12 Eylül 2018

Luwiler ve Erkenci Domestikler



         Yaşayanın günlüğü her zaman adresine teslim edilir. Narnia günlüleri gibi hayali değil, gerçektir. Gerçek derken ölüler dünyasındaki gerçeklere benzemez. Yaşayanların dünyasındaki gerçeklerdir bunlar, adrese teslim yaşanmış hayallerdir. Yaşayan herkes bilir bunu. Herkesten kastım üç beş kişi. Herkesin herkesi herkes olmuyor çünkü. Başkaları için hikayedir. Hikayesi de güzeldir. Ama ne anlattığını bilenler için dersler albümüdür.
Uzun süredir, ki bu süre kendi zamanımla da uzun sayılır, yeryüzü zamanıyla birkaç yıla yakın oluyor. Yaşadığımız en son hayallerin özetini anlatmamı istediğinde yaşayanım, ağzına kürekle vurasım geldi. Kime ne anlatacaksın mevzusu açıldı yine, yine aynı döngüler. Yine ikna oldum, hiç olmazsa şu ilk prototiplerin hikayeleri bir köşede kayıtlı olsun. Başka yaşayanların işine yarar belki, o kadar. Tesadüfen uğrayanlar için hikayedir tabi.
O halde hikaye özetlerine geçelim. Bu satırları tek kalemde yazdığımı ve bir defacık öylesine üstünkörü düzelttiğimi söylemek istiyorum. Çünkü yaşayanıma ikna olsam da içimde bir itlik var yine de, yazıp geçesim var. ‘’de ayrı yazılır’’ filan gibi eleştiriler yapmayın lütfen kıçımla gülerim, haberiniz olsun. O tür şeyleri geçiniz lütfen hikayeye bakınız… Ya da bakamıyorsanız bu mektup size yazılmamıştır, feysbuka filan bakın, derin aforizmalar okuyun… eleştiri filan yapın, hükümete, devlete, faşizme şuraya buraya…
 ‘’Abi süper film yapmış adam’’
‘’Öyle mi, ne anlatmış…’’
‘’Ya işte bi üst galaksi var…onlar dünyaya geliyo…bi de kız var..’’
‘’Ee, ne anlatıyor peki…’’
‘’Ya işte onlar onları kontrol ediyor filan böyle, efektler filan efsane…’’
‘’Abi ne anlatıyor peki…’’
‘’Abi kurgu…efektler var.. ık, mık…’’
‘’Hay efektler gelsin sana… görüşürüz abicim…hadi, hadi…’’
Üst dünyaymış da gelip kontrol ediyormuş da. Güzel bulduğu şeye bak, ha sen bunu istiyorsun içten içe. Dünyanın içine ettin, kendini de çürüttün.  Şimdi her şeyi eleştiren, mutsuz, arsız bişey olup çıktın dimi. Şimdi gelsin birileri bizi toparlasın diyorsun yani. Bu mu güzel olan. Kodlardaki güzelliğe bakınız. Yeni sermaye öyle güzel kodlamış ki, güzel bulduğu şeye bak. Sonra o kodlarla düşünüyorsun ve birileri bizi toparlasın istiyorsunya, tüm insan ilişkilerinde ve her yerde böylesin. İşte o biz değiliz mesela, seni toparlamayacağız. Sevişmeniz bile zahmetsiz olsun istiyorsunuzya, olmaz o işler öyle.  Sen, evet sen yapacaksın bunu. Ama anlıyoruz ki çok erken bunun için. O yüzden biraz daha ölmeye devam. Ta ki yaşayan biri oluncaya kadar. Tabi o zamana kadar bu filmler senin için bulunmaz şeyler.
Emin ol ki, başkaları toparlamayacak seni ama yardımcı olabilir, ben misal yardımcı olabilirim. Duyabilirsen bir iki şeye hemen başla, bir eleştiriyi bırak ve hemen güzel bir şeyler yapmaya başla. İki koplekslerinden kurtulmaya bak, sende her bir şey var. Bundan emin değilsin ama yaklaştıkça, buldukça emin olacaksın bundan. Üç ayakta su içme, zaman zaman güneşle yat güneşle kalk, sevmeden sevişme, gece yemek yeme, arada bir oruç tut açlık performansını arttır. Dört tüm liderlerin peşini bırak, aklını, ruhunu kendi ellerine al. Beş korkma, korkacak hiçbir şey yok alemde. Altı sev… neyse kesiyorum. Şimdilik bunlar.
Hayatın hikaye mi oluyor, yoksa bir hayat hikayen mi oluyor deniyorya sosyalizan medyalarda. Aforizmalarla alim olmuşluklar varya hani işte o aforizmaların gözesindesin. İstediğini al git göze girersin ama konuya vakıf olamazsın. Zati, ölüler ülkesinde sorun olmaz böyle şeyler. O yüzden diyorum mektup sana ait değilse, burası geri dönülesi en muazzam yer haber vereyim. Yoksa küfürlerini katlar gözüne sokarım. Mevzular biraz bununla ilgili. Sen bilirsin. Tabi ya kim bilecek, sen bilirsin. Ben nerden bileyim.  Benim bulabildiğim en değerli kelime ‘’bilmiyorum’’.
sana neyi ne kadar bilemediğimi anlatacağım. ‘’Biliyorum’’ diyorsunya, işte ben bilmiyorum onu… bildin mi… yine bildin dimi… ah seni seni… bilirsin de gelmezsin, gelirsin de olmazsın dimi… olursan ölürsün dimi… yah.. niye ölesin ki şu halinden sen de memnun alem de… işte ölmeden ne dediğimi anlamazsın cananım… ölmeden konuşamayacağız.. toplu katliam mı yapam… ne yapam.. ama yapamam biliyorsun, bak yine bildin… sen öleceksin, o zaman konuşacağız… hiç umurumda değil diyorsunya… o kadar da haklısın ki.. işte o benim iki kez umurumda değil… yahhh… sen tanımazsınya ben iki kez tanımam… egonu, kibirini kibrit yapmadan, yanmadan bişey olamazsın… olsan da olamazsın, bildin mi… olduğun şeyleri yakmadan hiçbirinin tadına varamazsın… bildin mi.. yalandan bildim deme lütfen…bilemedin, çünkü yanmadın henüz… yanmadan olmaz… kandıramazsın.. işte o bilmiş hallerinden buraları anlamak na-mümkün… dedimya yaşayanlara bu mektup… yahu sevgili yaşayanım al beni buradan, al.. yoksa kırıp döküyorum, görüyorsun… bunu istemiyorum.. al beni yahu… al…
            O yüzden göze batmayacaksa buyrun tabi, çünkü şairin dediği gibi bizim buralarda göze göz denir. Öyle deriz ve görmek için açarız anları. Görmek ve görülmek üzre icatlar peşinde oluruz buralarda. Görülmek diyorum.
sahi kim gördü seni… seni görene ne anlattın peki… anlatacak bişeyin varmıydı… yok muydu… vardı da dinlemediler mi genelde… dimi… dinlemezler genelde, birisi yeltenir.. yarı yolda kalır… daha dünya hazır değildir sana ve ruhuna… dalga değil böyledir işin esası… niçe gibi değilsiniz ama.. o kadar da değil, artık tek tük de olsa kendini bilen çocuklar var artık… delirmeyeceğiz yani.. o işin kolayıydı.. ya da önümüze gelen her şeyi eleştirmeyeceğiz… artık yapacağız, yapacağız… zor şer ama yol bu… bizim tv.lerde tek kanal olacak, güvelik tv… başka kanal çekmeyecek… adını ne koyarsanız koyun… bulunduğunuz mim’den uzayın derim ben… ben de bir yaşayanım ve sana uzanıyorum… uzanamıyorum bazen o benim eksiğim oluyor… işte o eksiklerin resmini buraya çizmeliyim… bu mağara duvarına sevgili yolcu… yollar böyle… sana kendimden haber veriyorum… ben de senin gibiyim, bilirsin.. senden daha sen olduğumu anlatmıyorum bile, biliyorsun… haber ver yeter… vermesen de bilirim onu… söyleyince kendine çekilirya her şey… söylemek biraz benim tarihsel görevim gibi… ya da ben uyduruyorum bunu, yapacak bişeyim yok biliyorsun… adını ne koysam diye muhasebata girdiğimde ne kadar çok kelime dolanıyor ayaklarıma… ama işte senin hikayenin güzelliği bu… yolları acemice de olsa açanlar var… sayıda değiliz biliyorsun… sayı neymiş… benden çok çok uzakta köyler kursan da ben hep orada olurum… bak siz de buradasınız, biliyorsunuz.. ben yanımdan geçen bir yaşayanı tanıyorum ama köyü o kadar uzaktaki… bazı yaşayanlar aynı köye taşınsın, anayasası hazır… taşınsın tabi… o halde çantaları toplayalım bir an önce… kaç zaman sürerse sürsün… zamanla işi olan ölmüştür.. bize zaman, bize mekan yok ne de olsa… bak keyfe düşürdün beni yine… uyandım… nokta….  
            Şimdi hikaye dedikya hani, hikayenin neresinde olduğumu bilirsem aldığım dersler de tam bana göre oluyor. Bu inanılmaz, ben inanmıyorum, siz de inanmayın, çünkü inanılmaz. Ah güzel tanrım, doğru söylüyorsun, sana iman ettim ben. Ulu Mitrovski. Ama o an öyle görünüyor sadece. Sadece o anın içinde olsak, dediğin doğru sabote ediyorum gibidir. Geçmişin ve geleceğin yüküyle birlikte o anın içindeyim ve  o an hepsine göre yanlış. Dersim tam olarak orada karşıma çıkıyor. Ah benim dersim, dört dağ içinde. 
Dersim rahata yatmamak, dersi. Rahata yatmak, orada çürüyüp kalmak tehlikesini hissettiysem ne yapmalıyım. Oradan çıkmalıyım, rahata düşmüş bir ruh ne kadar yaşar ki. Rahat derken partiler, şampanyaları kastetmiyorum, bunlar hep olsun tabi. Yalana ‘’he’’ demek rahatlığından bahsediyorum. Sonra yaşayanım bana ‘’bu çocuk ı-ıh’’ demez mi. Başka yalancılara, dolandırıcılara ı-ıh diyebilen yaşayanım bana neden demesin ki, der tabi ki. Bunu bilir ve korkarım. Hiç korkmayan bu ruh böyle bir sözden korksa iyi eder bence. Öyleya çöplüğün ahlakını iki saniyede tokatlarken ne kadar de rahatız. Aynı rahatlık bir olmuş, bütün olmuş yaşayanların ahlakında konu bile olmaz. Ağzımızı açamayız tabi ve öyle de olur. Çünkü kolay gelinmiş bir yer değil, yaşayan bilir.
Çöplüğü ve onun her şeyini kullanma rahatından bahsediyorum. Tüm bunlardan pragma çıkaranların sonunu hatırla. Bin yıl sonra da olsa o pragmatikler gelir yüzüne tükürür. Otuz yıl öncesinden, elli yıl öncesinden yüz yıl öncesinden, altı yüzyıl öncesinden insanların yüzüne yağan sadece yağmur mu acaba. Bazı yağmurların kokusu ilk köpek evcilleştirilirken çırpınışından fırlayan salyasının kokusuna benzemiyor mu. Nasıl çırpınmıştır kim bilir. Öyle bir rahata teslim olunmaz tabi ki. Nasıl yutturulursa yutturulsun. Güzelleme yapma Ringo diyen dillerinizi yerim ve tabi ki güzelleme yaparım. Ben sade bir insanım, burası en rahat olduğum yer, yaşayanlar var. Sizi de kendimi de takmadan konuşurum değil mi. Yok canım deme. Var canım, var. Hakkaten öyle. O halde buyrun. Anlatayım. Anlatayım da görün kendimizi.
            Yeryüzü zamanıyla bir zaman istersiniz, veremem. Yeryüzü yeriyle bir yer istersiniz, yine veremem. Çünkü orada değildim, o zamanda hiç değildim. İnanmayın dedim ya ben de inanmıyorum, geçiyorum. Bu muhabbetten ben bıktım lütfen gören gözler de bıksın artık ve başka bir yere geçsin. Böyle şeyleri kovalamak dedikoduculuk değil mi. Yeri zamanı kişiyi bilip de napcan güzelpare. Kendini fırçalatma. Konuya gelemiyoruz. Gelemeyelim konu o değil bundan çekinmiyoruz zaten.
ama neyse sana takılmıyorum… of ringo ananı… neyse… ben sarmıyorum, sen de sarma… sarsan değil o… sar sen… sarsan zaten ‘’sar’’ sen denmez ayıptır günahtır… size şahdamarınızdan daha yakınken üstelik… üstelik telefon acı acı çalmışken… başım öne düştü… ne yapmalıydım… daha üç beş yıl vardı ve beni kandırmaya çalışan bir sevgili çetesiyle yüzyüze iken… ama canlarım ki canlarım… hakkaten, can.. can ama kayıp canlar… kayıp.. hala bulabilmiş değilim… alev alev yandıkları halde bulamadım onları… bulamadım… yine kandım, yine yandım… luwi, lavi, alavlı yandım yine… yine her şeyi kırdım döktüm… cana gelmesin diye… tüm yeryüzünü kırdım… ve kırarım… tüm kasabayı, tüm tankları kırabilirim… ölmek daha iyi dersem ne dersiniz… bilemezsin kuzum.. bilemezsin… ölmek iyi değil.. yaşamak iyi… haberin yok ki ben zaten ölüyüm… karıştırdığın yer tam da burası.. diyor ki öldürürüm seni… gülüyorum, götümle gülüyorum, götümde güller açıyor, iyi de ben zaten ölüyüm… bunu her an görüyorsun… her an görmen lazım… nasıl görmezsin.. ve nasıl üzülürsün yüryüzünü yaktığım için… yakarım tabi ne sandın… seni yakmamanın  başka çaresi yok çünkü... sığındığım yer ateş… bana sığınacak tek yer orası kalmış…. bir de mitra… ahhh mitra.. sana nasıl mahcubum… sana nasıl mahcubum… anlatamam… aynı benim gibi ölüsün ve yaşamakla damgalısın... kendin için değil, biliyorum, anlatma bana… yaşamakla ölmek aynı şey mitram benim… ateşli yollar ve yağmur ve çamur kimlik tanımıyor.. bunlar kim olduğunuza bakmadan yakarlar, yağarlar… ne kadar basit oysa…
anladığıma göre küllere bakıp içinden ama içinden ‘’arşivlere yağmur yağmaz’’ diyorsun… içinden söyledikleriniz dışarı taşıyor bayım…toplayın şunları belki arşivlersiniz… pul koleksiyonu numarasının kalıntıları bunlar… kalıntılar kalıntıdır bayım.. kalmış yemekler gibi.. göbeklitepeye kimse tapmıyor mesela ama seviyoruz… pul koleksiyonu yapmayınız bayım…neyse bayım, işte arşivlerle yaşansaydı metriks evimiz olurdu… metriksten çok uzaktayız görmüyor muyuz acaba… oradaki arşivlere çocuklar çişini yapar sadece.. başta tapu arşivleri olmak üzere tüm arşivlere, tüm metrikslere çiş yapmayı öğreticem, çünkü dünyaya gelme maksadım bu imiş… nereden öğrendin bunu derseniz sevgili çeteler, sahi not almanızı tavsiye ederim çünkü tekrarı yok.. neyin tekrarı var ki… külliyatın yarısından öğrendiğim kadarıyla sizin dünyanızda değerli bişey yok imiş… ve neymiş benim görevim tüm arşivlere, metrikslere çiş yapmayı öğretmek çocuklara… evet çocuklar tam şuraya… yahu müzik arşivlerini unuttuk bak… hayır oraya değil… hey allam yaa… bak şurada bikaç tane de film var.. tamam bikaç film ve tüm müzik arşivini alıyoruz ötesine devam… hoppaaa… hep beraber… tek tek de olur… yane diyorki vele hasene… gayet açık bence..
Neyse… Telefon geldiğinde hayatın çağrısı gibi geldi bana. Belki bazı danslar bize göreydi, yapabilirdik. Evet yapabilirdik. Umutlu bir panda işte şu Ringo.  Ama durum şöyle ki kendi şarabımız diye ikram edilen şişenin içinden ha bire cam bilyenin tıkırtısı duyuluyor, her kadehde. Tüm danslar ve kadehlerde aynı tıkırtı kulaklarına ilişip duruyor. Öyle bir dans, öyle bir içki bize göre değil tab, çünkü yalan. Ve tabi yalanla dans edemeyince yine kovulduk.  Nereden mi, dünyanızdan, sınırlarınızdan kovduk kendimizi. Yaşayan insanlar numara yapamıyor, numaralara da katlanamıyor aklınızda bulunsun. Çünkü tek hikaye insan olmak üzre, salsa filan bilmek sorunu çözmüyor yani.  
            Yapmak gereken sadece can demek ve yaşamak, o kadar. Binlerce kez matematik yapsan da oldurulamayandır o, çünkü matematiğin kendisi çökmüştür. ‘’Yok artık’’ dersinya, o öyle bişey ki anlatırım, şaşarsın. Matematik güzel bişey, çok ama çok güzel. Ama hangi matematik, matematiği yok eden matematik güzel. Ötesini anlatamazsınız. Yaşayan için sekmez mesela tüm bunlar. Görülürsün her an. Çöken matematiklerle yapılan hendeseleri görür o. Yollarını, yöntemlerini,  hepsini görür de bilemezsin. Misal kadınım ben dediğin halde şeyinin, neyinin penisinin büyüklüğünün görüldüğünü bilemezsin. Açıkça söylendiği halde şirke düşen ki yine onlardır. Bizim şu matematiği ne biliyim, lafazanlık için ya da ünlü filan olmak için mal mülk için kullanan salaklar çetesi yok mu, var. Çerkez çıkti diye bir atasözümüz var mesela tam buraya göre. Bunlar ölümün değişik yüzleri tabi ve ölümü yaşarken seviyoruz, biliyorsun bunu. Ölümü ölmüşken sevmiyoruz, çünkü ölmüşüzdür, ne yaptığımızı bilebilecek bir şey yoktur ortada. Sen yok olmuşsundur artık.   
            Niçe ata sarılmış. Entel hikayesi mi, ama adam ata sarılmış işte. Niye, çünkü dünyaya erken gelmiş ve deli olmuş. O tren kaçtı tabi, bizde at var, it var, ot var, pestisit var, bi ton şey var. Bunlar varken görmemezlikten gelemiyoruz tabi. Atı, iti, otu görmezlikten gelip ‘’Niçe ay ne değişik yeaa’’ olunca ancak yoga satarsın. Ekolojik piyasalar için procecilik yaparsın.  Buğdayı Avrupalıya peşkeş çekersin. Bir tanecik çocuğun sorumluluğundan kaçıp çocuk doğurmazken okulunu filan kurarsın. Parası güzelmiş. Ekopara basarsın. Bi değişik yoldayım deyip hadi bana para armağan edin ey insanlar, ben dolaşayım, siz de şehirlerde çalışıp bana para armağan edin dersin. Adına da ekonomi dersin. Spirit takılıyorum hesabı hepimiz biriz diyerek seksin gözüne vurursun, duygusuz duygusuz. Lafa ‘’bu gerici yobazlar’’ diye başlarsın ama sen de ‘’yeni gericilik’’ akımını kurarsın çaktırmadan.  Niçe’yi kitap sanmaktan oluyor tüm bunlar, at olmadan Niçe hiçe gider.
Bir süre daha hayattasınız Niçe’yi kitap sanan kafalar, haber veriyorum. Gizli gizli okuduğunuzu biliyoruz, şaapmayın öyle. Utanmayınız lütfen, aynı akademiksiyen arkadaşlar da böyle yapıyorlar. Gizli gizli okuyup çaktırmadan uzaklaşıyorlar ve bir bakmışsın bizim tezler dillerde, dolaşımlarda. Yahu kelimeleri değiştirin hiç olmazsa. Olmuyor mu, olmuyor değil mi, neden acaba. Oijinal olduğu için olabilir mi acaba. Dert etmiyoruz böyle şeyleri, yanlış anlamayınız. Görülüyorsunuz, sadece onu bilin. Ok. Konuşuruz tabi, konuştuk da. Ama misal ben sizinle muhabbeti kestim. Ta ki samimiyet kesbedinceye kadar. Yapabilir misiniz, yapamazsınız. Şimdilik intihale devam, tebrikler, iyi sunumlar, povır pointler, falan filan. Ama ted’ikslerde nazik konuşunca hırsız olmaktan kurtulmuş olmuyorsunuz, el kapito. Ama kırılmaca yok, ben başta söylemiştim yaşayanın günlüğü adrese teslim olur diye. Doğru küfürü bulmak akademik bir mevzudur, bu çalışmaya değer bir konudur mesela. Eyvallahsız olmak için az önce söylediğim matematiğin cebri alasına varıp tüm hesapları, kitapları yok etmek lazım. Bu kadar kopya veriyorum. Ötesi sizde artık. Yolu bilmekle yolda olmak arasında iki cümle fark olsun müsaadenizle. Bizde maaş, unvan, kariyer gibi akademik kamburlar yok, o yüzden sokak köpeğinin rahatlığı var. El mohito suresi son ayet burası.
Şimdi birileri derki çok erilsiniz. Hayır diyorum,hayır. Bunlar kayıt ve benim dilim bu, herkese göre değil elbet. Ve malum ben kişi olarak erilim, ama bendeki kadından haberin var mı, yok. Kadını göstersem ne yaparsın acaba. Evet mesele şu ki, bu ruh eksik ve erkek. Daha ne deyim. Dikkat edilirse ben diye konuşmuyorum, kibir neresi burası neresi, öyle değil mi? Ama şöyle, kayıt tutuyoruz burada. Öyle yazı filan değil yani bunlar. Hayır bunlar yazı derseniz, işte tam burada ayrı filmlere dağılmamız lazım. Yalansız, dürüst, güven veren bir aşk arıyorsunuzya canlarım. Hadi buyur dolaş burada, sonsuz izin dendiğinde yalan oluyorsunuz ama, korkudan geberiyorsunuz ama canlarım. Yani o aşk öyle değil o yüzden evet erkeğiz ve tabi ki yalnızlık bize göre. Ne yani yalandan etlerle mi oyalanalım. Korkmadan bakabilirsen hayata da her şeye de o zaman yaşarsın, yoksa gider açları doyurursun. Sen de açlıktan ölürsün. Bu böyledir ve bunun adı sürünerek ölmektir. Bu çağ böyle bir çağ. Yani şunu deme lütfen ‘’ya aşkla yaşamak diyorsunuz ama ringo bey, sizin yanınızda bi kadın bile yok’’. O aşk nedir, kadın nerededir, burası neresi, ringo kim bunlar uzun uzun kitap mevzuları. Yazılmışı var, yazılanı var falan filan. O yüzden bu konu gündemden uçtu şu an. (yaşayana not: bu mevzular sadece kelimelerden ibaret, diğer tüm kelimelerden ayırmaya çalışan Havva’lara aldanmayınız, hayatı aşkla yaşayınız bırakınız yalnızlık olsun, o daha iyidir, çok çekici olsa bile hiçbir yalana bulaşmayınız, nokta) Ve geçiyorum bu mevzuyu hızla ve hemen.
Bizim sinema ayrı. Kişi çevrimindeyiz ve bizim sinema tek kişilik. O kendini bilir. Kendini bildiğinde izler zaten. Hoş, zaten zaman, mekan yok bilgisine ermişsin. Sonrası la la la.  Şimdi hem insan olmak hem dünyayı yakmak istemek ne demektir. Biri teselli edebilir mi lütfen.  yah ringo yakaladım mı seni.. tabi tabi yakaladın, yakaladın da ne oldu… çayı uzat çayı, itoğlu….
            Neyse işte. Ve her vesile ile öğrendiğimiz gibi, yine öğrendik ki Niçe gibi olmasa da erkenciydik. Yaşamaya erken başlamıştık, bunun farkındaydık. Belki de o yüzden başka yaşayanlar da olabilir diye canhıraş bir şekilde yeryüzüne bakınıyorduk. Bunu fark eden bazı düzenbazların bizi kullandıklarını anlamak istemiyorduk. Bin tane işaret bıraktıkları halde ‘’yok canım, öyle değildir’’ diyorduk hep.  Aslında oyumuzu o yönde kullanıyorduk sadece. Anlamaya yanaşmıyorduk pek, neden olsundu ki, biz sadece yaşamak istiyorduk. Bunda ne kötülük olabilirdi. Ama öyle değildi kazın ayağı.
            Uyandığımızda, kıyıdan uzakta bir terminaldeydik. İnsan ve Mitra formundaki başka yaşayanlarla birlikte bedenlerimizdeki eksikleri giderip yola çıktık. Ruhumuzda uçurum gibi yarıklar olduğu halde çizik bile yoktu. Çünkü daha uçurumlar oluşurken animasyon gibi izlemiştik oluşan her bir vadiyi. Onlar ruhumuzdaki çizikler miydi, yoksa arasından yürümemiz için mi çizilmişti, bilemiyorum. Kocaman vadilerden oluşan ruh çizikleri neden olsundu ki…
Benim bir işim de kendi yolumdan haber vermek biliyorsunuz. Yemek ve evlilik programlarından sonra işte ana haber bülteni başlıyor, tüm yolculara söylüyorum. Toplanın. Tahmin ettiğimizden daha yavaş gelişiyor her şey. Eski büyük bir hızla çöküyor. Fakat bu çöküş öylesine gizlenmiş bir çöküş ki, içindekiler bu çöküşün hiç farkında değil. Buna karşın yeni doğumlar da o derece yavaş. Bunlar belki yıllardır bildiğimiz gerçekler. Fakat yeni bir şey var ki o da şu, çok zeki, çok akıllı olanlar tüm yolların tıkandığını anlıyorlar evet, ‘’ben de bu yoldayım’’ numarası yapamayacaklarını da hemen anlıyorlar. O yüzden yoldaymış gibi yaparak yaşayanların hayatından sürekli bir şeyler aşırıyorlar. Şimdi bazı yaşayanlar der ki ‘’ya ringo lütfen ama sen bunu bilmiyor musun’’.  Biliyoruz elbet, ama burada çok ince bir fark var. Dikkat edelim. Yıllarca hayatımızın içindekileri ayıkladık, yoldakilerle hayat kurmaya çalıştık. Öyle numaralar, dümenler yaparak yaşayanların hayatına sızmak mümkün mü, değil. Yaşayanlardan yararlanmaya çalışan daha önceki karakterler hayatımızın muhabbetimizin içine hiç girememişlerdi bile. En fazla dışsal olarak bilgi, emek, para pul, şu bu aşırmışlardı. Ama bu yeni karakterler bizzat hayatımızın içine bizim gibi olmayı taklit ederek giriyorlar. Gönülden kopmuyorlar ve hayatına girdikten sonra şu ya da bu şekilde ‘’senin yolundayım’’ numarası yaparak yaşamaya devam ediyorlar. Tabi bu arada şuuraltıyla bi ton çam deviriyorlar o  ayrı. Hayatına girip orada kalıyorlar ve kendi deyimleriyle ‘’arşivliyorlar bunu’’. Çünkü çöplükteki yollarla kırıştırmaları henüz bitmemiş oluyor. Çöplükteki yollardan birisi parladığında ise yalpalamaları artıyor. İşte bu yalpalamalar çok dikkat çekici hale gelince de yaşayanların kan dolaşımından çıkmaları gerekiyor. Ne kadar sağlıklı bir kan dolaşımıdır ki o, bu karakterler henüz leb demeden ‘’devamını da görelim cümlenin’’ diyebiliyoruz.
Mesele şu ki, istemeyene verilmez, hazır olmayana verilmez, aramayana verilmez  bunlar doğru. Arayıp bulduğu için verildi diyelim, ki öyle oldu. Öyle olsa bile hem yaşayanlara, hem çemberin dışına hem de kendilerine oynayabiliyorlar. Burası işte yeni karakterin püf noktası. Hakkaten yaşamak istiyor olabilir, ki eminim bundan. Yaşamak istiyor, fakat henüz hazır değil, onda o kırat yok henüz. Belki de hiç olmayacak aramıştır doğru, bulmuştur doğru ama bu yol onun yolu değildir. Herkes zaten yürüyemez de o yürüyebileceğini sanmıştır. Geri de dönememiştir, bunu dürüstçe kendisine de kimseye de söyleyememiştir. Çünkü hakikaten yolda olmak istemiştir, kim istemez ki. Ama işte istemekle olmuyor. Üstelik hep istemeye, almaya alışmış karakterler bunlar. İstediğini alamayınca ortalığı yıkan tipler bunlar. Sonuçta yaşamak isteyen karakterlerdir genellikle ama şu aralar yaşamak biraz çap ister. Biraz dediğime bakmayın siz, bayağı göt ister, o göt bende yok diyebilirsiniz canlarım. Bunda ayıplanacak hiçbir şey yok. Tam tersine bunu söyleyememek çok ayıp, zaten de olmaz görüyorsunuz.
Yıllarca dolandırabilirsin belki, belki kandırdığını düşünebilirsin ama kaybediyorsundur o esnada. Sonra mı, sonrasında telefon bile edemezsin. Hep izlersin, gözlersin, lafımızı dolaştırırsın  ama merak edilmezsin. Eft, reiki filan bu çağda bunun için varlar mesela oralarla karıştırdığın gibi şimdi tamamen oralara takılabilirsin. Bak bu dört enerjiymiş aslında dört büyük melek, birde a,c,g,t  diye yücelimler yaşayabilirsiniz canlarım. Yok be kızmıyorum, özet geçiyorum sadece. Benim işim bu, avukat sanıyorsunuzya öyle değil işte. Görelim, gürülelim.
 Aşkla yaşama işindeyiz. Anlatabilemiyoruz değil mi, farkındayım. O zaman şöyle söyleyim anlatamadığımız tüm şeyler için henüz çok, çok erken bir çağdayız. Biz de çok erkenciyiz, tamam Niçe kadar değil ama erkenciyiz. Tamam deli diyemezler, elimizde her tür veri var. İspatlayabiliyoruz her bir kuantumu, her bir örüntüyü. Evet biz erkenciyiz ama siz de çok yaydınız be kardeşim. Biraz stand up yani, ille de toplumsal, ekonomik krizlerle mi yüzünüzü dönersiniz siz. İlle de kişisel kıyametleriniz mi olmalı. Ölmeniz mi lazım, ille de sürünmeniz mi lazım, sistemleriniz çöktü alooo… Çökecek demiyorum bakınız, çöktü diyorum. Bildiniz mi,  bilemediniz. İşte bizim trajedinin bir yanı da burası, çöküş hızlı fakat yeni doğumlar henüz milyonda bir. Biz de o milyonda birin elinden tutma konusunda eksik kalmayalım diye boşuna umutlanıyoruz işte arada bir. Bu umut yüzünden mi acaba tufaya geliyoruz arada bir, bakınız ‘’yaşayanın günlüğü, en son özetler’’.
            İnsan dünyayı niye yıkar. Çünkü seni yıkmak istemez de ondan. Yüzüne baka baka tüm dünyayı kırabilirim tabi ki. Çünkü seni ve yüzünü seviyorum, ama artık sevmiyorum. Sevgimin hatırına seni kırmamak için dünyadaki her şeyi kırabilirim. Kırarım da. Eksik bıraktıklarım varsa nezaketen söylersiniz onları da kırarım. Ama seni hiç kırmam, bir kere bile. Bir kere seni kırmak hayatı öldürür. Hayat ölmez, ölemez, ölmesin ayrıca. Yani bunu irademle ben de istemem. İstesem de istemesem de ölmez o ayrı, çokbilmiş zekalı.
            Bilirsin tabi, bilirsin de olamazın. Düştüğün yerin ne olduğunu anladığında çoktan orası seks olmuştur, para olmuştur, şirket filan olmuştur. Ama asla hayat değil. Aşk, sevgi, mecnun ve de Leyla yoktur orada. Bunu anlatamamak benim derdim. İşte senin derdin seni, benim derdim beni. Sevişmenin karşıtı gibi düşün bunu. Normal bir filozof bu laflara itibar etmezya, biz normal değiliz işte. Buradan yola çık. Normal filozof hesap yapar,hayatının, lafının filan. Biz yapamayız. Bizim hikaye sadece gönülden. Filozofiye gönül getiriyoruz haberiniz olsun. Ya da olmasın o kadar. Ama sahiden o kadar. Her an her saniye ve her yer için hiçbir hesabınız tutmayacak. Bunu keşfettiğimde tüm aşklardan uzaklaşmış oldum ama yeni bir yaşayan çıktı işte. Soruyorum şimdi aşk nedir. Ben söyleyim otomatik pilota almak gibidir misal, nereye gideceğini ne yapacağını bilmeden bilirsin. Sevgili yaşayan o yüzdendir ki eğer aşkla doluysan ki başka çaren yoktur senin, yanlış yapma ihtimalin de yoktur senin. Hayata aşkla sarılınca otomatik pilottasındır. Senin üzerine kim hesap yaparsa yapsın çalışmaz. O yüzden tüm hesaplar yıkılır aşk önünde. Bu hep böyle gider, bir yaşayanın yanlışını bulmak için hiç ümit beslemeyin. Yanlış dedikleriniz masaldır, masal. Ama yine de kendi aklınızdan hesaplar yaparsınız. Düzelir filan yapamazsınız, sizin düzelmişiniz ölüm demek. Bunu biliminizle, iliminizle, bütüncül filan şeylerinizle gani gani duvardan duvara anlatırım hemde. Ama işte duvarları sevmiyoruz, bize daha çok doors.
            Narsist bir durumun en açık göstergesi konuşmaktan kaçmaktır. Yani biri sana ‘’görüşemiyoruz ya’’ dediğinde, alla alla bi saniye görüşelim yahu, diyemiyorsan. Kayıp bir alev gibi ışıksızsan sen narsist oluyorsun. Yani kaçıyorsundur, kaç tabi. Hakkın. Herkes kaçar ve bunun bir cezası olamaz. Yoktur yani, yaşayan birisi olarak sana zaten ceza veremem. Hiç kimseye ve kendime de veremem. Ceza veren birisi yargılıyordur. Yargı yok, sorgu yok ama duygu var, gönül var, yaşayan var, insan var. İnsanın olduğu yerde öyle numaralar çekemezsin. Çeksen de kaydını tutarlar, resmini çekerler, görülürsün. Narsistliğine sen son veremiyorsan yaşayanlar son verir. Yani nereye kadar giderse, Himalayalar mı, olur tabi. Yaşayan orada da yaşar ama sen gelemezsin, boşuna boşa düşme. Kendini rezil etme. Narsizmini aşıp desen ki ‘’yahu nedir bu ve senin hissin nedir, söyle bana’’, o zaman görüşebilirdik. Hem de açıkça. Tabi bizde her şey biraz sert olur size göre. Ama bize göre akıyordur. Örnek veriyorum dünya malı sikimde değil görüyorsun mesela bu benim için akıp giden bir durumdur. Ama sana zor gelir, gelsin zaten. Lisede turnusol diye bişey öğrendik, kağıtmış. Hatta fabrikasını hükümet satmış bazı it kopuğa. Turnusolu öğrenip o liseyi dereceyle bitirdim. Neyse canım, o kadar işte. Düştüğün yerden çıktığında uzunca bir yolun olacak önünde. Çok uzun bir yol, tabi düştüğün yerde boğulmazsan elbette. Ama görünen odur ki boğulmak üzeresin şu an. Son çıkışı gösterdi tüm yaşayanlar, Mitra bile. Ama sen almadın, sen bilirsin.  
            Ve kendini kandırmışsındır o kadar. Eksik olanı hatırlattın sen ve insanlığa bi mesaj verdin. Başka türlü de verebilirdin. Ama senin çapın şimdilik bu kadarcık bir mesajla sınırlı. Normal, bunda bir beis yok. Hepimiz geçtik o yollardan. Yani herkes kendi çevrimini yaşar neticede. Karıştırdığın hikaye şu ki, ben bir lider değilim, öğretmen hiç değilim. Ama hepsini yaparım ve sen yap diyorsun. Son kalemiz orası ki hayır bunlar bitmiş şeyler. O yüzden sadece aynı yolun yolcusu olabiliriz, arkadaş, yoldaş olabiliriz. Yaşayan diyorumya boşuna demiyorum hiçbir lider yaşayan biri olamadı, hiçbir öğretmen yaşayan biri olamadı. Sen de aynı kefeye koymaya çalıştın, koyamazsın. Ya birlikte yaşarız ya da tanımam. O kadar. Ve tanımıyorum. Üstelik sen de yaşayan birisi olsan bile yine de tanımam. O benimle ilgili. Bir kere kırmak ne demek. Bir kere kıran her kere kırar. Bin kere söylenmiş ama sen yine de kırmışsın. Hayır, hayır. Ve yine hayır, hiç ümitlenmeyelim.
            Nasıl ki çeyrek yüzyıl birisini dolandırırsın ve görülmediğini sanarsın. Ama çeyrek yüzyılda ‘’hiç’’ vardır elinde. Yaşayanların gönlü  öyledir. Kuşunsarayı süresinde ne der, hatırlayalım ‘’yaşayanın yolunda yalan, dolan, düzenbazlık çalışmaz, akışı görmekle, akış olmak aynı şey değildir…akışın lafını edenlerden olmayın, akışın bizzat kendisi olanlardan olun… akışın lafını ederek yolu kirletenlerden olmayın…amin…’’. Biraz öteye geçelim şimdi. Kapı niye kilit tutmaz diye bir yaşayan düşünmez mi sandın. Daha ilk saniyesinde düşünür, nezaketle söyler üstelik. Hem de her defasında ama işte hastalık o kadar derin ki. Anlar mısın. Anlamazsın. Anlayamazsın. Ancak bir yaşayan olduğunda anlarsın ki, burası da gönül kapısı ve kendi işleri var. Yaşıyorsan da uzakta yaşa der ve geçer gönül. İma kayişe azute. Anlamsız şeyler tabi erken doğum halleri. Erken doğum suresinde ne der ‘’ben oldum diyenlerin güzel sözlerine aldanma…doğdum diyip gönül tahtına çamurlu ayaklarıyla girenleri iyi tanı, bir kere bile çamur bulaşmış tahtı da yak gitsin…amin’’
            Bir arkadaşımız evet yaşayan değil arkadaş demişti ki Taksim metro çıkışında siz çok erilsiniz. Ama o an elinde kocaman bir ‘’soyut penis’’ vardı. Bunu nasıl anlatırsın ona, o kadar zor yani. Solculardı, feministlerdi, çoklardı ve biz yalnızdık. Onun penisiyle çizdiği resim buydu ve tabi ki tüm penislerin çizdiği resim gibi yanlıştı. Penisle resim çizemezsin, resim için yağlıboya, pastel, karakalem bir sürü başka malzeme filan vardır sanırım. Bildiğim bişey değil yani. Müthiş ressamlar var, bi tanesini gördüm ben mesela. İlginç yani.
            Eleştirmiyorum şu kafeste yaşayanı. Onunla tanıştığımdan beri bir ve bütünüz, buna şükür. Onu tanımakla dünyaları tanımak aynı şeymiş meğer. Eğer onun uyarılarını yeterince okuyabilseydim belki bir sürü hataya düşmezdim. Kurmaya çalışırken kapının hep içeriden açıldığını söylediğinde ona inanmak istemedim örneğin. Kapıları içeriden açan faillerin resmini önüme koyduğunda kocaman siktir çektiğimi… Öyleya bazı faillerden bunu hiç beklemiyordum ki içlerinde yirmi beş yıldır tanıdığım sevdiğim bile vardı. İtiraz ediyordum hep ‘’hayır biz onunla aynı yoldayız, bir yanlışın var, hem seni yeni tanıdım’’ filan. ‘’Tabi..tabi..’’ diyerek kabuğuna çekildiğini hatırlıyorum. Her çekilişten sonra önüme bir resim bırakarak. Resimler muhtelif ama hepsi yalan makamında. Ben o makamı çalamıyorum ki, her makama uyarım da o makam niye var ki. O makam yansın yıkılsın diye dünyayı karşıma almıyor muyum. Tamam hataen ben de uğramışımdır belki ama bikaç notasına ve hop geriye, asla o makamdan bir şey çaldığımı duyan olmamıştır, olamaz. Yalan suresi ne der ‘’..herhangi bir yaşayanın o makamdan yürüdüğü görülmemiştir, yalanın adı geçtiyse o yaşayan değildir, ölüdür.. ölülerinizi gömün…amin’’   

            Yaşamak, yaşayan biri olmak ne kadar tehlikeli ve ne kadar güzel. Tanrının iki yüzü gibi. Ölüm ve yalan karşısında tehlikelidir yaşayanlar, kandırılamaz olduklarını görünüz lütfen. Nezaketleri güzellikleri başka, anlarsan çok güzellerdir, karıştırmayınız. Ama yalanla, dolanla yolu kirletemezsiniz. Anlamadınsa sor, ki eskiden yedi hakkın vardı. Şimdi yedi çarpı yedi hakkın var. Çünkü tüm çağların öğütüldüğü çağdayız. Hepsiyle hesaplaşmadan hesapsızlaşamazsın bunu bilir yaşayanlar. Ve sen de bir gün yaşamaya karar verirsen hesapsızlaşmışsın demektir. Yaşamanın sertifikası gibi, kişisel gelişim sertifikaları gibi düşünelim, ama bizim sertifikalar biraz sert. O yüzden duvarlara asamıyoruz, içeride taşıyoruz.   
Şimdi tüm kapılar kapandı mı, hayır. Kapanmaz. Çünkü tüm kapılar kapandığında bizim kapılar açılır, kural budur. Tüm kapılar kapanır, hepsini birer birer yaşarsın, dersini alırsın. Kalem olursun, yazarsın, söylersin ama en son yanarsın. Ondan sonra selam verirsin, alırlar mı, bilmiyorum dedimya. Hakikaten bilmiyorum. Dedimya en değerli kelime BİLMİYORUM’dur…
Bilmiyorum suresi ne der ‘’her ne bilirsen bil, sonuna kadar bilemezsin… akışın ulu kanunları bilmiyorum üzredir… uymayanlardan sakının, bilenlerden sakının… bilmiyorum diyebilenler ne güzeldir… amin’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile