
Aşk bir kavuşmadır. Hele bir insana yönelmişse karşıda yankı bulup bulmadığı ne kadar bulduğu merak edilir, düşünülür. Acı veriyor olması bu yüzdendir. İnsan ruhundaki bu patlamaların karşıda yankı bulup bulamaması ifade yollarının açık olması halinde bu ifadelerin biçimi değil ama altındaki içtenliğin samimiyetin gücüne bağlıdır.
Aşk , en çok bastırıldığı noktada patlama yapar. Doğa, sanat veya insan... Baskılanmış her hangi bir alana akar. Ama orada kalmaz . Çünkü insan esasında bir bütündür. Aşk, tarihin, hayatın bireyi parçalayan, hırpalayan gidişine karşı yine de bir denge kurma çığlığıdır.
Bu çığlık yöneldiği özne tarafından duyulur da birlik bütünlük ya da tevhid zuhur ederse hem kendisini geliştirir hem de öznelerini. Güncel ve sorunsal olan da bu patlama içinde yer alır ve zaman zaman aşkın önüne geçer . Aşkı söndürmeye baskı altına almaya öldürmeye kadar varır . Aşkın gücü onları aşabildiği ölçüde hayatı güzelleştir.
İki kişi arasında yaşanan aşk ne kadar güçlüyse, güncel ve sorunsal alan aşkın önünde adeta eğilir veya yaşamın içinde o aşk kendine yer açar. Bu konuda öznelerini bile şaşırtacak kadar yaratıcı olur. Her aşkta bu farklı olur. Ama yenilmiş, kısa süren, yanlış ve benzeri deyimlerle anlatılan aşklarda bu tersine bir etki yaratır.
Bu çığlık yöneldiği özne tarafından duyulur da birlik bütünlük ya da tevhid zuhur ederse hem kendisini geliştirir hem de öznelerini. Güncel ve sorunsal olan da bu patlama içinde yer alır ve zaman zaman aşkın önüne geçer . Aşkı söndürmeye baskı altına almaya öldürmeye kadar varır . Aşkın gücü onları aşabildiği ölçüde hayatı güzelleştir.
İki kişi arasında yaşanan aşk ne kadar güçlüyse, güncel ve sorunsal alan aşkın önünde adeta eğilir veya yaşamın içinde o aşk kendine yer açar. Bu konuda öznelerini bile şaşırtacak kadar yaratıcı olur. Her aşkta bu farklı olur. Ama yenilmiş, kısa süren, yanlış ve benzeri deyimlerle anlatılan aşklarda bu tersine bir etki yaratır.
Her gerçek aşk toplumda bir yer edinmek isteğiyle yüklüdür. Bu yer edinme uğraşına toplum genellikle karşı koyar. Toplum her yeni durumda olduğu gibi yeni bir aşka da karşı koyar. İşte bu yüzden aşkın tarafları aşkı normalize ettikleri oranda toplumsal alanda kendilerine bir yer bulabilirler. Yani aşkı normalize ettikçe büyüme şansı artar.
Aşk büyüdükçe insanın içinde yeni yaratıcılıklara sebep olur. Aşk, ortaya çıktığı toplumla savaştıkça ve kendine yer buldukça toplumu da geliştiren sonuçlar doğurur. Kabul edilmesi zor gibi görünse de çevrimin böyle bir mekanizması vardır. Çevrim kendisini geliştiren bir tohum olarak aşka bağlıdır. Aşkla yeniler kendisini.
Aşk büyüdükçe insanın içinde yeni yaratıcılıklara sebep olur. Aşk, ortaya çıktığı toplumla savaştıkça ve kendine yer buldukça toplumu da geliştiren sonuçlar doğurur. Kabul edilmesi zor gibi görünse de çevrimin böyle bir mekanizması vardır. Çevrim kendisini geliştiren bir tohum olarak aşka bağlıdır. Aşkla yeniler kendisini.
Aşkın yapısı gereği kavuşması da ayrışması da şiddetli mutluluk ve üzüntülerle olur. Yaratıcılıkların kaynağı olarak aşkın gösterilmesi bu yüzdendir. Aşk gelişirken , kopuşurken , sönerken çok çeşitli yeteneklerimizi canlandırıp geliştirir.
Aşkla yaşanan cinsellik ise bambaşkadır. Tüm beyni ve sinir sistemini yeniler. Aşksız cinsellikte ise bu yenilenme olmaz, tersine sinir sistemini geriye götürür. Bu yüzden hayatın garantisi olan kadınlar bu konuda da doğru tutumu alırlar. Onlarda aşksız cinsellik eğilimi erkeğe göre daha azdır. Zaman zaman toplumların çöküş zamanlarında kadınlarda da bu eğilim artsa bile tüm toplumsal çevrim tarihinde kadın her zaman aşkla yaşanan cinselliği tercih eden taraf olagelmiştir.
Cinsellik ise hiçbir zaman tek başına bulunmaz ve yaşanmaz. Bazı yaklaşımlar bu yüzden bütünüyle çökmüştür denebilir. O’na göre cinsellik üremenin sadece hayvanlaştırılmış bir ifadesidir . Oysa üreme bütünüyle insanlaşmıştır ve aşkla el ele olmadan artık bir hiçtir. Örneğin Avrupa’nın nüfusu yaşlanmaktadır, sebebi ise üremenin olmaması değil, aşksız bir üremenin artık istenmemesidir. Elbette buradaki istememek hali bilinçaltıyla istememektir. Dolayısıyla asıl sorun aşk üretememektir.
Aşk yıkar ve olgunlaştırır. Aşk kavuşma anında olsun ayrışma anında olsun muazzam bir enerjiyle yaratmaya ve yıkmaya kaynaklık eder. Bu yüzden aşk , bireyin olgunlaşmaya başladığı yer ve zamanda ortaya çıkar. Hazır olmayan için aşkın saati gelmemiştir. Ortaya çıktığı yer ve zamanda bireyi olgunlaştırıp geliştirir . Çünkü o anlarda birey kendisi ve bir başkasıyla dolu dolu ilgilenmiş olur. Bir kişiyle bile dolu dolu ilgilenen aslında bütün evrenin sırlarıyla ilgileniyor demektir. Kişi tüm evrenin minik bir özetidir, elbette muazzam bir özetidir.
Aşkın da bir tarihsel gelişimi var.Bireyin gelişmediği yerde bilinen güzel aşklardan söz etmek imkansızdır . Aşk gelişkin bireylerin toplumunda yaratıcı güzellikte olmuş, geri bireylerden oluşan toplumlarda ise tatsızlaşmış, sönmüş , cinsel bir araç haline gelmiştir .Toplumsal yasaklar arttıkça aşk yaşanamaz bir baskı ortamına girdikçe efsanevi aşklar doğup yayılır . Özgür ruhlu gelişmiş bireyler ise bu yasaklara pek aldırmazlar. İşte güçlü, efsanevi aşkları yaratanlar bu özgür ruhlu bireylerdir. Aşkın insan belleğinden kovulması, bir araç haline getirilmesi ise belli tarihsel dönemlerde daha yoğun yaşanmış bir gerçektir. Günümüz buna en son ve en yaygın örnektir .
Temiz aşklar da vardır,ama... En ilk ve temiz aşklar gençlikte veya yaşlansa bile yaşayamadığı için (bu açıdan) genç kalmış ruhlarda yaşanabilir . Bunun dışındaki aşklarda hesap, çıkar ve bencillik kol gezer . Artık bu aşk değil kişi çıkarlarının aşkı kullanarak basamak atlayışı söz konusudur. En temiz aşklar bile bu bataklıkta boğulmaya yüz tutar .(örnek,günümüz) Tek istisnası ise kişiliklerin denk olgunlukta ya da güçte olması halidir. Bilgi, birikim, duyarlılık düzeyi, duygu ve düşünce derinliği gibi birçok etkenin kişiliklerdeki yansıması az çok denk olmalıdır. Eşit olmasa bile iki insan arasında uçurum olmamalıdır. Aşk ne kadar ateşli başlarsa başlasın kişilikler arasında bir uyum ve denklik kurulamazsa sonu hüsran olur.
Kadının ezilip güçsüzleştirildiği, bastırıldığı, erkeğin ve erkekliğin kışkırtıldığı toplumlarda gerçek aşklar da yaşanmaz . Sayısız örnek hep bunun üzerinedir . Kişilikli olmanın insanlaşmanın bilinçli olmanın kimse önüne geçemeyecekse gerçek aşkın da önüne kimse geçemez . Kadın ve erkek uyumlu, denk kişilikler haline geldikçe gerçek aşklar eskisinden çok daha uzun ömürlü ve mutlu olacaktır .
Önümüzdeki zamanların aşkları insanlaşma üzerine kurulmuştur. Artık, ırk, cins, din, sınıf, meslek ve benzeri eski çevrimlerin hiçbir kimliği aşkın üzerinde gölge olamaz. Eski çevrimlerin insana dayattığı tüm kimlikleri aşan aşklar aranıyor artık. İnsanlaşma düzeyi yüksek olana aşık olma eğilimi artıyor. Irkları, dinleri, sınıfları aşabilmiş kişiliklerin buluşmaları yeni çevrimin aşklarının en önemli özelliği. Günümüzde aşk yokmuş gibi görünse de aslında aranan budur. Eski çevrimleri aşmış yeni çevrime hazırlanmaya niyetli insanlar yeni aşkları yaratacaklardır. Akış kendisini böyle garantiye alır, yani aşkla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder