neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler oluyordu. içinde yaşamaya başladığım canlımın bazı hazır yanıtları vardı ama ben kendi yolumda olduğum için onun hazır yanıtlarını pek umursamıyordum...
canlım üzerindeki tüm hakimiyeti ele aldıktan sonra yaşadıklarım benim için daha güvenilir bilgiler...
anladığım kadarıyla akıştaki
her bir oluş anını hafızamıza kaydediyoruz ve geçmiş oluyor. bir anlık resim gibi. bildiğimiz resimlerden farkı bunların enerji haritaları olması. olan olaya ait değiller bu resimler, o olayın enerji haritaları. zihin geçmiş diye bu enerji haritalarını anımsıyor. olayın resmi ise bundan sonra beliriyor. enerji haritasını çağıramayan zihin olayın figüratif yapısını da kuramıyor. olaydaki tüm detaylar, figürler, yüzler, sesler, renkler bu enerji haritasından sonra beliriyor. aynı enerji frekansı senin kişisel yolculuğunda başka bir resme dönüşüyor, benim yolculuğumda başka bir resme.
şu andan sonra ne olacağını ise bilmiyoruz. bu satırları okuduğun şimdi'den sonrası meçhul... olaya neden olan tüm etkenleri bilebildiğimiz hallerde bile sonuç yerine geçen olayı yine de bilemiyoruz. bu olayın geçmişi böyledir, şuradan gelir ve muhtemelen şuraya gider diye yorumlar yapabiliriz tabi....peki bilebilir miyiz, hayır... misal, bir ülkede neredeyse otuz yıldır tarih tıkanmış olsa da otuzbir olunca tarih değişebilir. o olayın o güne kadar yaşadığı her ne ise bundan sonra da aynen devam edeceği anlamına gelmiyor. ya da birbirini takip eden yüzyıllardan sonra ortaçağ bir gün bitmek zorunda kalmıştır. birikenler, bir gün daha öncekilere benzemeyen başka bir döngüye yol açar, tarihte ve bireyde... bir nevi kader değişmiş gibidir. an, bu sonsuz ihtimaller potansiyelinin içinden birine dönüşmesidir zamanın. an da zuhur bulur gerçek. kendini öyle belli eder enerji dalgaları, madde haline gelir o an için.
ama tüm bunları söylemeden önce unuttuğumuz bir konu var. o da şu ki, tüm bunların hepsi bu dilin sözdizimleri...yani bunların hepsi kelime ve gerçeği tam olarak ifade edemezler... bunu hatırladıktan sonra devam edelim...
bazı öngörüler, yaygın kanaatler olsa bile bir sonraki an hakkında hiç kimse bir şey söyleyemez. enerji dediğimiz şey, çok esnek bir mekansızlıktan mekana kavuşur, somutlanır ve bu an'a dönüşür...o an' da olan herşeyin ortaya çıkarttığı enerjilerin bir haritası olur. ve bu harita beynimizde dosyalanır. anımsamak, beynimizin o anın enerjisini görsel bir haritaya dönüştürmesi oluyor... bir gün, bu an'ı hatırlamak isteyince o an'a ait enerji haritası çıkar ortaya. o anda olan somut olayları hatırlamayız, önce o an'ın enerji haritası gelir...hemen sonrasında ise kişisel tarihe göre imajda hemen peşisıra gelir...amımsamış oluruz böylece...
beynin bu konuda yanılması imkansıza yakın. tabi ki yine de kesin konuşamayız. anlaması uzun sürmüş olsa her şey mümkün....
deneyim yaşamaya başladığından beri biriken enerji haritalarını düşünelim...ki belki de sayısız... kişisel tarihimizde biriktirdiğimiz bu haritalar yedi nesil boyunca etkili olabiliyor... gerçek hayatta hiç görme ihtimalimizin olmadığı yüzler, yerler ya da olaylar yedi nesil önce yaşayan bir atanın enerji haritası olarak bizde imaja dönüşebilir...çoğunlukla rüyada, ya da dalıp gittiğimiz bir an'da... (sahi dalıp gittiğimiz o an neredeyizdir)...
insanda ve dünyada yedi çakra bulunuyor... bu çakraların her biri de kendi içinde yedi katmanlı bir yapıya sahip... her bir çakra bir döngüyü özetler...her döngü yani çevrim ise belli bir başlangıç noktasına, belli bir frekansa ve belli bir ritme sahip... (enerji/madde/canlılık/komün/sınııflı toplum/insanlaşma) her bir çevrimin ritmi bu güne doğru geldikçe artar, frekansı yükselir... her çevrime ait enerji haritasi işte tüm bu etkenlerle yoğrularak var oluyor...çevrimlerin biri diğerine bir başlangıç noktası armağan eder...tüm bu çevrimlerin toplamı varlık alanını oluşturuyor...hepsine birden 'büyük akış' diyoruz, işte bu büyük akış varlık sahasını oluşturur...bunların derleşik halde bulunduğu durum ise birlik, tevhit alanı oluyor...eski bilgi ile taç çakrasının yeri, ki orada geçmiş çakraların hepsi derleşik, dolanık halde bulunuyor...
diğer yandın doğal çevrimler (enerji,madde,canlılık) diyafram kasına kadarki üç çakraya karşılık gelir... diyaframın üzerindeki diğer üç çakra ise toplumsal çevrimlerin karşılığıdır... işte tepe çakrası tüm bu çakraların özetidir, orada hepsi bulunur, ama hepsinden ayrıdır...hepsini ifade eder, ama hiç birini de ifade etmez...akışın birliği ile bunu anlıyoruz... doğal ve toplumsal çevrimler o yüzden tam bir birlik ve uyum içinde ilerlerler...insan beynini bu ilerleyiş var ediyor, var ederken de her bir çevrim kendi mirasını insan beynine yazıp geçiyor...önce doğa mirası hayvan beyni ki bilinçaltını miras bırakmış...daha sonra ise toplumsal çevrimlerin yarattığı insan beyni ki bilincin sahibi...bilinç ve bilinçaltının birliği ve zıtlığının derin anlamı bu oluyor işte...
eski çevrimlerin tüm birikimi, ki bu birikimin içinde bilgi ve her şey var, yeni çevrime hizmet etmek üzere sıraya girmeleri bu yüzdenmiş...sınıflı toplum çevrimi her şeyiyle ölürken önümüzde tüm ihtişamıyla yeni bir yol açılmaya başlıyordu... işte tam bu noktada ya sınıflı toplum makinasıyla birlikte ölmek ya da yeni çevrimle birlikte yaşamak vardı....tüm çevrimlerin başanlıç noktasında aynı tereddüt yaşanmamışmıydı... bismillah denmemiş miydi...
tüm bunların kişi varlığımla ilgisini anladığımda geceler boyu terledim, ölümler aradım dişime göre...ta ki içinde yaşamaya başladığım canlımı buluncaya kadar...sonrası mı...sonrası sen sağ ben selamet...
mekanik zamanla bismillahın dördüncü yılı,
kirli kabile cangılından adalı ringo...
Diyosun...
YanıtlaSil