Tüm genetik ve toplumsal tarihimiz türümüzün her bireyinde çok zengin biçimlerde ortaya çıkar. Bu inanılmaz çeşitliliği unutmadan çevrimlerin bireyde bıraktığı mirasın özet olarak ortaya konulması, yapılması gereken bir işti. Nihayet böyle bir özeti çok genel hatlarıyla toparladım. Kişi ve çevrimlerin paralelliğine dair hiç olmazsa ana hatları toparlayıp çevrimler açısından yorumlanması işi de bitmiş oluyor böylece.
Konuya Girmeden Önce,

Bu minik pratikler, doğa ve insanın uyumlu birlikteliğine dayalı yeni yaşam biçimlerinin mümkün olduğuna dair inancımıza inanç katıyor elbette. Sevindirici gelişmeler bunlar. O halde yine söylemiş olalım ki, bizim tüm zamanımız ve enerjimiz böylesi niyetlerle buluşmak ve elimizden geleni birlikte yapmak. Tüm zamanımız ve enerjimiz bu niyetlerin hayat bulması için. Bu arada tabi eksiğimizi, yanlışımızı gördüğümüzde ya da gösterildiğinde bunları gidermek her zaman mümkün. Bu bizim niyetimizle ilgili olmayıp doğrudan doğruya bütünsel bakışaçısının bize armağan ettiği başka bir nimet. Eski toplumun azmettirdiği uğraşlardan sıyrılıp yeni bir yola girmek isteyen insanlarla her yerde ve her zaman buluşmaya ve birlikte uğraş vermeye hazır olduğumuzu yineleyelim ve geçelim.
Genetik ve Kültürel Mürekkep,
Konuya doğrudan girecek olursak, tezin özeti şu, ''Tüm doğal ve toplumsal çevrimler, insana belli miraslar bırakmıştır. Doğal çevrimlerin mirası genetik, toplumsal çevrimlerin mirası kültüreldir. İnsana insan yapan, tüm bu mirasın kendisidir. Genetik mirasımıza doğal seleksiyonun hüküm sürdüğü zamanların mirası diyoruz. Oysa tarihin belli bir noktasında insan anatomisindeki evrim birkaç genç mutasyonun işleyişi dışında durmuştur. Ancak, hareket durmadığı gibi, çevrimlerin akışı da durmaz. Durmaz fakat, ana yatağını değiştirerek, insan türü açısından yoluna zihinsel olarak devam eder. Bunun somut biçimi ise toplum biçimlerinin değiştirilmesi, geliştirilmesi oluyor. Daha da kısa özetlersek, şunu söyleyebiliyoruz: Tarih yoluna doğal ve toplumsal çevrimler yaratarak devam eder. Her birey, tüm bu doğal ve toplumsal çevrimlerin mirası ile yüklüdür. Her birey bu mirası genetik ve kültürel yapısına göre benzersiz şekilde işler.''
Her bir doğal ve toplumsal çevrim tüm elemanlarıyla birlikte başlangıç noktasına hassas olarak bağlıdır. İnsan türü de geride bıraktığı tüm çevrimlere bu şekilde bağlıdır. Eskiye doğru gidildikçe baskılanmış, sansürlenmiş katmanlara rastlanır. Bugün insanın kendisi dahil tüm üretim altyapısını doğadan aldığı ve işlediği halde doğa temelini unutması bu yüzdendir. Çevrimlerin toplumsal diyalektiğe yansımasıydı, benzer özellik her biri kişide de görülür. Her bir kişi de kendi başlangıç noktasına bu şekilde hassas olarak bağlı olduğu için kişi de kendi doğa temelini sansür etme eğilimindedir. Bu eğilim her bir kişide doğaya özlem ya da doğaya karşı açlık olarak kendisini ifade eder. Bu açlık kendisini her fırsatta belli eder, uygun biçimde doyurulmaması halinde ise sosyal/psikolojik hastalıklar kapıyı çalıyor demektir.
Beyin organizasyonu bir üst seviyeye çıkmak isteyen bir temele sahiptir. İşte bu temel hem doğal hem de toplumsal çevrimlerde alttan alta hep işler durur. İnsanlık bu temeli kullanarak, yaklaşık otuzbeş bin ile en geç elli bin yıl öncesine tarihleyebileceğimiz bir zamandan sonra toplumsal çevrimlerle yoluna devam eder. Bu süreç devam ederken de doğadan kalan genetik kodlar tüm karakterlerde bilinçaltı olarak çalışmaya devam eder. Ki bu miras insanlık tarihinin yüzde doksan beşini kapsıyor. Bu genetik temeli kullanarak insanlaşır ve toplum biçimleri dolayımıyla adına kültür dediğimiz yeni bir unsuru akışa dahil eder. Kültür toplum biçimlerinin değişimi ve gelişimi ile birikir. Bu bilinçtir. İşte, toplumsal çevrimlerin bu mirası ile doğal çevrimleden miras içgüdülerin sansürlenmiş hali olan bilinçaltı sürekli çatışır. Bu tür bir bilinç bilinçaltı çatışması ve birliği bildiğimiz gibi insan dışında başka bir türde bulunmuyor. Kısaca cevrimler her bireye belli bir miras bırakır. Birey ise bu mirası kendi hayatında/hayatıyla benzersiz biçimde yaşar.
Teknik ve İnsan Ritminin Farkı,

Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Doğa ve insan tarihindeki çevrimlerin yapısı örüntülerden ibarettir. İnsan ve onun zihni çevrim örüntülerinin eseridir. İçinden çıktığı büyük akışın tüm mirasını barındırır. Bu yapısı gereği insan zihni örüntüleri tanıma yeteneğiyle yüklüdür. İnsan bugünkü yapısına kavuşmadan önce de örüntüleri tanıma özelliğine sahipti fakat bilinçaltı-bilinç yapısını edindiğinden itibaren örüntüleri özel olarak takip etmeye başlamıştır. Günümüzde ise çevrim örüntülerinin dilini anlamaya, konuşmaya ve dolayısıyla çevrim bilgisinin derinleştirilmesine ihtiyaç var. Örüntüleri fark etmemizi sağlayan yapıya (bilinçbilinçaltı yapısına) hayat veren toplumsallık olmakla beraber, her bir zihin kendi benzersiz özel yapısıyla kavrar örüntüleri. Bu nedenle her bir zihin kendi benzersizliğiyle okur akışı. Akıştaki örüntüleri, örüntülerin anlatmaya çalıştığını her zihin kendince kavrar.
Bireyin zihni, genetik temeli baz alarak uyum sağladığı toplumsal kültüre ait örüntülerle tanıştıkça biçimlenir. Bu bakımdan her zihin içine doğduğu kültürel ortamın temel örüntülerini kendi özel yapısına göre okur. Okumanın derinliği işte bu sürecin sağlıklı olup olmamasına bağlı olarak o zihnin sınırları tarafından belirlenir. Eş zamanlı olarak zihnin sınırları genişledikçe okumanın derinliği artmış olur. Birey daha en başından örüntüleri tanıma potansiyeliyle doğar. İçine doğduğu toplumun temel örüntülerini tanıyarak o topluma uyum sağlar. Örüntülerin çeşitliliği ve derinliğiyle orantılı olarak, zihin kendi başlangıç noktasından gitgide açılarak genişler. Doğa ve insanın tarihi ise çevrimlerle hareket eden örüntülere sahip olmakla birlikte bu örüntülerin en geniş çaplı olanıdır. Büyük akışın bütünsel bir örüntüsünü verir bize. Bu, insan zihninin tanımakta zorlanmadığı örüntülerin en büyüğüdür. Yerel ya da belli bir alanla sınırlı bir düzen oluşturan örüntülerden çıkıp evrensel olana doğru genişleyen zihinler için bu örüntüyü tanımak zor olmaz. Bütünselliğin ya da onun içindeki bir'lerin nereden gelip nereye gittiğine dair merakımız, büyük akışın çevrimlerden oluşan örüntülerini tanımakta zorlanmaz. Başlangıç noktasından hareketle yoluna devam eden büyümeye, genişlemeye, gelişmeye açık zihin, akışın örüntülerden ibaret bütünlüğü ile karşılaşır. Tüm doğal ve toplumsal çevrimler, insana belli miraslar bırakmıştır. Doğal çevrimlerin mirası genetik, toplumsal çevrimlerin mirası kültüreldir. İnsanı insan yapan bu miras ve onun zihinsel işlenişidir. Genetik mirasımıza, doğal seleksiyonun hüküm sürdüğü zamanların mirası diyoruz. Tarihin belli bir noktasında insan anatomisindeki evrim birkaç genç mutasyon dışında durmuştur. Çünkü hareket durmaz, dolayısıyla çevrimlerin akışı da durmaz. Durmaz fakat, çevrimler ana yatağını değiştirerek, yoluna zihinsel olarak devam eder.
Hareketin ya da çevrimin durmamasından ötürü zihin organizasyonu bir üst seviyeye çıkmak isteyen bir temele kavuşmuştur. İnsanın bu temeli hem doğal hem de toplumsal çevrimlerde alttan alta hep işler durur. Doğal çevrimlerin mirası insanda bilinçaltı olarak yaşar. Ki bu miras insanlık tarihinin yüzde doksan beşini kapsar. Bu genetik temeli kullanarak insanlaşır ve adına kültür dediğimiz yeni bir unsuru akışa dahil eder. Yaklaşık elli bin yıl öncesine tarihleyebileceğimiz bir zamandan sonra toplumsal çevrimlerle yoluna devam eder insanlık. Toplumsal çevrimlerle beraber kökleri beş milyon yıla kadar uzanan kültür değişimi ve gelişimi hız kazanır. Bu bilinçtir ve bilinçaltıyla sürekli çatışır. Bu tür bir bilinçaltı-bilinç çatışması ve birliği insan dışında başka bir türde bulunmaz. Doğal ve toplumsal çevrimlerin mirası kişinin gelişiminde ortaya çıkar. Çevrimlerin mirasını kişi ana rahmine düştüğü andan itibaren kendi özelinde yeniden yaşar. İnsan, aşk, sevgi ya da başka türlü bir ilişki nedeniyle anne karnına düştüğünde bu ilişkinin enerjisi daha en başından etkili olur. Anne karnına düştüğünde önce tek hücredir. Daha sonra iki, dört, sekiz şeklinde çoğalır ve marula dediğimiz hale gelir. Bu aşamada DNA’nın oluşumunu, canlı türlerinin çeşitliliğini tekrarlar ve doğuma kadar gelir. Australopitekus'tan yasaksız komünün oluştuğu pitekantropa kadarki çevrim aşılmaktadır. Anne karnında iken tüm enerjinin neredeyse yarısını beyin gelişimi kullanır. Tüm genetik kodlar doğum için hazırlanır. Bu kodlar kıştaki sırasının gelmesini bekleyen tohumlar gibidir henüz.
Barbarlık öncesinde yaşanan ve insanı insan yapan vahşet çağının mirasını kişi yeniden yaşar kendi bünyesinde. İnsandaki böbreklerin gelişimi de canlılığın üç ayrı büyük çevriminin izlerini taşır. Rahimde kaldığımız süre içinde üç ayrı böbrek oluştururuz. İlk böbrekler çenesiz balıklarda görülen beden boyunca uzanan bir doku kümesidir ve beden boşluğuna açılır. Böbreklerin bu hali en ilkel halidir. Kemikli balıklarınkine benzeyen ikinci böbrekler ise sırtımız boyunca uzanır. Ve sıradan da olsa bir boşaltım sistemine bağlıdır. Bunlar ilk üç ayda olur, ancak üç aydan sonra ise üçüncü böbrek oluşur ve artık onu kullanır insan. Kısacası insandaki böbrek gelişiminin seyri de tarihsel oluş sıralamasını izler. İnsan beyni, bedeni ve ruhu her bakımdan doğal ve toplumsal çevrimlerin mirasını hatırlayarak yaşar. Çocuğun doğumdan üç yaşına kadarki aşaması çevrimlerin tarihsel akışı içinde “üreme serbestisinin yaşandığı komün” aşamasına denk düşer. Yasaksız komünde hiçbir üreme yasağı yoktur, ayrıca insan henüz sosyal hayvan diyebileceğimiz bir aşamadadır. Anatomik olarak bile insan diyemeyeceğimiz bir çağdır. Çocuklar da üç yaşlarına kadar hiçbir yasak tanımazlar. Vahşet tarihindeki yasaksız komünün yaşadığı bütün aşamalar, çocuklarda genetik kodlar olarak tarihsel sırasıyla aktif hale gelir ve tabii daha sonra kapanır. Beş duyu merkezi organize olur. Görme merkezi ve konuşma merkezinin organize olması ile bu yetiler işlemeye başlar. Dik yürüme yine bu aşamada gelişir. Önce adımlayarak, daha sonra kararlı ve kurallı bir şekilde yerleşir. Görsel hafıza gelişir ve resim yapabilecek duruma gelir. Müziği diğer seslerden ayırt edebilir. Basitten karmaşığa doğru olmak üzere, önce ritmik daha sonra ezgisel olarak algısı ve müziğe katılımı başlar.
Sinir sistemlerinin peşi sıra ellerini kullanmayı ve kavramayı kurallaştırır. Bundan biraz sonra ama buna bağlı olarak da araç gereç kullanmasının önünü açan başparmak kullanımı başlar. Başparmağın kullanımı tarihsel olarak aletle birlikte gelişmiştir. Totemik dönem diyebileceğimiz yaş aralığı üç-altı yaş aralığıdır. Toplumsal kuralların ve üreme yasaklarının geliştiği komün aşamasına denk düşen üç ile altı yaş arasında çocuk yukarıdaki bütün genetik kodların aktifleşmesiyle beraber üreme yasaklarının ve sosyal kuralların hakim olmaya başladığı komün çağından miras kalan genetik kodları yaşamaya başlar. Burada en önemli aşama projelendirme beyni ile totem dininin genetik kodları açılmaktadır. Bu dönemde evren, insan, tanrı, ruha kadar uzanan çevrimin hemen hemen bütün sırları çocuk tarafından merak edilir. Hayal gücü ve yaratıcılık olanca yoğunluğuyla bu dönemde gelişir. Komünün mitolojik büyük hikayeler ve efsaneler dönemi aktif hale gelmiştir ve çocuk bu dönemi yaşar. On iki yaşına kadar daha önce aktif hale gelmiş diğer genetik kodlarla birlikte bütünleşerek açılıp gelişir. Müzik, resim, edebiyatla beraber yazı ve matematik devreleri de entegre olmaya başlar. Ön korteks on iki ile on yedi yaş arasında olgunlaşıp tamamlanır. Bu aşamada genç insan, yaşadığı toplumla savaşır sürekli olarak. Bu savaş gelişimini de beraberinde getirecektir. Çünkü savaştığı toplumu anlamasını ve onu değiştirmesini de kapsar onun bu savaşı. Genç insanın bu dönemi barbar komünlerin tarihsel devrimlerle medeniyete saldırdığı ve aynı zamanda medenileştiği tarihsel aşamaya denk düşer. Ve genç insanın yaşadığı toplumun yapısına göre çok ağır ve sancılı da olabilir yumuşak bir geçiş de olabilir. Ancak her durumda genç insan yaşadığı toplumu bir an önce kavrayıp onu fethetmek ister. Böylece hem yaşadığı toplumu geliştirir hem de yaşadığı sınıflı toplumla kurduğu bu temasla beraber kendisi de sınıflı toplum tarafından çözülüp ele geçirilir yavaş yavaş.
Bu aşama yirmili yaşlara dek sürer. Artık bu dönemin biraz sonrasında doğanın mirası genetik kodlar kapanmıştır, aktif hale geçmeyi bekleyen başkaca bir genetik kod yoktur. Genetik kodların aktif hale geldiği dönemlerde bu kodların içerdiği bilgi ne kadar işlenirse o kadar yararlı olur. Fizyolojik, anatomik gelişim, beyin ve hormonal gelişim için genetik kodların etkinleştiği dönemler gelişim için büyük öneme sahip. Özellikle on yedi yaşına kadar aktif hale gelen genetik kodlar ne kadar işlenirse o kadar yararlıdır, beynin ilgili bölgeleri daha iyi organize olur. Genç insan geleceğe hazırlığını bu açıdan iyi yapmış olur. Artık bundan sonra kişide komünün bütün genetik temelleri tamamlanmış, yaşadığı toplumla ilişkilerini, iletişimini sağlıklı yürütmek için hazır hale gelmiştir. Genç insanın komünden miras kalan genetik kodlarının etkisiyle sınıflı toplumla girdiği savaş onun gelecekteki hayatını belirler. Bu savaşın şiddeti, süresi ve sonuçta edindikleri onun en temel hazinesidir. Genç insanın, sınıflı toplumla giriştiği bu çatışma ve savaş döneminin ardından ona uyum sağlama diyebileceğimiz bir döneme girer. Toplumla girişilen savaştan edinilmiş deneyimlerle beraber artık onun olanaklarını da görmeye başlamıştır. Barbarların medeniyetle savaşından hemen sonrasında onun kültürel birikimleriyle karşılaşması ve medenileşmesi dönemine denk düşer. Yaklaşık kırk yaşına kadar sürer bu dönem.
Bu aşamadan sonra yaklaşık kırk yaş civarında artık toplumla belli bir uyum ve ilişki geliştirmiş olur kişi. Sosyal sınıf yapısına göre, tüm akışla uyumu ve dengeyi aradığı aşamadır. Artık daha çok doğa ve toplum dengesini ister. Bu döneme kadar edindiği birikimle kendisini ve toplumu değerlendirerek daha çok birey olma çabasındadır. Yaşadığı toplumu ve kendisini dünya görüşüne göre, kendi tarzına göre yorumlamaya ve yenilemeye çalışır. Hemen her konuda kendine ait bir tutumu vardır.
Doğa ve insan tarihindeki çevrimlerin yapısı örüntülerden ibarettir. İnsan ve onun zihni çevrim örüntülerinin eseridir. İçinden çıktığı büyük akışın tüm mirasını barındırır. Bu yapısı gereği insan zihni örüntüleri tanıma yeteneğiyle yüklüdür. İnsan bugünkü yapısına kavuşmadan önce de örüntüleri tanıma özelliğine sahipti fakat bilinçaltı-bilinç yapısını edindiğinden itibaren örüntüleri özel olarak takip etmeye başlamıştır. Günümüzde ise çevrim örüntülerinin dilini anlamaya, konuşmaya ve dolayısıyla çevrim bilgisinin derinleştirilmesine ihtiyaç var. Örüntüleri fark etmemizi sağlayan yapıya (bilinçbilinçaltı yapısına) hayat veren toplumsallık olmakla beraber, her bir zihin kendi benzersiz özel yapısıyla kavrar örüntüleri. Bu nedenle her bir zihin kendi benzersizliğiyle okur akışı. Akıştaki örüntüleri, örüntülerin anlatmaya çalıştığını her zihin kendince kavrar.
Bireyin zihni, genetik temeli baz alarak uyum sağladığı toplumsal kültüre ait örüntülerle tanıştıkça biçimlenir. Bu bakımdan her zihin içine doğduğu kültürel ortamın temel örüntülerini kendi özel yapısına göre okur. Okumanın derinliği işte bu sürecin sağlıklı olup olmamasına bağlı olarak o zihnin sınırları tarafından belirlenir. Eş zamanlı olarak zihnin sınırları genişledikçe okumanın derinliği artmış olur. Birey daha en başından örüntüleri tanıma potansiyeliyle doğar. İçine doğduğu toplumun temel örüntülerini tanıyarak o topluma uyum sağlar. Örüntülerin çeşitliliği ve derinliğiyle orantılı olarak, zihin kendi başlangıç noktasından gitgide açılarak genişler. Doğa ve insanın tarihi ise çevrimlerle hareket eden örüntülere sahip olmakla birlikte bu örüntülerin en geniş çaplı olanıdır. Büyük akışın bütünsel bir örüntüsünü verir bize. Bu, insan zihninin tanımakta zorlanmadığı örüntülerin en büyüğüdür. Yerel ya da belli bir alanla sınırlı bir düzen oluşturan örüntülerden çıkıp evrensel olana doğru genişleyen zihinler için bu örüntüyü tanımak zor olmaz. Bütünselliğin ya da onun içindeki bir'lerin nereden gelip nereye gittiğine dair merakımız, büyük akışın çevrimlerden oluşan örüntülerini tanımakta zorlanmaz. Başlangıç noktasından hareketle yoluna devam eden büyümeye, genişlemeye, gelişmeye açık zihin, akışın örüntülerden ibaret bütünlüğü ile karşılaşır. Tüm doğal ve toplumsal çevrimler, insana belli miraslar bırakmıştır. Doğal çevrimlerin mirası genetik, toplumsal çevrimlerin mirası kültüreldir. İnsanı insan yapan bu miras ve onun zihinsel işlenişidir. Genetik mirasımıza, doğal seleksiyonun hüküm sürdüğü zamanların mirası diyoruz. Tarihin belli bir noktasında insan anatomisindeki evrim birkaç genç mutasyon dışında durmuştur. Çünkü hareket durmaz, dolayısıyla çevrimlerin akışı da durmaz. Durmaz fakat, çevrimler ana yatağını değiştirerek, yoluna zihinsel olarak devam eder.
Hareketin ya da çevrimin durmamasından ötürü zihin organizasyonu bir üst seviyeye çıkmak isteyen bir temele kavuşmuştur. İnsanın bu temeli hem doğal hem de toplumsal çevrimlerde alttan alta hep işler durur. Doğal çevrimlerin mirası insanda bilinçaltı olarak yaşar. Ki bu miras insanlık tarihinin yüzde doksan beşini kapsar. Bu genetik temeli kullanarak insanlaşır ve adına kültür dediğimiz yeni bir unsuru akışa dahil eder. Yaklaşık elli bin yıl öncesine tarihleyebileceğimiz bir zamandan sonra toplumsal çevrimlerle yoluna devam eder insanlık. Toplumsal çevrimlerle beraber kökleri beş milyon yıla kadar uzanan kültür değişimi ve gelişimi hız kazanır. Bu bilinçtir ve bilinçaltıyla sürekli çatışır. Bu tür bir bilinçaltı-bilinç çatışması ve birliği insan dışında başka bir türde bulunmaz. Doğal ve toplumsal çevrimlerin mirası kişinin gelişiminde ortaya çıkar. Çevrimlerin mirasını kişi ana rahmine düştüğü andan itibaren kendi özelinde yeniden yaşar. İnsan, aşk, sevgi ya da başka türlü bir ilişki nedeniyle anne karnına düştüğünde bu ilişkinin enerjisi daha en başından etkili olur. Anne karnına düştüğünde önce tek hücredir. Daha sonra iki, dört, sekiz şeklinde çoğalır ve marula dediğimiz hale gelir. Bu aşamada DNA’nın oluşumunu, canlı türlerinin çeşitliliğini tekrarlar ve doğuma kadar gelir. Australopitekus'tan yasaksız komünün oluştuğu pitekantropa kadarki çevrim aşılmaktadır. Anne karnında iken tüm enerjinin neredeyse yarısını beyin gelişimi kullanır. Tüm genetik kodlar doğum için hazırlanır. Bu kodlar kıştaki sırasının gelmesini bekleyen tohumlar gibidir henüz.
Barbarlık öncesinde yaşanan ve insanı insan yapan vahşet çağının mirasını kişi yeniden yaşar kendi bünyesinde. İnsandaki böbreklerin gelişimi de canlılığın üç ayrı büyük çevriminin izlerini taşır. Rahimde kaldığımız süre içinde üç ayrı böbrek oluştururuz. İlk böbrekler çenesiz balıklarda görülen beden boyunca uzanan bir doku kümesidir ve beden boşluğuna açılır. Böbreklerin bu hali en ilkel halidir. Kemikli balıklarınkine benzeyen ikinci böbrekler ise sırtımız boyunca uzanır. Ve sıradan da olsa bir boşaltım sistemine bağlıdır. Bunlar ilk üç ayda olur, ancak üç aydan sonra ise üçüncü böbrek oluşur ve artık onu kullanır insan. Kısacası insandaki böbrek gelişiminin seyri de tarihsel oluş sıralamasını izler. İnsan beyni, bedeni ve ruhu her bakımdan doğal ve toplumsal çevrimlerin mirasını hatırlayarak yaşar. Çocuğun doğumdan üç yaşına kadarki aşaması çevrimlerin tarihsel akışı içinde “üreme serbestisinin yaşandığı komün” aşamasına denk düşer. Yasaksız komünde hiçbir üreme yasağı yoktur, ayrıca insan henüz sosyal hayvan diyebileceğimiz bir aşamadadır. Anatomik olarak bile insan diyemeyeceğimiz bir çağdır. Çocuklar da üç yaşlarına kadar hiçbir yasak tanımazlar. Vahşet tarihindeki yasaksız komünün yaşadığı bütün aşamalar, çocuklarda genetik kodlar olarak tarihsel sırasıyla aktif hale gelir ve tabii daha sonra kapanır. Beş duyu merkezi organize olur. Görme merkezi ve konuşma merkezinin organize olması ile bu yetiler işlemeye başlar. Dik yürüme yine bu aşamada gelişir. Önce adımlayarak, daha sonra kararlı ve kurallı bir şekilde yerleşir. Görsel hafıza gelişir ve resim yapabilecek duruma gelir. Müziği diğer seslerden ayırt edebilir. Basitten karmaşığa doğru olmak üzere, önce ritmik daha sonra ezgisel olarak algısı ve müziğe katılımı başlar.
Sinir sistemlerinin peşi sıra ellerini kullanmayı ve kavramayı kurallaştırır. Bundan biraz sonra ama buna bağlı olarak da araç gereç kullanmasının önünü açan başparmak kullanımı başlar. Başparmağın kullanımı tarihsel olarak aletle birlikte gelişmiştir. Totemik dönem diyebileceğimiz yaş aralığı üç-altı yaş aralığıdır. Toplumsal kuralların ve üreme yasaklarının geliştiği komün aşamasına denk düşen üç ile altı yaş arasında çocuk yukarıdaki bütün genetik kodların aktifleşmesiyle beraber üreme yasaklarının ve sosyal kuralların hakim olmaya başladığı komün çağından miras kalan genetik kodları yaşamaya başlar. Burada en önemli aşama projelendirme beyni ile totem dininin genetik kodları açılmaktadır. Bu dönemde evren, insan, tanrı, ruha kadar uzanan çevrimin hemen hemen bütün sırları çocuk tarafından merak edilir. Hayal gücü ve yaratıcılık olanca yoğunluğuyla bu dönemde gelişir. Komünün mitolojik büyük hikayeler ve efsaneler dönemi aktif hale gelmiştir ve çocuk bu dönemi yaşar. On iki yaşına kadar daha önce aktif hale gelmiş diğer genetik kodlarla birlikte bütünleşerek açılıp gelişir. Müzik, resim, edebiyatla beraber yazı ve matematik devreleri de entegre olmaya başlar. Ön korteks on iki ile on yedi yaş arasında olgunlaşıp tamamlanır. Bu aşamada genç insan, yaşadığı toplumla savaşır sürekli olarak. Bu savaş gelişimini de beraberinde getirecektir. Çünkü savaştığı toplumu anlamasını ve onu değiştirmesini de kapsar onun bu savaşı. Genç insanın bu dönemi barbar komünlerin tarihsel devrimlerle medeniyete saldırdığı ve aynı zamanda medenileştiği tarihsel aşamaya denk düşer. Ve genç insanın yaşadığı toplumun yapısına göre çok ağır ve sancılı da olabilir yumuşak bir geçiş de olabilir. Ancak her durumda genç insan yaşadığı toplumu bir an önce kavrayıp onu fethetmek ister. Böylece hem yaşadığı toplumu geliştirir hem de yaşadığı sınıflı toplumla kurduğu bu temasla beraber kendisi de sınıflı toplum tarafından çözülüp ele geçirilir yavaş yavaş.
Bu aşama yirmili yaşlara dek sürer. Artık bu dönemin biraz sonrasında doğanın mirası genetik kodlar kapanmıştır, aktif hale geçmeyi bekleyen başkaca bir genetik kod yoktur. Genetik kodların aktif hale geldiği dönemlerde bu kodların içerdiği bilgi ne kadar işlenirse o kadar yararlı olur. Fizyolojik, anatomik gelişim, beyin ve hormonal gelişim için genetik kodların etkinleştiği dönemler gelişim için büyük öneme sahip. Özellikle on yedi yaşına kadar aktif hale gelen genetik kodlar ne kadar işlenirse o kadar yararlıdır, beynin ilgili bölgeleri daha iyi organize olur. Genç insan geleceğe hazırlığını bu açıdan iyi yapmış olur. Artık bundan sonra kişide komünün bütün genetik temelleri tamamlanmış, yaşadığı toplumla ilişkilerini, iletişimini sağlıklı yürütmek için hazır hale gelmiştir. Genç insanın komünden miras kalan genetik kodlarının etkisiyle sınıflı toplumla girdiği savaş onun gelecekteki hayatını belirler. Bu savaşın şiddeti, süresi ve sonuçta edindikleri onun en temel hazinesidir. Genç insanın, sınıflı toplumla giriştiği bu çatışma ve savaş döneminin ardından ona uyum sağlama diyebileceğimiz bir döneme girer. Toplumla girişilen savaştan edinilmiş deneyimlerle beraber artık onun olanaklarını da görmeye başlamıştır. Barbarların medeniyetle savaşından hemen sonrasında onun kültürel birikimleriyle karşılaşması ve medenileşmesi dönemine denk düşer. Yaklaşık kırk yaşına kadar sürer bu dönem.
Bu aşamadan sonra yaklaşık kırk yaş civarında artık toplumla belli bir uyum ve ilişki geliştirmiş olur kişi. Sosyal sınıf yapısına göre, tüm akışla uyumu ve dengeyi aradığı aşamadır. Artık daha çok doğa ve toplum dengesini ister. Bu döneme kadar edindiği birikimle kendisini ve toplumu değerlendirerek daha çok birey olma çabasındadır. Yaşadığı toplumu ve kendisini dünya görüşüne göre, kendi tarzına göre yorumlamaya ve yenilemeye çalışır. Hemen her konuda kendine ait bir tutumu vardır.
Çok enteresan yıllarca böyle şeyler düşünüp dururum...40 yaşında 5 beş gün bakırköy akıl hastanesinde yattım. Toplumu düzeltmeyi kafaya takmıştım. Bu blogla merak ettiklerimi ararken tanıştım. Kullandığım ilaçlardan daha iyi geldi😄
YanıtlaSilYorumları silmeyin bence
Ne güzel, ne güzel, sevindim... yorum değildi o sildiğim şey,küfretmiş nedense, orda kalsın istemedim... gerçek yorum ya da daha ötesi gerçek eleştiri bulunmaz şeyler...
Sil