şiddet artık bu çağda kullananı vurur... doğadan
çıktığımızdan beri insanlaşma sürecimiz devam ediyor ve ulaştığı düzey burası, yani şiddet istemeyen bir düzey... şiddet, sınıflı toplumun
kullandığı eski püskü hurda bir yöntem... ve bunu artık aşmak
zorundayız... geldiğimiz nokta burasıdır... bunu en çok da yeni
kuşaklar hissediyor...
insana, her ne yapıyorsan yap, ama şiddete başvurma demek zorundayız... ne kadar haklı olsak da ne kadar ölüm saçılsa da üzerimize, bunu bu kadar net ifade etmeliyiz...
insana, her ne yapıyorsan yap, ama şiddete başvurma demek zorundayız... ne kadar haklı olsak da ne kadar ölüm saçılsa da üzerimize, bunu bu kadar net ifade etmeliyiz...
devlet, kendisini insanlığın karşısına düşman olarak konumlandırmış bir savaş makinası... bu savaş makinasını olabilecek en geniş insan kitlesiyle hareketsiz bırakabiliriz... devlet denen bu örgüte ve elemanlarına karşı en etkili yol budur... şiddeti reddeden tutumun uzun vadede dostu da düşmanı da kazanan etkileri olur... devlet ve elemanları tek taraflı şiddeti uzun vadede sürdüremez... şiddet içermeyen bir çizgiye gelmesi uzun sürebilir ama varlığının meşruiyeti için tek şansı da bu... onun geleceği bu ve
benzeri gidişat kanunlarını okuyabilme becerisine bağlı... kullandığı yöntemin aynısını kullanıyor olmak yöntemin meşru olduğunun düşünülmesine neden olacaktır... hem devlet hem elemanlarına aynı yöntemle yanıt vermek yöntemi aklar sadece... psikolojik ve daha derin ifadesi ile insanlaşma düzeyimizle onu
hareketsizleştirmeye çalışmalıyız... kitlesel ve meşru çizgide kalarak kuşatmak onun bu teknik gücünü etkisizleştirir...
sınıflı toplum denen bu toplum biçiminin organize etmeyi
başardığı bir devlet aygıtı var karşımızda... bu
aygıtın kullandığı yöntemi kullanmak aygıtın kültürünü
kabul etmek demektir... oysa biz sevgi dolu bir dünya istemiyor
muyuz... bu kadar açık değil mi bizim mesajımız ve var oluş
amacımız... o halde onun bu kültürünü aşmış bir noktada
olduğumuzu söylüyorsak buna uygun davranmalıyız... yani onun
kültürünü de aşan bir kültürü bizzat ve hemen hayata
geçirmeliyiz... şiddeti kişisel ilişkilerimizden tutun da en uzak
ilişkilerimize kadar bir yöntem olarak kullanmamalıyız...
devlet ve elemanlarının saldırısını uzaklaştırmaya çalışmalıyız
sadece... örneğin saldırı varsa barikat kurmalı ama örneğin taş ya
da başka bir şey atmamalı... bu tarzı eğer kural haline getirebilirsek bu konudaki tutarlılığımız herkesçe bilinirse hiçbir şiddet olayından sorumlu tutulamayız... dolayısıyla tüm provakasyonları da boşa çıkarmış oluruz, daha en başından... yani kimse bizi birini öldürmekle suçlayamaz artık, tüm vicdani ve hukuki yargılamalardan alnımızın akıyla da çıkmış oluruz...
insanlaşma sürecine bizden önce hizmet etmiş tüm ermişler, dervişler, bilgeler, filozoflar, peygamberler, filozoflar, bilim adamları zaten bizim yerimize de öldüler, hapislerde yattılar, yakıldılar vs... onlar bizim yerimize ve üstelik bizim için inanılmaz acılara katlandılar zaten... artık bizim ölmemiz ya da öldürmemiz gerekmez, bunu aşmak zorundayız...
insanlaşma sürecine bizden önce hizmet etmiş tüm ermişler, dervişler, bilgeler, filozoflar, peygamberler, filozoflar, bilim adamları zaten bizim yerimize de öldüler, hapislerde yattılar, yakıldılar vs... onlar bizim yerimize ve üstelik bizim için inanılmaz acılara katlandılar zaten... artık bizim ölmemiz ya da öldürmemiz gerekmez, bunu aşmak zorundayız...
ama yine de şiddete zorlanacağımız
aşikar.... tarihte sınıfsal yada başka nitelikli çatışmalarda
zor kullanıldı ama artık sınıf savaşını da aşan onu da
tarihe gömebilecek yeni bir toplum biçiminin arifesindeyiz... toplumsal çevrimin yeni bir aşamasındayız... yeni bir toplumsal
çevrimin eşiğindeyiz... kutsal kitapların cennet dediği,
başkalarının modern komün dediği, insanlaşma
çağına girmiş bulunuyoruz aslında... bunu
yaşayarak göreceğiz tabi....
yedi bin yıldır devam eden sınıflı
toplum biçiminin sonundayız ve yeni bir toplum biçimi insanlığın
kapısını çalıyor... hem de bağıra çağıra.... sınıflı toplum denen bu deliliğin doğayı ve insanı
mahvetmesine gün geçtikçe daha fazla insan uyanıyor... belli bir kritik çoğunluk bunun saçmalıktan
ibaret bir toplum yapısı olduğunu kavrayıncaya kadar bu gidişatı
gören insanlar elbetteki ellerinden geleni yaparlar... insan bu sorumluluğunu tarih boyunca yerine getirmeyi becerebilmiştir, çok şükür... bugün de o sorumluluktan ötürü genç nesillerimizle beraber kadınlarımız meydanları zaptediyor... din, dil, etnik farklılıkları tolere etmeye çalışıyor, üretim-tüketim sarmalından çıkmaya çalışıyor... yani sınıflı toplumu aşabilmek için minik antrenmanlar yapıyor... ve şiddet kültürünü de başarabildiği oranda hayatından çıkarması gerektiğini fark ediyor...
ama asıl mesele
şu ki bu bilgiye ulaşmak başka bir şey, bu bilgiye uyum sağlamak başka bir şey... işte bu uyum konusunu halledebildiğimiz oranda
yeni çağın ortaya çıkış ritmini de arttırıyoruz
demektir... yani kolay gelsin hepimize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder