17 Ocak 2013

ilk gün...

         ben yaşayan bir insanım. başımdan geçenleri anlatmamın iyi bir şey olduğunu farkettim.bu yüzden kendi hikayemi anlatmalıyım sana. kendi yolculuğumu anlatmalıyım. anlattıklarımı, evreni ve kendini kavramaya çalışan bir öğrencinin aklından geçenleri anlatması olarak düşün. gördüklerimi, yaşadıklarımı ve bunlardan çıkardığım bazı sonuçları anlatıyorum.
        bunları anlatma isteği neden gelmişti ki. bir nedeni varmış meğer. işte o nedeni çözdüğüm zaman yazmaya başladım. içinden geçtiğim şeyin bana nasıl göründüğünü anlatmak belki başkalarına da ilham verir. bu görüntüyü zaman zaman anlatmıyor muyuz birbirimize. işte ben de sana anlatıyorum karmikim. ne de olsa yaşayan bir insanım ben. öngörülemeyen hareketlerim olabilir. yaşamaya başladığımı farkettiğimden beri, öngörülemeyen davranışlarıma alışmaya başladım ben. yaşamak isteği geldiğinde kendini bu fikre alıştırmalısın sanki. yani yaşadığına şaşmayı bir an önce kesip yaşamaya alışmalısın. evet şaşkınlığı bir yerde bırakıp, kendini yaşamaya alıştırmalısın. her şeyle yeniden tanışmanın zamanı.
          son yıllarda sürekli bir şeyler anlatıyorum ve anlatıklarımı yapmaya çalışıyorum. daha önce hiç kimsenin yapmadığı türden işler bunlar. anlatacaklarım bunun hikayesi. bunu anlatmaya karar vermemi sağlayan orta yaşlarında bir kadın oldu. tam da yapmaya çalıştığım şeyin çok önemli bir dönemecinde oldu bu. o'na ve iki kızına çevrimi anlattım. bildiğim hemen her şeyi. ve yapmaya çalıştığım kurmaya çalıştığım hayatı hissedebildiğim kadarıyla anlattım. aradan belli bir süre geçip anlattıklarım hakkında ne düşündüğünü sordum. bunların ne manaya geldiğini çözmüş olmalı ki tekrar konuştuk uzun uzun. bana söylediklerimin, yazdıklarımın doğru hatta etkileyici olduğunu ama bu noktaya nasıl geldiğimi de yazmam gerektiğini söyledi. ''...nasıl oldu da, neler yaşadın da bu noktaya geldin, onu merak ediyor bunları okuyan insan. işte tam benim dilimin ucuna gelen ama bu kadar net söyleyemediğim ne varsa hepsi söylenmiş. ama bu adam buraya nasıl gelmiş''. o daha  bunu söylerken karar vermiştim yazmaya.
           hem şimdiye kadar ne yaşadımsa onları, hem de bundan sonrasına dair yazmalıyım. ama fazlaya kaçmadan. söylemeye değer bulduğum her neyse onu yazarak tabi. başka bir niyetle yazmam imkansız. ''evet işte bunu diğer yaşayanlara da anlatmalıyım'' diye içimden geçen ne varsa onu yazıyorum hep. niyetim budur. bu yazıların anlamı böyle olsun diyorum ben.
         üç çeşit yazı yazdığımı farkettim. ilki tamamen bilimsel yazılar. eski çevrime ait bir dil bu. insan aklının animizmden pozitif bilime gelinceye kadar kurduğu bir dil. daha çok akademilerde ve o ölçülere yakın sosyal grupların kullandığı bir dil. kendi aralarında gerçekleri bu şekilde birbirlerine anlatıyorlar. anlamak isteyen olursa bilimsel dili de öğrenmeliymiş. dil bir iletişim aracı olarak başlangıçta bir bütünmüş daha sonra toplum bölündükçe her bir toplumsal grubun kendine ait bir dili oluşmuş. üstelik aynı kelimeleri kullanan bir dil. dil bilgisi kuralları aynı olan, okunuşu, telaffuzu aynı olan ama bir grubun kullanımıyla özelleşmiş çeşitli diller gelişmiş. üstelik aynı toplumun içinde. işte bu dil sanırım onların kullandığı dillerden biri oluyor. gerçek üzerine ( gerçek her ne ise...) konuşurken bu dili kullanıyorlar. ben de bazı yazılarımı böyle yazıyorum.  istediğin herşeyi anlatamıyorsun ama sınıflı toplumun önemlice bir kısmı bu dilden anlıyor. ikinci tür yazılarım ise başka bir amaç için yazılmış yazılar. diyelim film çekimi için gerektiği kadar yazıyorum. ya da bir arkadaşım istemiş olabilir. ya da belli bir amaca yönelik  duyuru gibi bişey olabilir. yani teknik olarak ihtiyaç duyulan türden yazılar bunlar. üçüncü tür yazılar ise bu yazılar. bunlar dilin birleşik hali olsun istiyorum. yani sosyal gruplara göre ayarlanmış bir dil olsun istemiyorum. kendimi hiçbir sosyal topluluğa ait hissetmemem bir yana, herhangi bir gruba özel bir dil de anlatmak istediklerimi tam olarak anlatamaz zaten. bu tür yazılarda büyük harf yok. noktalama işaretlerinden çok lüzumlu olanlarını kullanıyorum. bir de tüm dil bilgisi kurallarını kaldırıyorum.
         işte bu yüzden yazıyorum. söylediklerimizin ve yaptıklarımızın bir değeri var mı bilmiyorum. kendi gördüğüm ve yaşadığım kadarıyla şunu söyleyim birçok soru işaretine rağmen o kadar sevinçli bir serüven ki. benim içim içime sığmıyor, sevincimi anlatırken bazen yanlış anlaşıldığımı farkediyorum. bu kadar sevinçli olmanın birkaç nedeni olabilir diyerek o nedenleri aramaya koyuluyor insanlar. oysa onun bildiği sebeplerin hiç birisinin beni sevindirmeye yetmeyeceğini kısa sürede anlıyor ve bir boşluğa düşüyor bu konuda. özellikle fazlaca tanışmadığımız insanlar, mutlaka kişisel bir yararı olmalı, bir çıkar, özel bir beklentisi filan vardır diye düşünüyor. oysa hiçbiri değil. sevindiğim şey yeryüzünde şu aralar yeni olan birşey. onu görmek ve gördüklerine göre yaşamaya çalışmak. buna seviniyorum ve eğlenceli bulduğum tek şey de bu. neyse uzatmadan anlatmaya niyetlendiğim konuya giriş yapsam iyi olur.
        tüm dünyaya başkaldırdığımı sandığım gençlik yıllarımda bile aslında bir rutine alıştırılmaya çalışıldığımı fark ettim.fakat biz daha asilerin olduğu bir sosyal grubun saflarında hizaya giriyorduk. diğerleri gibi değildik. bizim aynılaşmamız devrimcilik adına idi. misal hiyerarşi denen saçmalık da vardı ve istediğini söyleyemezdin öyle rahatça. daha sonraki rutinler ise çalışma ve iş hayatının her türden saçmalığı ile örülmüştü. bu ve benzeri tüm rutinlerden çıkmanın yollarını keşfedip başkalarını da dürtmeye başladım. ve yıllarca dürttüm ama son birkaç yıldır bazıları dinlemeye, anlamaya başladı. ve yaşayan canlılara dönüşmeye başladılar onlar da. rutinden ayrıldıkça, yaratıcılıklar er geç ortaya çıkmaya başladıkça yarı tanrı yanları ortaya çıkıyordu. eğer kuantum fiziğinin bir kandırmacası değilse büyük çevrimi yaratan şeyin bir ucunda da biz duruyoruz. yani bilinçli yaratıklar, insanlar. bir tür yarı tanrı saymalıyız kendimizi. yarı tanrı olduklarını anladıklarındaki şaşkınlıklara bayılıyorum. tersi durumlar da oluyordu. her hangi bir konuda yaratım içinde olan biri ile çok iyi anlaşabiliyorum. ne dediğimi anlıyordu genellikle. ama bunların çoğu yaşayan olamıyordu, kendi yaratımlarına aşık bir halde orada patinaj yapıyorlar genellikle.
         çevrimin akışını gördüğünde önce kendini ele alıyorsun. içinde bulunduğun durumu anlamanla beraber, oradan çıkış için yolları da birer birer yoklamaya başlıyorsun. çıkış yollarını yoklamaya başladığın zamanlar gerçekten değişmeye başladığın zamanlardır. işte tam bu zamanlarda önce beyin organizasyonun mevcut hali bu dönüşümün ihtiyaçlarına göre şekillenmeye başlıyor. eğer bu olursa bunu ilk kez yürüyüşünde farkedersin.her şeyi anlamaya başladığında ve buna ben istediğim gibi dahil olabilirim noktasına geldiğinde önce yürüyüşün değişiyor. bu bende aynen böyle oldu ve üstelik birkaç yaşayan arkadaşımdan da aynı şeyi duydum. sanki kendinden ötede görmediğin bilmediğin ama varlığından haberdar olduğun bir yerlere mesaj göndermek ister gibi. daha dik bir yürüyüş, adımlar hem sağlam hem de tüy gibi. yürürken önüne çıkan her bir nesne ya da olayla ayaklarının uyumuna şahit oluyorsun. hemen ardından yediğin, içtiğin yemekler değişiyor. tatların değişiyor. ağız sürmediğin bir çok şeyi yemeye başlıyorsun, yemekten keyf aldığın diyelim çikolatayı daha az yiyorsun, tamamen elveda da diyebilirsin. kendin gibi yaşayan arkadaşlarınla arana mesafe girse bile hemen hemen aynı yerlerde dolaşıyor aklın. diyelim o ankarada sen istanbuldasın, onunla aynı konu üzerine kafa yorduğunu bir vesile ile öğreniyorsun. önceleri bu garip geliyor sana nasıl olur bu diye. ama daha sonra buna alışıyorsun. ve düşündüğün şeyi yaşayan arkadaşına anlattığında hemen uygun karşılıklar alabiliyorsun. ve sonra sevişme biçimin değişiyor. sadece biçimi de değil. bunu ayrıca ve detaylı anlatmak lazım ama şimdilik şunu söylemeliyim. sevişmek bir tür evrensel enerji aktarımı gibi oluyor.ve eski sevişmelerinin spor yapmaktan farksız olduğunu anlıyorsun.
         bizim gibi insanlar bazen anlaşılmaz oluyorlar. anlattıklarına insanın inanası gelmiyor. pek de olağan olmayan böyle insanlarla ben de karşılaştım. onların anlattıklarına zaman zaman inanasım gelmedi. burada önemli bir ayrıntıyı anlatmam lazım. sıradan insanların ne söylediğini umursamazken bu tür insanların anlattıklarına merak duydum hep. neden onların söyledikleri aklıma takılıyordu. hayatın hiç beklemediğim bir yerinde pat diye ortaya çıkıp o güne kadar duymadığım enteresan şeyler söylüyorlardı. üstelik her hallerinde bir başkalık oluyordu hep. onları diğerlerinden ayıran o havaları sadece hava değilmiş. o hava kendiliğinden olmuyormuş. birçok olay, birçok karakter, birçok maceranın sonunda o havanın edinildiğini kendi yolculuğumdan biliyorum. yavaş yavaş olmaya başlayınca o hava da seni buluyor zaten.
       anladığımı sandığım şeyi en kestirmeden anlatmanın bir yolunu düşünürüm hep. çok kez denediğim şeyi bir kez de bu mesaj tahtasında yapmaya çalışayım. tüm varlıklardan isimlerini, sıfatlarını, zamirlerini kaldırınca her şey ''bir'' oluyor. ''ben'' ve diğer bilinçlerin kaynağı bir. tüm varlıkların herşeyin. varlıklar bir'den dönüşerek geldikleri için bir'le ilgileri yokmuş gibi görünüyorlar. oysa her nesne ve canlı gibi insan bilinci de bir'den dönüştü. insan kendi bilincini ve bilincin yarattıklarını mutlak saydığı için tüm akışın anlattıklarına algısını kapatıyor. oysa kendi bilincinin kaynağı da bu büyük akış değil mi. çevrimin içinden çıkıp gelen bilincin kendini böylesine abartması büyük bir zihin körlüğü bence.tüm akışın sesine kulak kabartanlar oluyor yine de. çevrimin her hangi bir yerinde sıkıntıdan patlayanlar görebiliyor genellikle. ve son yıllarda bu eğilim giderek artıyor.
        akışı etkileyebileceğini kabul etmeden ona en iyi uyum yapmanın yolunu da bulamıyorsun. akış sana şunu söyler durur hep ''sen de bu akışa yön verebilirsin''. evet ilginç olan şu ki yön verebilirsin.
garip bir şekilde tüm kontrolün sende olduğunu anlıyorsun.
        merdivenleri çıkıyordum. ya duruşmaya yetişmeye çalışıyordum ya da ona benzer bir şeye. altı yıldır birilerini birilerine karşı savunuyor ya da suçluyordum. bu işi bir süre yapıp terkar kendi yoluma gitmek istiyordum. daha en başından böyle planlamıştım. ancak kendime şunu da söylüyordum zaman zaman, olur ya mesleği fiilen yapıyor olmak hayatımı zorlaştırmazsa devam da edebilirdim. bana ayak bağı olmadığı sürece yapabilirdim pekala. planlar da yapıyordum üstelik. böyle bir işi yapmaktan hoşlanan birilerini başına koyup ben daha da boşa çıkarabilirdim kendimi. o yüzden ona göre ekipler kurmaya çalıştım hep bu işi yaparken. ama istediğim düzeyde maalesef yapamadım bunu. keşke yapabilseydim, daha çok o insanlar için yararlanabilecekleri bir kaynak yaratmış olurdum.
      işte o merdivenleri çıkarken, yıllardır aklımda olan şey artık yüksek sesle konuşmaya başlamıştı. üstelik bu arada benim tam olarak farkına varamadığım bir çok yeni deneyim kazanmıştı sanki. içimde başka bir yaratık gibiydi.
          önce sesini duydum. ama normal, bildiğimiz herhangi bir insanın sesi gibi geldi bana. çünkü ne dediğini gayet de güzel anlıyordum. içimdeki bu yaratığın kendi kendine yaptığı konuşmaları bazen duyabiliyordum. adliye koridorlarında sigara içmek için dikildiğim bir cam kenarında dalgın dalgın dışarıya bakarken onu dinliyordum. konuşuyordu. ''...burası garip bir yer. henüz tam olarak nerede bulunduğumu bilmiyorum. etrafı çözmeye çalışıyorum. sesleri duymaya başladığımda bu seslerin ne işe yaradığını da hemen anlamıştım. seslerle birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar. sesleri genellikle sırayla çıkarıyorlar. bazen birkaçı birlikte ses çıkarıyor o zaman biraz tuhaf oluyor. kimin ne söylediği belli olmuyor. bir insan bu, içinde bulunduğum canlı yani. benim farkıma vardığından beri konuşmalarımı dinliyor, bazen de konuşuyoruz onunla. içinde bulunduğum canlı önce çok şaşırdı benim varlığıma ama yavaş yavaş alıştı. ona kendimden bahsedebilirim, iyi birine benziyor. benim varlığımı farkettiğinde merdivenlerden çıkıyordu. o bir canlı olduğu için ona canlı mi desem  acaba. ama bunlardan birsürü var yani benim canlıma benzeyen canlılar fazlaca var. benim canlım gibi olan ama ondan daha küçük ve genellikle daha saçlı olanları da var. bunlar kadın, benim canlım ise erkek. o'na canlım demeliyim sanki. canlım merdivenleri çıkarken biraz telaşlıydı. ama beni farketti. aferin ona. bana yaşayan diyor...''
           yaptığım işte istediğim sonuçları elde edemiyordum. örneğin para, bir türlü yoluna girmiyordu para işleri. hep borçlu hep borçlu. işe başladığımda kimseye borcum yoktu ve alacağım da yoktu. işe başladım altı yıl geçmiş ve benim bir ton borcum var. teorik olarak kavradığım şeyi bizzat yaşıyordum.  marksizmi bilen bizim gibilerinin hep nakarat gibi tekrarladığımız bir laf gerçek olmuş. ''sistem seni borçlandırır....''. para pul işlerini çözüp kendi yoluma gideyim derken, olan buymuş meğer. işte buna uyandığım an hemen her şeyi de toparlamam gerektiğini anladım. derhal en sevdiklerimi alıp kendime yeni bir yerleşim yeri buldum ve oraya gittim. her şeyi yeni baştan düzenledim ve tüm zamanım şu an bana ait. para pulla ilgili kendi orijinal çözümümü yarattım. ne mi yaptım elimin altında kullanabileceğim bir diplomayı para sisteminin sıradan bir noktasına koyduğum için belli bir gelir elde ediyorum. karışık mı oldu. şöyle diyim, para getiren bir diplomamı kiraya verdim. bu daha açık ve piyasa dilinden oldu. bu benim kendi çözümüm ve çözümün ana fikri para pul, geçim vs işleri için ne kadar az zaman harcanırsa o kadar iyi olur. düzenlememin temel felsefesi bu. ve etrafımda ne kadar insan varsa hepsiyle ilişkilerimi yeniden düzenledim. hemen hemen hiçbiriyle görüşmüyorum artık. yaşayan'ımla anlaşması muhtemel olanlarla elbette görüşüyorum. ama bunların sayısı bir ya da ikidir.
        bambaşka insanlarla yaşıyorum şimdi. ve huzurluyum. hepsi bu kadar. burada da sorunlar var ama başka. neyse zaten konumuz da şimdilik bu değil. ben merdivenlerden çıkıyordum. işte o an yaptığım planın tutmadığını farkettim. yıllardır saçma bir çabanın içindeymişim meğer. böyle bir sisteme ancak herşeyini verirsen seni ödüllendiriyor. içinden, bir süre takılıp sonra ben kendi yoluma giderim, diyorsan bunu sistem sanki anlıyor. sistemden beklentin varsa eğer ona herşeyini vermelisin. beklentin büyük olsun küçük olsun farketmez. neyse bu faslı geçiyorum. biraz sızlanmak gibi geldi birden. sızlanmak istemiyorum. sadece zaman kaybıymış. ama olması gerekiyormuş. zaten herşey olması gerektiği gibi oluyor her yerde ve her zamanda. işte o an da öyleydi yine herşey olması gerektiği gibi ilerliyordu.
          merdivenler bitti ve ben duruşmada ne olup bittiğini bir taraftan görebiliyorum ama bir taraftan da hakimin hemen arkasından bir keçi geçiyor sanki ve zabıt katibi toprakla oynuyor. ben birazdan üstümü çıkarıp denize dalmak istiyorum. ve duruşma bitiyor. o gün hangi duruşma olduğunu bile anımsıyorum. milli eğitim bakanlığının kazık attığı adil, ahlaklı bir tüccardı bu adam. duruşma zaptını göstererek bana birşeyler anlattığını hatırlıyorum. bir yandan davanın gidişatını konuşuyoruz, merdivenleri iniyoruz bir yandan da ben uzaktaki bir arkadaşa selam veriyorum,ki bu arkadaş sanırım balık tutuyordu bir teknenin içinde , iyi ama o asansörün orada ne işi vardı. adliye sarayının en dış bahçesine vardığımızda burnuma bir koku geldi taze çimen kokusu. ayaklarım çıplak ve güzel bir güneş, hafif rüzgar. müvekkille el sıkışıp ayrıldığımızda sanki ayaklarım çıplakmış gibi geldi bir an bana. ayaklarıma baktım. güldüm.
       


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....

Sana diyorum, sen konuşurken söylediklerinden ziyade onların arkasındaki gerçek görünüyor. Sen bunu farketmezsin, yani bilinç dü...

Tüm Yazılar

Yazı Başlıkları
Şiir Olmak Büyük Özgürlük Be Kuzum....
Sihirli Geçişlerin İzinde
FİLMİN ÖTESİ
The Grand Flowing
Sendikal Manifesto
Aile Biçimleri-Kadın-Tek Eşlilik-Aşk
TOPLUMSAL ÇEVRİMDE İKİ BÜYÜK TIKANIKLIK ve İKİ BÜYÜK DOĞUM
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-8.Bölüm İNSAN KUTSALLAŞTIRDIĞINA İNANIR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-7.Bölüm HAVVA'NIN ELMALARI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-6.Bölüm EFSANELER ve KUTSAL KİTAPLAR
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-5.Bölüm KURAN ve MUHAMMED PEYGAMBERİN BİLİNCİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-4.Bölüm TOTEM NEBULASINDAN YILDIZLAŞAN TANRILAR ve PEYGAMBERLERİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-3.Bölüm BİLİM ve DİN YORUM ZENGİNLİĞİ
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-2.Bölüm KUTSALLIĞIN ÇEKİRDEKALTI
Kutsallık Çevrimi ve Geleceğin Tinselliği-1.Bölüm BAŞLANGIÇ
Gençarov'un Askerleri
Luwiler ve Erkenci Domestikler
Krizler ve Kerterizler...Hoşgeldiniz...
İnsanlaşma Devam Ediyor
Asıl Sorunumuz Her Alanda Çürüme
Bütüncül Manifesto
Kadın ya da Lilith'i Beklerken
İlahiyat Bilgisinin Kökeni Üzerine
Gençarov'un Askerleri
ZYKLEN UND MUSTER VON EİNEM INDİVİDUUM
Cinsel Yasaklar Çiğnenirken
Korku Anayasası
GEZİ AND THE REAL ELECTIONS…
Jiman
kaosun şartı üçtür...
SİYASETİNİZ
Medeniyet Çökerken Bilgi Yapıları
Ruhun Kökeni
Gözleyen ve Gözlenen
Çevrimler ve Birey Örüntüsü
Akışa Uyum_Doğumun üçüncü Aşaması
Moloch ve Ötesi...
Bize Siyasi Değil Hayati Program Lazım
Akışı Kavramak_Doğumun İkinci Aşaması
Akışı Görmek_Doğumun İlk Aşaması,
erkeksi ölüm...
Siyasal Fareler ve İnsanlar...
Şiddet Kullananı Vurur...
neden bazı şeyler yerine başka bazı şeyler olur
bilen ve...bilinen ve...birleşik alan ve...(video)
ustaların kişisel bütünlüğü
İnsanlaşma Tezleri
İş ve Çalışma
İnsanlaşma Çevrimine Giriş (video)
Çevrimler ve Birey
Büyük Akış (video)
düşünce...kralımız...
İnsanlaşma Çevrimi ve Yeni Aşklar...
tonal ve nagual
kelimeleri, mülkleri biriktirmek ve büyük akış...
İnsanlaşma Şöleni...
Gezi Ruhu Kişinin ve Toplumun Yeniden Doğumudur...
Yeni Nesil Tarih Sahnesine Çıkmıştır: "PUTLARA TAPMAYIN..."
İnsanlaşma Kuşağı
İnsanlaşma Yolu
Yaşam ''talep'' edilmez...
taksim,ağaçlar ve yarını bugünden kurmak
Parçalanma ve Toparlanma
tanrı parçacığı,hem hem,farkındalık ve kavramlar...
sinema anlatım dilidir...
THE MATTER IS NOT THE "WOMAN"
mesele olan kadın değil ki...
*ruhsal sorunların kökenine dair *doğa-insan,bilinçaltı-bilinç,nefis-ruh *çevrimlerin birbirini baskılaması ve kullanması
İbni Arabi,CERN,Şaman,An
bir'in yolculuğu...
7 kat bilinç-7 kat sema
yolculuk
ilk gün...
oldum sandığın şeyin esamesi
Türklerin İslamlaşması,Devletleşmesi ve Medeniyete Geçişleri
Hasan Sabbah
Lilith'den Havva'ya
Kabile