeye tahakkümle başlayan aklın hakimiyeti bitki, hayvan ve
insan üzerindeki tahakkümle devam ediyor. İşte sansür
mekanizması da tam olarak burada çalışıyor, bilerek ya da
bilmeyerek. Adım adım gelişen bu sansür mekanizmasının hem
kişisel hem de yeryüzü ölçeğinde açığa çıkartılması yeni
toplumsal yapıların kurulabilmesi için hayati öneme sahip. Yeni
çağın ve yeni yaşam biçimlerinin gelişimi ile bu farkındalık
arasında güçlü bir bağ bulunuyor. Bu bağı en önce yeni
nesiller ve kadınlar okuyabilirler. İnsanlığın daha önceki
tecrübeleri de böyle söylüyor. Günümüzde de tarihin
tıkandığını ve yeni bir çağın yaklaşmakta olduğunu en önce
kadınlar, çocuklar ve gençler hissediyor. O yüzden yeni toplumun
oluş ritmini de kadınlar ve yeni nesiller belirleyecektir. Cins,
ırk, sınıf, ulus, din, ideoloji, kültür ayrımlarının her
birini insanlaşma potasında eriterek yeni bir kaliteye ulaştırma
potansiyeline kadınlar ve yeni nesiller sahiptirler. Erkeğin bu
bakışa ulaşması ve bir tür danışmanlık pozisyonuna çekilmesi
ise on bin yıllık iktidarsız iktidarının bir özrü olabilir.
Ancak kadınlar ve yeni nesiller sınıflı toplumun saldırıları
altında ve şimdilik onun kışkırtmalarından kurtulabilecek
durumda değiller. Onlar henüz kişi çevriminin bilinçaltı
kışkırtmalarıyla hayatlarına yön veriyor. Zaman zaman eski tip
muhalefet hareketleri geliştiriyorlar ancak sezgisel olarak
yanlışlığını kavrayıp sönümlendiriyorlar. Öte yandan
sınıflı toplumun üretimiyle, tüketimiyle, kültürüyle,
siyasetiyle, sanatıyla, eğitimiyle çürümüş, yozlaşmış, hiç
güven vermeyen yapısını da seziyorlar. Bu sezginin bilgi,
deneyim, teori ve nihayet inanç düzeyine yükselmesi için biraz
daha zamana ihtiyaç var. Gerçek bir teorik bakış açısı olmadan
sınıflı toplum oyunlarını aşan yeni bir yaşam biçimi kurmak
ve orada tutunmak imkansız.
Sınıflı topumun çöküşünü hisseden yeni
nesiller, kadınlar ve onların yanındaki gerçek erkekler hangi
sınıftan, hangi ırktan, hangi konumdan olursa olsun ondan
kurtulmak için yine onun herhangi bir alt kültürüne tutunmaya ve
onunla sınıflı topluma karşı koymaya çalışıyorlar. Fakat
yeni olarak görülen ve peşinden gidilen hemen her düşünce
sisteminin yine sınıflı toplumu yaşatmaya, onu sürdürmeye ve
ömrünü uzatmaya hizmet eden ideolojiler olduğu fark ediliyor.
Bunların en ilerisi olarak görülen ideolojilere ve onun
pratiklerine bakmak bu konuda doğru bir yoruma ulaşmak için
yeterli. Ülkemizde de çok kısır ve zayıf olsa da çeşitli
haklar için mücadele eden organizasyonlardan tutun da köklü
ideolojilere kadar durum böyledir.
Ekoloji, çevre, doğa mücadelesi veren
gruplardan, anarşizme, sosyalizme, feminizme kadar hemen her grup
tamamen sınıflı toplum ideolojilerinden beslenir. En ileri
uygulamalarına baktığımızda bunların üretim ve tüketim için
yeni yöntemlerin icadına ve hemen ardından kendileriyle ilgili
piyasalara hayat verdiğini görürüz. Her tür uygulamalarında
mülkiyet açlığı, cinsel açlık, iktidar açlığı gözlenir.
Adına komün, kollektif dense bile daha kapısından girer girmez
sınıflı toplum ilişkileri, alışkanlıkları ve alışverişleri
başlar. Ülkemizde de dünyada da bunun dışında örnek bulmak
neredeyse imkansızdır. Elbette sınıflı toplumdan çıkış
niyetiyle yapılan, yürütülen hiçbir hareketi küçük göremeyiz,
ancak teoriyle buluşmadan, bütünsel bilgiye ve inanca ulaşmadan
fazla bir yol alamayacaklarını da biliyoruz. Fakat eski de olsa
insanların bu tür akımlarla ilgileniyor olmaları sınıflı
toplumdan kurtulma niyetlerini göstermesi bakımından olumludur.
Yeni yaşam biçimleri ve toplum yapıları, yedi
bin yıllık tecrübenin aksine toplumsaldan değil bireyden
toplumsala gidiş özelliğiyle tarihe yeni bir unsuru etkin olarak
dahil eder. Bu unsur cinsiyetleri, ırkları, milletleri, sınıfları
aşabilecek kapasitesiyle kişi’dir. O yüzden önümüzdeki çağ
hem sınıflı toplumun yıkılış yılları hem de kişi’nin
kendi toplumunu yaratacağı bir çağdır. Yeni toplumun da temel
gücü ve garantisi kişi ve onun bağımsız etkinliğidir. Doğa ve
insan tarihinin akışıyla ve onun yasalarıyla bütünleşmiş
bireyin etkinliği yeni toplumsal çevrimin garantisidir.
Kişinin hastalıkları ve yetenekleriyle
kendisini tanıyıp olağan sınırlarını keşfetme yolculuğunda
yapabileceği tüm yanlışlar gelişmenin zorunlu sonuçları olarak
görülebilir. Bu açıdan bireyin gerçek varoluşu için bu algıya
sahip herkes bir diğerine yardımcı olabilmelidir. Birey ancak
akışla uyumlu bir yola girince kendi toplumunu kurmak için gereken
güce ulaşır. Sınıflı toplum içinde ve onun herhangi bir
yerinde ona hizmet eden insan için buradan çıkış hem uzun hem
keyfli hem de zor bir yoldur. Yolculuğun zorluklarına katlanmak
kapsamlı olarak akışı ve onun kanunlarını bilmek ve daha ötesi
iliklerinde hissetmek gerek. Aksi halde çok yorucu ve bıktırıcı
olur.
Her çağın olduğu gibi yeni çağın da kendi
yol ve yöntemi vardır. Ve tamamen kişiye özeldir. Çünkü,
üretim ve tüketim üzerine kurulu sınıflı toplumun tersine insan
ya da insanlaşma toplumu kişi temelinde gelişecektir. O yüzden
sınıflı toplumun savunma mekanizması olan devrimler ve savaşlar
yoluyla değil bunları aşan bir karaktere sahiptir. Bireyin
doğumuyla başlar ve basitten karmaşığa doğru kendi toplumunu
inşa etmesiyle devam eder. Sınıflı toplumdan yakasını kurtaran
insanın sınıflı toplumu aşan ve onu kapsayan toplumsallığını
kurabilmesi için öncelikle kendi doğumunu gerçekleştirmesi
gerekir. Kendi doğumunu gerçekleştirmeden kendi toplumsallığını
gerçekleştirmesi imkansızdır. Sınıflı toplumun devrimleri
nasıl ki toplumsal oluyorsa içinden geçtiğimiz çağın
devrimleri de kişi potansiyelini ortaya çıkarmak üzere işliyor
ve bu süreç görünmez bir şekilde tüm yeryüzünde devam ediyor.
Sınıflı toplumun devamı için ücreti mukabilinde mesai yapan
kurmayların göremediği, anlayamadığı nokta burasıdır. Adeta
gözlerinin önünde gerçekleşiyor oysa, fakat ulaşamıyorlar.
Çünkü yeni çağ kendi yolunu yöntemini garanti altına alan bir
tarzda gelmiş oldu.
Toplumsal devrimler ise durmuştur, bildiğimiz
üzere son elli yıldır bu tür bir devrim yoktur yeryüzünde.
Ancak bu devrim tıkanıklığı toplumsal devrim anlamındaki
devrimler için söz konusudur. Oysa devrimler hala var fakat geçmişe
hiç benzemeyen bir tarzda devam ediyor. Aslında buna devrim de
dememeliyiz çünkü devrim tanımı eski anlamıyla zorunlu olarak
yıkıcılığı çağrıştırır. Bu tabirle o devrimleri haksız
görmüyoruz elbette, yerinde ve olması gerektiği gibidir. Esasen
her şey olması gerektiği gibi seyreder, sonsuz ihtimaller
denizinden bir olasılık hayatımız oluverir belli bir yerde ve
zamanda. İşte burada konu tamamen bizizdir, bizdeki çekişmenin
seyridir. Doğa ve insan tarihinin tüm derslerinin kişi özelinde
olmaklığıyla ilgilidir çekişme. Yeni tip devrimin yeri tam
olarak burasıdır ve olduğu yer kişinin kendisidir.
Nasıl ki komün doğadan çıkarken bireyi
baskılayarak, günümüze doğru bireyi olgunlaştırarak ve
yaratarak çıkmıştır, işte bu döngü tam tersine dönmüştür.
Döngü zıddına atlayarak bireyin kendi toplumunu yaratmasının
önünü açmıştır. O yüzden yeni toplum, kendi varoluş yolunu
bilen ve hisseden bireyle beraber ortaya çıkacaktır. Yani doğa ve
insan tarihinin akışından edindiği derslerle yeni birtakım
değerlere ulaşmış insanlarla kurulacaktık. Geleceğin toplumu bu
kişilerle kurulur, ki buna niyetlenmiş ve yolculuğa başlamış
birçok insan var. Elbette birçok konu başlığı var ve bunların
üzerinde durarak detaylı araştırmalarla zenginleştirmeliyiz.
Fakat bilerek ya da bilmeyerek emin olunan bir nokta var ki yola
çıkmış her bir kişi bunu derinden hisseder; eski toplumun hiçbir
değeriyle barış olmaz, olamaz, ötesi ise ‘benin’ ve ‘bizin’
yeteneğine kalmış. Yeni toplumun doğum ritmini belirleyen işte
tam da bu noktadır.
Doğayla uyumlu hayat tarzları geliştirmeye
niyetli insanlarla diğerleri arasındaki ayrımın önümüzdeki
yıllarda daha bir ön plana çıktığına şahit olmamız
muhtemeldir. Doğa ve insanın bütünsel olarak birbirini besleyen
bir yola girmesi için konuşan ve yaşayan insanların söz ve
davranışlarını önemseyeceğimiz zamanlardır bunlar. Burada en
önemli konulardan birisi gelecek toplumun önündeki en önemli
engelin “bize benzeyenler” olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Aynı sözlerle, aynı çalışmalarla ilgilenirler bunlar,
görüntüleri, sözleri, eylemleri cezbeder fakat piyasaların
hizmetinde olduklarını ustalıkla gizlerler bunlar. Doğa, insan,
ekoloji, buğday, bütüncül, imece, zeytin, doğal tarım vs derler
ancak yaklaştıkça sınıflı toplumun zehirlerini görürsünüz.
Sömürünün, adam kullanmanın, memleketin potansiyelini paranın
hizmetine sunmanın organik, ekolojik yollarını görürsünüz
bunlarda. Ancak çok incelmiş yöntemler kullandıkları için
tanımakta zorlanmak mümkündür, biraz zoom yapıp yakınlarına
yürüdüğünüzde tüm süslü kelimeleri dökülür emin olun.
Hatta yapın bunu ki daha sonraki zehirler için panzehir elde etmiş
olasınız. Bunları her yerde görürsünüz, kırda, şehirde,
medyada, yolda vs. Bir miktar deneyim sahibi olduğunuzda ise
anlattıklarını ve yaptıklarını tercüme yeteneği kazanırsınız
ve içlerini görürsünüz; piyasaların ekolojik, organik, sanatsal
dilidir bunlar. Sizin kelimelerinizi çalar ve bilmem hangi corcun,
maykılın lafı diye size satmaya çalışırlar. Etkinlikleri,
atölyeleri ya da binbir çeşit hikayeleri yücelim açlığıyla
doludur. Dayanışma, yardımlaşma, barış, kardeşlik, tohum, aşk,
sevgi, sarılmak, çember derler fakat hepsinin bir fiyatı vardır,
gizli ya da açık bir fiyattan behsetiyoruz. Bu fiyat para
olabileceği gibi yerine göre cinsellik de olabilir, o insanın
sosyal ilişkilerini, becerilerini sömürmek de olabilir. Fakat
bunları o kadar incelikle yapabilirler ki yeterince uyanık
olmazsanız tezgahlarındaki para, et parçası ya da sömürülen
emek olabilirsiniz. Bu konu özellikle doğayla uyumlu bir hayat
kurmak için yola çıkmış insanların dikkat etmesi gereken bir
konu. Bu konudaki bilgi ve deneyimleri daha sonra paylaşmak üzere
şimdilik geçiyoruz, geçelim.
Sınıflı toplumu aşan yeni hayat tarzları
zihnen de olsa bunun dışına çıkabilmiş insanlarla kurulabilir.
Ruhen ve zihnen sınıflı toplum değerlerlerinin ötesine geçmek
fiilen geçişin ilk adımı elbette. Kırda ya da şehirde doğayla
uyumlu yaşam biçimleri oluşturmanın ilk adımı budur. Yani
domates yetiştirip kerpiçten ev yapmak ya da güneşten enerji elde
etmek değil mesele. Mesele insan meselesi öncelikle. Doğayla
uyumlu hayat geliştirmeye para, teknik, arazi ya da başka bir
noktadan başlamanın sonu hüsran olur hep. O yüzden biz mahşerin dört atlısından olan İNSANDAN BAŞLIYORUZ herşeye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder