11 Kasım 2014

Çevrimler ve Birey Örüntüsü



Tüm genetik ve toplumsal tarihimiz türümüzün her bireyinde çok zengin biçimlerde ortaya çıkar. Bu inanılmaz çeşitliliği unutmadan çevrimlerin bireyde bıraktığı mirasın özet olarak ortaya konulması, yapılması gereken bir işti. Nihayet böyle bir özeti çok genel hatlarıyla toparladım. Kişi ve çevrimlerin paralelliğine dair hiç olmazsa ana hatları toparlayıp çevrimler açısından yorumlanması işi de bitmiş oluyor böylece. 

Konuya Girmeden Önce, 
Konuya girmeden önce, çeşitli vesilelerle hep konuştuğumuz gibi yinelemekte sonsuz faydası olduğunu sandığım birkaç noktaya değinmek istiyorum. İnsanın, hayatın ve evrenin bütünsel teoriyle yorumlanması konusunda aldığımız yol elbette azımsanamayacak düzeyde. Ancak bu yorumlar henüz ana hat düzeyindeki yorumlardır. Henüz tohum halindeki bu yorumları doğru bulan insanların belirli alanlarda uygulamaya girme isteği hep vardı. Bu isteklerin realize olması için son yıllara kadar beklememiz gerekmiş. Çevrimci Düşünceyi bir bakışaçısı olarak kendisine yakın bulan arkadaşların belirli alanlara yönelik daha detaylı çalışmalar yaptığını sevinerek izliyoruz. Eğitim, sağlık, bilim, kültür, sanat gibi insan etkinliği alanlarında küçük de olsa uygulama örnekleri sevindirici sonuçlar ortaya koyuyor. Şimdilik sayıları üçü, beşi geçmeyen bu çalışmaların hayatı değiştiren dönüştüren etkilerinin görünür hale gelmesi için ise bir süre daha beklememiz gerekecek sanırım.

Bu minik pratikler, doğa ve insanın uyumlu birlikteliğine dayalı yeni yaşam biçimlerinin mümkün olduğuna dair inancımıza inanç katıyor elbette. Sevindirici gelişmeler bunlar. O halde yine söylemiş olalım ki, bizim tüm zamanımız ve enerjimiz böylesi niyetlerle buluşmak ve elimizden geleni birlikte yapmak. Tüm zamanımız ve enerjimiz bu niyetlerin hayat bulması için. Bu arada tabi eksiğimizi, yanlışımızı gördüğümüzde ya da gösterildiğinde bunları gidermek her zaman mümkün. Bu bizim niyetimizle ilgili olmayıp doğrudan doğruya bütünsel bakışaçısının bize armağan ettiği başka bir nimet. Eski toplumun azmettirdiği uğraşlardan sıyrılıp yeni bir yola girmek isteyen insanlarla her yerde ve her zaman buluşmaya ve birlikte uğraş vermeye hazır olduğumuzu yineleyelim ve geçelim.




Genetik ve Kültürel Mürekkep, 
Konuya doğrudan girecek olursak, tezin özeti şu, ''Tüm doğal ve toplumsal çevrimler, insana belli miraslar bırakmıştır. Doğal çevrimlerin mirası genetik, toplumsal çevrimlerin mirası kültüreldir. İnsana insan yapan, tüm bu mirasın kendisidir. Genetik mirasımıza doğal seleksiyonun hüküm sürdüğü zamanların mirası diyoruz. Oysa tarihin belli bir noktasında insan anatomisindeki evrim birkaç genç mutasyonun işleyişi dışında durmuştur. Ancak, hareket durmadığı gibi, çevrimlerin akışı da durmaz. Durmaz fakat, ana yatağını değiştirerek, insan türü açısından yoluna zihinsel olarak devam eder. Bunun somut biçimi ise toplum biçimlerinin değiştirilmesi, geliştirilmesi oluyor. Daha da kısa özetlersek, şunu söyleyebiliyoruz: Tarih yoluna doğal ve toplumsal çevrimler yaratarak devam eder. Her birey, tüm bu doğal ve toplumsal çevrimlerin mirası ile yüklüdür. Her birey bu mirası genetik ve kültürel yapısına göre benzersiz şekilde işler.''

Her bir doğal ve toplumsal çevrim tüm elemanlarıyla birlikte başlangıç noktasına hassas olarak bağlıdır. İnsan türü de geride bıraktığı tüm çevrimlere bu şekilde bağlıdır. Eskiye doğru gidildikçe baskılanmış, sansürlenmiş katmanlara rastlanır. Bugün insanın kendisi dahil tüm üretim altyapısını doğadan aldığı ve işlediği halde doğa temelini unutması bu yüzdendir. Çevrimlerin toplumsal diyalektiğe yansımasıydı, benzer özellik her biri kişide de görülür. Her bir kişi de kendi başlangıç noktasına bu şekilde hassas olarak bağlı olduğu için kişi de kendi doğa temelini sansür etme eğilimindedir. Bu eğilim her bir kişide doğaya özlem ya da doğaya karşı açlık olarak kendisini ifade eder. Bu açlık kendisini her fırsatta belli eder, uygun biçimde doyurulmaması halinde ise sosyal/psikolojik hastalıklar kapıyı çalıyor demektir. 

Beyin organizasyonu bir üst seviyeye çıkmak isteyen bir temele sahiptir. İşte bu temel hem doğal hem de toplumsal çevrimlerde alttan alta hep işler durur. İnsanlık bu temeli kullanarak, yaklaşık otuzbeş bin ile en geç elli bin yıl öncesine tarihleyebileceğimiz bir zamandan sonra toplumsal çevrimlerle yoluna devam eder. Bu süreç devam ederken de doğadan kalan genetik kodlar tüm karakterlerde bilinçaltı olarak çalışmaya devam eder. Ki bu miras insanlık tarihinin yüzde doksan beşini kapsıyor. Bu genetik temeli kullanarak insanlaşır ve toplum biçimleri dolayımıyla adına kültür dediğimiz yeni bir unsuru akışa dahil eder. Kültür toplum biçimlerinin değişimi ve gelişimi ile birikir. Bu bilinçtir. İşte, toplumsal çevrimlerin bu mirası ile doğal çevrimleden miras içgüdülerin sansürlenmiş hali olan bilinçaltı sürekli çatışır. Bu tür bir bilinç bilinçaltı çatışması ve birliği bildiğimiz gibi insan dışında başka bir türde bulunmuyor. Kısaca cevrimler her bireye belli bir miras bırakır. Birey ise bu mirası kendi hayatında/hayatıyla benzersiz biçimde yaşar.

Teknik ve İnsan Ritminin Farkı, 
İnsanlaşma, hayvansal içgüdüler bastırıldığında sıkışan enerjinin toplum olmak yönünde kullanılmasıyla başlıyor. Bu enerji, Freud'un keşfettiği psişedir. İşte bu enerjiyi insan hep daha fazla toplumsallaşmak için kullandı. Toplum biçimlerine hız veren temel de burasıdır ve her bireyin genetiğinde var. O halde insan için genetik ve kültürden ibaret eşi benzeri olmayan bir canlı türü diyebiliriz. Doğa tarafı genetiğinde, toplum tarafı kültüründe ortaya çıkıyor. O halde ne birine ne diğerine yaslanmadan yaşamalı. Ya da hem ona hem ona uyum yaparak yaşamalı. Çevrimlerin bir özelliği olan ''hem hem kuralı'' burada da gözlenebilir. Bizim türümüz hem doğadır, hem de toplum. O yüzdendir ki her ikisiyle de uyumlu bir hayat onun için en iyisidir. Dolayısıyla böyle baktığımızda bu bakışaçısı artık yaşam kılavuzu haline gelmiş olur. Öte yandan toplum biçimlerinin gelişim ritmi üretim ve tüketimin hızına bağlı iken insanın temeli (beyin organizasyonu) doğanın ritmine bağlıdır. Sınıflı toplum yapısı üretim ve tüketim aşkıyla insanın bu temelini teknik yöntemlerle hızlandırmaya çalışır hep. Böylece ortaya teknik işleyişleri son kuantasına kadar bilen ama bunun ne manaya geldiğini anlayamayan teknik insan yığınları ve çöl gibi kuru hayatlar çıkar. Çünkü insanın doğal ritmi ile sınıflı toplumun ritmi asla aynı olamaz ve bu iki perametre arasındaki makas gitgide açılır. Daha fazla üretim ve tüketim için teknik altyapı hızlanır ve insan beyninin ritmini yüzlerce kat aşar. Tekniğin insandan daha üstün olduğu yanılsamasının kaynağı da budur, teknik unsuruna tapınç düzeyinde ilgi gösterilmesi de bu yüzdendir. Oysa hep unutulan şey ise tekniği yaratanın da insan olduğudur. İnsanın kendi icadına bu derece bağımlılık göstermesi ile sonuçlanan bu algılamanın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Doğa ve toplum arasındaki bu ritim uyumsuzluğunun kişilikleri paramparça ettiğini en çok yeni nesilller ve kadınlar fark eder. İnsanlığın tohumu onlardır çünkü. O tohum tekniğin gücüyle ne kadar yozlaştırılmaya çalışılsa da başarılamaz. Bunun mümkün olabilmesi için geriye dönülüp tüm tarihin genetik ve kültürel kodlarıyla beraber değiştirilmesi gerekir ki bunun imkanı yok. Tohumun yozlaşmayacağının garantisi de burada işte. Doğa ve insan arasındaki ritim farkının çözümü ise doğa temellerimize uygun bir ritimde yaşamaktır. Bunu fark edenler sınıflı toplumda sahip olduklarının şeytanca kandırmacalarından sıyrılıp doğayla uyumlu bir hayat için yeni yollar ararlar. İşte bu arayışlar sınıflı toplumun içinde yavaş yavaş ölmek istemeyenlerin yeni yollar bulmasıyla beraber, yeni yaşamlara dönüşür. 

Çevrimler ve Birey Örüntüsü

Doğa ve insan tarihindeki çevrimlerin yapısı örüntülerden ibarettir. İnsan ve onun zihni çevrim örüntülerinin eseridir. İçinden çıktığı büyük akışın tüm mirasını barındırır. Bu yapısı gereği insan zihni örüntüleri tanıma yeteneğiyle yüklüdür. İnsan bugünkü yapısına kavuşmadan önce de örüntüleri tanıma özelliğine sahipti fakat bilinçaltı-bilinç yapısını edindiğinden itibaren örüntüleri özel olarak takip etmeye başlamıştır. Günümüzde ise çevrim örüntülerinin dilini anlamaya, konuşmaya ve dolayısıyla çevrim bilgisinin derinleştirilmesine ihtiyaç var. Örüntüleri fark etmemizi sağlayan yapıya (bilinçbilinçaltı yapısına) hayat veren toplumsallık olmakla beraber, her bir zihin kendi benzersiz özel yapısıyla kavrar örüntüleri. Bu nedenle her bir zihin kendi benzersizliğiyle okur akışı. Akıştaki örüntüleri, örüntülerin anlatmaya çalıştığını her zihin kendince kavrar. 

Bireyin zihni, genetik temeli baz alarak uyum sağladığı toplumsal kültüre ait örüntülerle tanıştıkça biçimlenir. Bu bakımdan her zihin içine doğduğu kültürel ortamın temel örüntülerini kendi  özel yapısına  göre  okur. Okumanın derinliği işte bu sürecin sağlıklı olup olmamasına bağlı olarak o zihnin sınırları tarafından belirlenir. Eş zamanlı olarak zihnin sınırları genişledikçe okumanın derinliği artmış olur. Birey daha en başından örüntüleri tanıma potansiyeliyle doğar. İçine doğduğu toplumun temel örüntülerini tanıyarak o topluma uyum sağlar. Örüntülerin çeşitliliği ve derinliğiyle orantılı olarak, zihin kendi başlangıç noktasından gitgide açılarak genişler. Doğa ve insanın tarihi ise çevrimlerle hareket eden örüntülere sahip olmakla birlikte bu örüntülerin en geniş çaplı olanıdır. Büyük akışın bütünsel bir örüntüsünü verir bize. Bu, insan zihninin tanımakta zorlanmadığı örüntülerin en büyüğüdür. Yerel ya da belli bir alanla sınırlı bir düzen oluşturan örüntülerden çıkıp evrensel olana doğru genişleyen zihinler için bu örüntüyü tanımak zor olmaz. Bütünselliğin ya da onun içindeki bir'lerin nereden gelip nereye gittiğine dair merakımız, büyük akışın çevrimlerden oluşan örüntülerini tanımakta zorlanmaz. Başlangıç noktasından hareketle yoluna devam eden büyümeye, genişlemeye, gelişmeye açık zihin, akışın örüntülerden ibaret bütünlüğü ile karşılaşır. Tüm doğal ve toplumsal çevrimler, insana belli miraslar bırakmıştır. Doğal çevrimlerin mirası genetik, toplumsal çevrimlerin mirası kültüreldir. İnsanı insan yapan bu miras ve onun zihinsel işlenişidir. Genetik mirasımıza, doğal seleksiyonun hüküm sürdüğü zamanların mirası diyoruz. Tarihin belli bir noktasında insan anatomisindeki evrim birkaç genç mutasyon dışında durmuştur. Çünkü hareket durmaz, dolayısıyla çevrimlerin akışı da durmaz. Durmaz fakat, çevrimler ana yatağını   değiştirerek,   yoluna   zihinsel   olarak   devam    eder.

Hareketin ya da çevrimin durmamasından ötürü zihin organizasyonu bir üst seviyeye çıkmak isteyen bir temele kavuşmuştur. İnsanın bu temeli hem doğal hem de toplumsal çevrimlerde alttan alta hep işler durur. Doğal çevrimlerin mirası insanda bilinçaltı olarak yaşar. Ki bu miras insanlık tarihinin yüzde doksan beşini kapsar. Bu genetik temeli kullanarak insanlaşır ve adına kültür dediğimiz yeni bir unsuru akışa dahil eder. Yaklaşık elli bin yıl öncesine tarihleyebileceğimiz bir zamandan sonra toplumsal çevrimlerle yoluna devam eder insanlık. Toplumsal çevrimlerle beraber kökleri beş milyon yıla kadar uzanan kültür değişimi ve gelişimi hız kazanır. Bu bilinçtir ve bilinçaltıyla sürekli çatışır. Bu tür bir bilinçaltı-bilinç çatışması ve birliği insan dışında başka bir türde bulunmaz. Doğal ve toplumsal çevrimlerin mirası kişinin gelişiminde ortaya çıkar. Çevrimlerin mirasını kişi ana rahmine düştüğü andan itibaren kendi özelinde yeniden yaşar. İnsan, aşk, sevgi ya da başka türlü bir ilişki nedeniyle anne karnına düştüğünde bu ilişkinin enerjisi daha en başından etkili olur. Anne karnına düştüğünde önce tek hücredir. Daha sonra iki, dört, sekiz şeklinde çoğalır ve marula dediğimiz hale gelir. Bu aşamada DNA’nın oluşumunu, canlı türlerinin çeşitliliğini tekrarlar ve doğuma kadar gelir. Australopitekus'tan yasaksız komünün oluştuğu pitekantropa kadarki çevrim aşılmaktadır. Anne karnında iken tüm enerjinin neredeyse yarısını beyin gelişimi kullanır. Tüm genetik kodlar doğum için hazırlanır. Bu kodlar kıştaki sırasının gelmesini bekleyen tohumlar gibidir  henüz. 

Barbarlık öncesinde  yaşanan ve insanı insan yapan vahşet çağının mirasını kişi yeniden yaşar kendi bünyesinde. İnsandaki böbreklerin gelişimi de canlılığın üç ayrı büyük çevriminin izlerini taşır. Rahimde kaldığımız süre içinde üç ayrı böbrek oluştururuz. İlk böbrekler çenesiz balıklarda görülen beden boyunca uzanan bir doku kümesidir ve beden boşluğuna açılır. Böbreklerin bu hali en ilkel halidir. Kemikli balıklarınkine benzeyen ikinci böbrekler ise sırtımız boyunca uzanır. Ve sıradan da olsa bir boşaltım sistemine bağlıdır. Bunlar ilk üç ayda olur, ancak üç aydan sonra ise üçüncü böbrek oluşur ve artık onu kullanır insan. Kısacası insandaki böbrek gelişiminin seyri de tarihsel oluş sıralamasını izler. İnsan beyni, bedeni ve ruhu her bakımdan doğal ve toplumsal çevrimlerin mirasını hatırlayarak yaşar.  Çocuğun doğumdan üç yaşına kadarki aşaması çevrimlerin tarihsel akışı içinde “üreme serbestisinin yaşandığı komün” aşamasına denk düşer. Yasaksız komünde hiçbir üreme yasağı yoktur, ayrıca insan henüz sosyal hayvan diyebileceğimiz bir aşamadadır. Anatomik olarak bile insan diyemeyeceğimiz bir çağdır. Çocuklar da üç yaşlarına kadar hiçbir yasak tanımazlar. Vahşet tarihindeki yasaksız komünün yaşadığı bütün aşamalar, çocuklarda genetik kodlar olarak tarihsel sırasıyla aktif hale gelir ve tabii daha sonra kapanır. Beş duyu merkezi organize olur. Görme merkezi ve konuşma merkezinin organize olması ile bu yetiler işlemeye başlar. Dik yürüme yine bu aşamada gelişir. Önce adımlayarak, daha sonra kararlı ve kurallı bir şekilde yerleşir. Görsel hafıza gelişir ve resim yapabilecek duruma gelir. Müziği diğer seslerden ayırt edebilir. Basitten karmaşığa doğru olmak üzere, önce ritmik daha sonra ezgisel olarak algısı ve müziğe katılımı  başlar. 

Sinir sistemlerinin peşi sıra ellerini kullanmayı ve kavramayı kurallaştırır. Bundan biraz sonra ama buna bağlı olarak da araç gereç kullanmasının önünü açan başparmak kullanımı başlar. Başparmağın kullanımı tarihsel olarak aletle birlikte gelişmiştir. Totemik dönem diyebileceğimiz yaş aralığı üç-altı yaş aralığıdır. Toplumsal kuralların ve üreme yasaklarının geliştiği komün aşamasına denk düşen üç ile altı yaş arasında çocuk yukarıdaki bütün genetik kodların aktifleşmesiyle beraber üreme yasaklarının ve sosyal kuralların hakim olmaya başladığı komün çağından miras kalan genetik kodları yaşamaya başlar. Burada en önemli aşama projelendirme beyni ile totem dininin genetik kodları açılmaktadır. Bu dönemde evren, insan, tanrı, ruha kadar uzanan çevrimin hemen hemen bütün sırları çocuk tarafından merak edilir. Hayal gücü ve yaratıcılık olanca yoğunluğuyla bu dönemde gelişir. Komünün mitolojik büyük hikayeler ve efsaneler dönemi aktif hale gelmiştir ve çocuk bu dönemi yaşar. On iki yaşına kadar daha önce aktif hale gelmiş diğer genetik kodlarla birlikte bütünleşerek açılıp gelişir. Müzik, resim, edebiyatla beraber yazı ve matematik devreleri de entegre olmaya  başlar. Ön korteks on iki ile on yedi yaş arasında olgunlaşıp tamamlanır. Bu aşamada genç insan, yaşadığı toplumla savaşır sürekli olarak. Bu savaş gelişimini de beraberinde getirecektir. Çünkü savaştığı toplumu anlamasını ve onu değiştirmesini de kapsar onun bu savaşı. Genç insanın bu dönemi barbar komünlerin tarihsel devrimlerle medeniyete saldırdığı ve aynı zamanda medenileştiği tarihsel aşamaya denk düşer. Ve genç insanın yaşadığı toplumun yapısına göre çok ağır ve sancılı da olabilir yumuşak bir geçiş de olabilir. Ancak her durumda genç insan yaşadığı toplumu bir an önce kavrayıp onu fethetmek ister. Böylece hem yaşadığı toplumu geliştirir hem de yaşadığı sınıflı toplumla kurduğu bu temasla beraber kendisi de sınıflı toplum tarafından çözülüp ele geçirilir yavaş yavaş. 

Bu aşama yirmili yaşlara dek sürer. Artık bu dönemin biraz sonrasında doğanın mirası genetik kodlar kapanmıştır, aktif hale geçmeyi bekleyen başkaca bir genetik kod yoktur. Genetik kodların aktif hale geldiği dönemlerde bu kodların içerdiği bilgi ne kadar işlenirse o kadar yararlı olur. Fizyolojik, anatomik gelişim, beyin ve hormonal gelişim için genetik kodların etkinleştiği dönemler gelişim için büyük öneme sahip. Özellikle on yedi yaşına kadar aktif hale gelen genetik kodlar ne kadar işlenirse o kadar yararlıdır, beynin ilgili bölgeleri daha iyi organize olur. Genç insan geleceğe hazırlığını bu açıdan iyi yapmış olur. Artık bundan sonra kişide komünün bütün genetik temelleri tamamlanmış, yaşadığı toplumla ilişkilerini, iletişimini sağlıklı yürütmek için hazır hale gelmiştir. Genç insanın komünden miras kalan genetik kodlarının etkisiyle sınıflı toplumla girdiği savaş onun gelecekteki hayatını belirler. Bu savaşın şiddeti, süresi ve sonuçta edindikleri onun en temel hazinesidir. Genç insanın, sınıflı toplumla giriştiği bu çatışma ve savaş döneminin ardından ona uyum sağlama diyebileceğimiz bir döneme girer. Toplumla girişilen savaştan edinilmiş deneyimlerle beraber artık onun olanaklarını da görmeye başlamıştır. Barbarların medeniyetle savaşından hemen sonrasında onun kültürel birikimleriyle karşılaşması ve medenileşmesi dönemine denk düşer. Yaklaşık kırk yaşına kadar sürer bu dönem. 

Bu aşamadan sonra yaklaşık kırk yaş civarında artık toplumla belli bir uyum ve ilişki geliştirmiş olur kişi. Sosyal sınıf yapısına göre, tüm akışla uyumu ve dengeyi aradığı aşamadır. Artık daha çok doğa ve toplum dengesini ister. Bu döneme kadar edindiği birikimle kendisini ve toplumu değerlendirerek daha çok birey olma çabasındadır. Yaşadığı toplumu ve kendisini dünya  görüşüne   göre,   kendi  tarzına göre   yorumlamaya ve yenilemeye çalışır. Hemen her konuda kendine ait bir tutumu vardır.

2 yorum:

  1. Çok enteresan yıllarca böyle şeyler düşünüp dururum...40 yaşında 5 beş gün bakırköy akıl hastanesinde yattım. Toplumu düzeltmeyi kafaya takmıştım. Bu blogla merak ettiklerimi ararken tanıştım. Kullandığım ilaçlardan daha iyi geldi😄
    Yorumları silmeyin bence

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, ne güzel, sevindim... yorum değildi o sildiğim şey,küfretmiş nedense, orda kalsın istemedim... gerçek yorum ya da daha ötesi gerçek eleştiri bulunmaz şeyler...

      Sil

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile