27 Ekim 2018

Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ



İnsanlaşma ve kutsallık aynı başlangıç noktasına sahipler. İnsanın, farkındalık sahibi bilinçli varlık haline gelmesiyle kutsal olanı keşfetmesi aynı ihtiyaçtan dolayı olur.Türünü devam ettirme ve yaşamak için ihtiyaç duyduklarını bir yaşam biçimi olarak organize etmesiyle ilgilidir konu. İnsan türü, yaşam biçimi sürdürülemez hale geldiğinde sürdürülemez olanın yerine yeni bir hayat tarzı geliştirir. Bu onun insan olma dinamikleriyle ilgilidir diyebiliriz. Ya da antik çevrimin ifadesiyle fıtratında vardır. İnsan geliştirdiği bu yeni hayat tarzını sarıp sarmalayan bir dolu kutsallık geliştirir. Ve onu koruma altına alır. Nesilden nesile iletir ve nesiller boyunca bu kural ve yasaklar belki de bir milyon yıl boyunca, yeni araştırmalara göre daha da uzun sürebilecek bir süre önce insan hayatına girer.

Kutsallık, ilk kez totemlerle çıkar karşımıza. Totemlerle yeryüzünde başlayan yolculuğu daha sonra göklere çıkar ve orada uzunca bir süre kalır. Ne zaman ki bilimsel yöntem yerleşmeye başlar kutsallığın zihinlerde yerleşmiş kalıpları yavaş yavaş çatlamaya başlar. Bu çatlaklar büyür ve nihayet ateizm ve civarındaki yaklaşımların adı olur. Son beşyüz yıldır böyle devam ediyor. Fakat geldiğimiz noktada aynı kutsallığın hamaset yüklü kalıpları gibi bilimin de benzer hamasetlerle insanlığı belli çıkar çevrelerinin arzularına göre şekillendirme çapsızlığı ortaya çıktı. Kutsallığın kendi çelişkileri bir yana bilimin ona yaklaşımında da belli çıkar saikleriyle hareket ederken kutsallığın insan ruhunu besleyen taraflarını yok saydığını gördük. Daha ötesi kendi yok etmeye çalıştığı kutsallığa göndermeler yapmak zorunda kalışına tanık olduk. Bilime kaynak sağlayan çevrelerin insanlığın genel durumunu umursamadığını gördük. Eğitimden sağlığa, üretimden tekniğe, beslenmeden barınmaya kadar bilim ve bilimciler bu çıkar çevrelerinin sözünün dışına çıkıp bilimsel namusla hareket edemiyorlardı. Bilimin kutsallığa saldırmasının altında yatan tek şey gerçeğe ulaşma arzusundan öteye paraya uzanma arzusu taşıyanların hizmetinde oldukların gördük. Ancak bilimin ve bilimcilerin kutsallığa bu derece kör saldırıları ne kutsallığı yok edebildi ne de bilimin değeri artmış oldu. Bilim şu haliyle belli çıkar çevrelerine hizmet ediyor. Bu gerçeği yine de tartışmak isteyen bilimciler öncelikle nereden ödenek, maaş vs aldıklarına bakmalılar. Bilimin bu zavallı haliyle bu tür gerçeklerin altından kalkması mümkün değil.
 İbrahim Peygamber tanrının tekliğini veya Allah'ın birliğini vahiyle keşfetmesiyle son şeklini alır. Bu tür bir kutsallık onun en soyut halidir. Musa ve İsa Peygamberin ortaya koyduğu hayat tarzı ve ona ait inanç sistemi, Muhammet Peygamberle son şeklini alır. Kutsallığın en soyut zirvesidir burası. Kutsallık çevrimi ve onun içindeki çok ona ait her türden bilgi birikimi üzerine özellikle son yıllarda kapsamlı araştırmalar ve tonlarca bilgi birikmiş durumda. Din tarihçileri, ihahiyatçılar, bilim insanları ve özgün araştIrmacıların çabaları bu alanda yeni belge ve bilgileri peşpeşe sıralıyorlar. Konumuz, kutsallık ve kutsallık dolayısıyla insanın yolculuğu. Yolculuk neden ve nasıl başlamıştı? Hangi aşamalardan geçerek günümüze gelmişti? İnsan kutsallığa neden ihtiyaç duymuştu, inanç ve din neden vardı? Bunlar toplumlar için ya da bireyler için ne ifade eder? Kutsallığın geleceği ne veya geleceğin kutsallığı nasıl olur? Soyut bir tanrı ya da melekler var mı ya da neyi sembolize ediyorlar? Cennet, cehennem, ruh, cin, melek, şeytan ve daha birçok kavram ve bu kavramların günlük yaşamla ne tür bir ilgisi var? Daha ötesi tüm bu kavramsal çerçevenin kendisi ile yaşadığımız şu somut hayat arasında bir örüntü var mı? Varsa bu örüntüyü nasıl açıklamalı? Bunlar fantastık kurgular mı, yoksa insan olma yolculuğunda bize eşlik etmiş değerler mi? Eğer böyleyle bunu nasıl yaptılar ve kişisel olarak bunlarla aramdaki ilişkiyi nasıl belirleyebilirim? Sorular uzar gider. Tüm bu soruların kutsallık içinden verilen yanıtları olduğu gibi kutsallığı aştığını iddia eden bilim tarafından verilmiş yanıtları da var. Kutsallık ortaya çıktığı çevrimin diliyle kendisini ifade eder. O çağın yaşam biçimine aittir çünkü. Kabile şamanı kendi kabilesinin totemlerini evrenin yaratıcısı ve koruyucusu olduğuna inanır ve tüm sorunların çözümü için ona baş vurur. Sümer'de Anu, Yunan'da Zeus' un kanunları geçerlidir. Bir Budist Budha'yı, hırıstiyan birisi İncil''i kılavuz edinir kendisine. Ya da bir müslümanın kılavuzu Kuran'dır. Bilimin konuya yaklaşımı ise daha başkadır. O yeni bir çağın ya da çevrimin mantığıyla yaklaşır konuya. Ona göre gökyüzünde yaşayan  bir tanrı olmadığı gibi, soyut bir tanrı da yoktur. Fakat yine aynı bilim, insan genomunda adına ''din geni'' dediği bir genin bulunduğunu ispatlıyor. Adına ne derseniz deyin hiç bir şeye inanmayan insanlarda bile bulunan bu gen nasıl ortaya  çıkmıştı? Birşeylere inanma eğilimiyle bu genin ilgisi olsa bile bu kadar basit açıklanabilir mi? Konu basit bir şekilde genetikle ya da kültürel gelişmeyle açıklanamayacak derinliğe ulaşıyor. Bu derinliklerde dolaşmak için önyargılarımızla yüzleşme cesaretimizin olması şart. Aksi halde her neye inanıyorsak ona şuursuz bir şekilde inanmaya devam eder dururuz. Bu bilim için de geçerli bir tehlike. Nesnel olarak bir tanrının olmadığını söylemesine rağmen örneğin, tanrıya ya da bir dine inancı olmayan insanların bir şeylere inanma ihtiyacını açıklayamaz. Evrenin ve zamanın büyük patlama ile açılıp yoluna devam ettiğini bilimsel yöntemlerle bilen, öğrenen akademisyen aynı zamanda 'yüce yaratıcıya dua eder'. Bilim, soyut bir tanrının olmadığını, dolayısıyla evreni ve hayatı yaratmasının mümkün olmadığını, bunların bilimsel yöntemlerle açıklanabilir süreçler olduğunu söyler. Gerçekten de bilim kendi yöntemiyle tüm bu süreçlere dair somut kanıtlar ortaya koyar. Öte yandan kutsal bir yaratıcının tüm bu süreçlere hakim olduğu inancını merkeze koyarak evreni ve hayatı açıklayanlar ise son yıllarda bilimin ortaya koyduğu gerçekleri reddetmek yerine bunların tanrının yöntemleri olduğunu söylerler. Örneğin büyük patlamayı başlatan ve devam ettirenin tanrı olduğunu ya da tanrının  canlılar üzerindeki hakimiyetini doğal seçilimle yürüttüğünü söylerler. Aynı hayat üzerine birbirine bu kadar zıt yorumların yapılıyor olması ilginçtir. Örneğin köpeğimiz Kenny'yi tanrı mı yarattı, yoksa 3,8 milyon yıl önce ortaya çıkan ilk DNA'dan doğal seçilim yoluyla mı evrimleşti. Bu kadar sade bir soruya verilen yanıtların birbirine uzaklığı bir yana, her iki yanıt da son derece yetersizliklerle doludur. Oysa aynı dünyayı yorumlarlar. Totemlerle başlayan kutsallık örüntüsü İbrahim Peygamberle birlikte tek tanrı inancına ulaşır. Avcı, toplayıcı ilkel insanlardan, tarım ve yerleşik hayata geçen insanlara, Sümer kent devletlerinden, imparatorluklara ve sonrasındaki modern çevrime kadar her bir çağın temel dünya görüşü birbirinden çok farklıdır. Türklerin Gök Tengrisi ile Yehova ya da Allah arasındaki farklılık gibi. Günümüzde bile yaşayan yüzlerce çok tanrılı inanç biçiminden, kitabı olan ya da olmayan tek tanrılı inanışlara kadar tüm kutsallık biçimleri birbirinden çok farklıdır, fakat hepsi de aynı temellere uyar. Aynı temellerden başlayan yolculukları  tek bir kutsallık çevriminin yasalarına uyarak insan beynine ve ruhuna nüfuz eder.
Çevrim, benzer özellik gösteren bir dizi olaylar bütünüdür. Aynı başlangıç noktasına sahip olmalarından dolayı bu olaylar arasında örüntüler oluşur. Aralarında belli bir motifsel benzerlik olan bir çok hareket, uzay zamanda çevrimler yaparak ilerler. Belli bir yer, zaman ya da koşuldayken bir başka yer, zaman ya da koşula doğru evrilir. Hareketin bu evrimi doğrusal olmayıp, döngüsel karaktere sahiptir. Doğada çevrimlerle ilerlemeyen hiçbir şey yoktur. Her şey bir döngünün içinde hareket eder. Bu döngüler kısır olmayıp her biri bir diğerine kaynaklık eden hareket bütünlüğüdür. Bütünlük arzeden bu olayların altında ise onları besleyen, dinamizm kazandıran parçacıklar bulunur. Fiziksel, biyolojik ya da tarihsel koşullar, kişi etkisi, karşıt güçlerin durumu ve daha sayamayacağımız her olay özelinde değişebilecek türden parçacıklardır bunlar. Hareketin bir bütün olarak kaderini belirleyen ise alt parçacıkların etkinliğidir.
Doğal ve toplumsal olayların her biri önceki çevrimin içinden çıkar, onun tüm birikimini kapsar. Öncekine benzerlikleri olsa bile ondan farklı bir nitelik kazanır. Bu ilerleyişte hiçbir çevrim ya da ona ait hiçbir alt paçacık yok olmaz, yeni çevrim tarafından kapsanır. İşte bu çevrimler bildiğimiz ya da henüz keşfedemediğimiz yasalarla ilerler. Bunlara çevrim yasaları diyoruz. Evrene ve içindeki her parçacığa sirayet etmiş genetik kodlar gibi çalışan bu kurallara çevrim yasaları diyoruz. Yasalar çalıştıkça aynen genetik kodlar gibi birbirini doğuran döngüler oluştururlar. Anne karnındaki ilk halimizden ölünceye kadar nasıl ki aynı genetik ve kültürel anı yaşamadıysak, doğada ve toplumda da aynı çevrim bir daha yaşanmaz. Fakat bir önceki çevrimin içinden çıktığı için hem yenidir hem de öncekinin bilgisiyle yüklüdür. Ya da tam tersine o bilgi yoktur. El becerilerimi kullanmam gereken zamanlarda bana hazır oyuncak alınmışsa eğer bıçakla kavanoz açarken elimi kesmem kimseyi şaşırtmamalı. Oysa şaşırız, neden basit bir şeyi yapamadı diye, çünkü çocukken kendi oyuncağımı yapamadım ve bir şeyleri kullanmayı öğrenmedim. Yani bir önceki çevrimin bilgisi yok. Yani yaşım kaç olursa olsun çivi çakamayabilirim. Ancak kendimi ve tüm çevrimlerin akışını tanıyabilirsem belki işlerin bu yasalarla yürüdüğünü anlayıp onlara uyum sağlar ve gerçekten var olabilirim.  Tüm evrensel hareketin en azından gözleyebildiğiz kısmıyla konuşacak olursak, yani büyük resme bakarsak eğer en genel anlamıyla enerji, madde ve canlılık olarak üç büyük doğal çevrim ve ilkel komün, sınıflı toplum ve nihayet içine girdiğimiz insanlaşma diyebileceğimiz büyük döngülerden bahsediyoruz. Bu çalışmadaki konumuz ise özel olarak kutsallığın kendisi oluyor. Tüm bu büyük çağlar boyunca hangi özlere ve biçimlere uğradı acaba. Bunları bütüncül yaklaşımın olanaklarıyla yeniden yorumluyoruz. Kutsal olanın ortaya çıkışı ve onun büyük serüvenini çevrim bilgisiyle yorumlamaya çalışıyoruz. Elbette bu çalışma belli bir açıdan bir ilk deneme sayılabilir. Fakat diğer yandan bizden öncekilerin birikimi olmadan bütüncül bakışaçısına ulaşmak mümkün olamazdı. Fakat ancak günümüzde fark edebildiğimiz bazı gerçekler var ve insan algısı artık bunları yeniden ele alıp yeni bir düzeye çıkarmak istiyor. Çünkü insanoğlu yeni bir çağın eşiğinde. Eşikten geçemeyebilir mi, evet geçemeyebilir, fakat insan o kadar da aptal bir yaratık değil. Kendi türünün daha önce karşılaştığı tüm krizlerinden çıktı. Yani bu konuda belli bir antrenmana sahip bir tür. Belli bir yaşam biçimi organize ediyor, organize ettiği bu yaşam biçimi belli bir zaman sonra tıkanıyor ve işte tam da o naktada tür için bir ölüm kalım savaşı başlıyor. İşte insan tüm bu krizlerden çıkmayı bildi ve yeni çağa da bu alışkanlığını taşır. Çünkü çevrimler böyle ilerler, aslında o bilgi onda var ve saati geldiğinde o bilgi aktive olur.
Bizim tüm çalışmalarımız belki biraz da böyle değerlendirilebilir. Bugün evrenin ve insanın tarihini daha geniş bir pencereden okuma şansımız var. O halde neden aynı dünya hakkında o kadar ''ayrı şeyler nasıl konuşulmaz'' ona bakalım. Bu öncelikle insanlığın biriktirdiği bilginin ne anlama geldiğine dair bir bakışaçısını gerektirir. İşte bütüncül yaklaşım bize bu açıdan yeni enstrümanlar sunar. Böylece bütüncül bakışaçısının sunduğu yeni enstrümanlarla tarihin müziğini yeniden yapma cesareti buluyoruz.
Her çevrimin kendine özgü temel nitelikleri vardır. Her çevrimdeki temel etkenler bir sonrakinde yok olmaz sadece onun kapsama alanına girerler. Enerji çevriminin dört temel enerjisi vardır. Kütle çekim, elektromanyetizma, zayif nükleer ve güçlü nükleer kuvvettir bunlar. Aynı şekilde örneğin canlılık çevriminde temel yapı taşı olan hücrenin genetik kodlarla çalıştığını ve bu kodlardaki dört temel nitelik olduğunu görüyoruz. Bunlar genetik kodlamanın dört temel niteliği Adenin, Timin, Guanin, Sitozin. İnsan toplumu da belli bir uzay zamanda, belli yol, yöntem ve teknikleri kullanarak ve bunların bilgi hafızasın yaratarak var olur. Dikkat ederseniz temelde dörtlü bir kategoriden bahsetmiş olduk. İnsan, uzam, teknik ve bilgidir bunlar. Büyük çevrimlerin bu dörtlü yapısıyla tek tanrılı dinlerin özellikle Allah sisteminin dört büyük meleğinin olması sadece tesadüf müdür? Bize göre tesadüf olmadığı gibi tüm bu sistemi açıklayan sembolik dildir. İnsan toplumunu oluşturan bu dörtlünün birlikteliği olur. Bu dörtlü üç milyon ve belki de daha uzun bir zaman önce bir araya gelmeye ve komünü oluşturmaya başlar. Komün bu etkilerle hayvanlar aleminden ayrılır ve işte tam o noktada anatomik evrimi de durur. Yani artık H.Homo Sapiens olur. Avcılık ve toplayıcılık komünü elli bin yıl belki de daha uzun bir süre yaşatır. Bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesiyle yani tarımla birlikte yerleşik hayat başlar. İşte komün tam da bu zamanlarda özel mülkiyetle tanışır. Sınır denilen kavram ortaya çıkar ve komün parçalanmaya başlar. Zengin, yoksul, yöneten, yönetilen ve daha birçok ayrımla komün param parça olur. Tarımın sembolü yılanın uzattığı özel mülkiyet elmasını yemesiyle komün cennetten kovulur. Cennetten kovulduktan sonra yani özel mülkiyetin ilk çıktığı zamandan beri komün parçalanmaya devam ediyor. Tüm antik tarih boyunca ve modern zamanlarda da devam eder bu parçalanma. Günümüzde bu parçalanma bireye kadar gelmiş bulunuyor. Yani komün tüm sınıflı toplum tarihi boyunca parçalanmış oluyor böylelikle. İlkel komünün içine girdiği bu yeni çevrim tarafından malzeme haline getirildiğini söyleyebiliriz. Komünün kendisi böylelikle tarihe gömülür fakat bıraktığı miras yok olmaz, her yeni nesilde ortaya çıkar. Her insanın yaşadığı çocukluk ve ergenlikteki halleriyle ilkel komün insanı barbarlar arasındaki paralelliği fark etmişizdir. Ergenlik çağını yaşayan birinin barbarla olan yakınlığı tesadüf olmayıp insanın tüm çevrimlerin mirasını üzerinde taşımasından dolayıdır. Her birey, doğa ve toplumun mirasıyla yüklüdür. Anne karnındaki tek hücre halinden itibaren bu miraslar çevrimlerin sırasıyla etkin hale gelir. Barbarların yerleşik tarım kentleriyle savaşmasıyla, ergen bireyin ebeveynleriyle kavgası o yüzden bu kadar birbirine benzer. Ya da önce konuşmayı sonra yazmayı öğrenmesiyle insanlığın tarihinde de bunların aynı sıralamayla gelişmiş olması tesadüf değildir. Tamamen çevrimlerin mirasının kendi sırasıyla bireyde etkinleşmesiyle ilgilidir. Çevrim yasalarının bu tarz çalışması biraz şaşırtıcı gelebilir fakat her türden gerçeğin bu yasaları doğruladığını görünce şaşırmamaya başlarsınız. İşte bu noktadan itibaren yeni bir bakışaçısı kazanırsınız ve belki de yeni bir tinselliğin kapıları aralanır. Ve orada tüm kutsalları inkar etmeden ancak ne oldukları ve nereden geldiklerini bilerek bir ilişki kurarsınız. Ya da kurmazsınız ve bunun ne demek olduğunu bilirsiniz. Fakat her iki durumda yeni bir düzeye işaret eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile