
İnsan, inancı olmadan insan olamamıştır. Onu insan yapan özelliklerden biri ve belki de en önemlisidir inanç sahibi olması. Ancak inanç gökten zembille inmez, onun da bir tarihi, geçmişi ve bugünü vardır. Bunların üzerinden atlayarak inanılmış şey, her neyse gerçek bir inanç sayılamaz. İnancın yer ettiği tutunduğu nişler anlaşılmadan, o inancın öngürdüğü hayat pratiği de anlamsız, boş uğraşlar haline gelir.
İnsanın yaşadığı çevrimlere baktığımızda, inandığı her şeyin gerçek hayatla bir ilgisi olduğunu görürüz. Gerçek hayatında derdine deva olmayan bir şeye asla inanmaz.
Onun kutsal kabul edip inandığı şey mutlaka gerçek hayatına yön veren, yönlendiren,ona yol gösteren şey olmuştur her zaman. Totemleri ona yol gösterir, hangi kurallara uyması gerektiğini, neleri yapmaması gerektiğini anlatır hep. Uyulması gereken kurallar ve uzak durulması gereken şeylerin hepsini totemler, tanrılar anlatır. Tüm kutsallığın insan zihninde nasıl yer ettiğini ve soyut tek tanrıya nasıl vardığını biliyoruz. Bu süreç, basitten karmaşığa doğru gelişir ve aynı zamanda somuttan soyuta doğru devam eder ve insanın genetiğine işler. Bu gelişim bugün de devam eder, insanın tüm kutsallık çevrimini bir tek kişinin gelişimini izleyerek canlı olarak görebiliriz.
Çocukta üç yaşına kadar kutsalı bırakın hiçbir kural yoktur, cinsel organları da açıktadır ve bu onun için güzel bir şeydir. Sonra kimse söylemese bile cinsel organlarını kapatır. Ardından masallar, hikayeler, hayallerle süslü anlatımlara başlar. Tamamen kendi hayalleri gibi görülebilir bunlar ama komünün efsaneler, mitler döneminin onda bıraktığı izler yeniden aktif oluyordur, hepsi budur. Altı-yedi yaşına doğru allahı merak etmeye başlar. Bizi kim yarattı, diye sormaya başlamıştır. Herşeyin bir yaratıcısı olmalı düşüncesine ulaşır, kendisinden başka insanlar da vardır ve bunlar sanki birbiriyle bağlantılıdır. Sonra, örneğin çekim yasası gibi birçok şeyi öğrenir, ancak yine de bir şeyler onu kutsal bir inanışa doğru çeker. Sonrasında ya bu hikayeyi çözmek için ciddi arayıcı olur ya da şu markanın ürünlerini tercih eder, o markaya inanır.
Çocukta üç yaşına kadar kutsalı bırakın hiçbir kural yoktur, cinsel organları da açıktadır ve bu onun için güzel bir şeydir. Sonra kimse söylemese bile cinsel organlarını kapatır. Ardından masallar, hikayeler, hayallerle süslü anlatımlara başlar. Tamamen kendi hayalleri gibi görülebilir bunlar ama komünün efsaneler, mitler döneminin onda bıraktığı izler yeniden aktif oluyordur, hepsi budur. Altı-yedi yaşına doğru allahı merak etmeye başlar. Bizi kim yarattı, diye sormaya başlamıştır. Herşeyin bir yaratıcısı olmalı düşüncesine ulaşır, kendisinden başka insanlar da vardır ve bunlar sanki birbiriyle bağlantılıdır. Sonra, örneğin çekim yasası gibi birçok şeyi öğrenir, ancak yine de bir şeyler onu kutsal bir inanışa doğru çeker. Sonrasında ya bu hikayeyi çözmek için ciddi arayıcı olur ya da şu markanın ürünlerini tercih eder, o markaya inanır.
Oysa alttan alta işleyen gerçek hayat ve onu yorumlama, kavrama isteğidir. Köküne inmesi gerekir, kendini tanıması gerekir, totemlerden tek tanrıya kadar tüm çevrimin onda bıraktığı izleri takip etmesi ve kendi özgün inancını bulması gerekir. Pozitivist bilim; Tevrat'ın, İncil'in ve Kuran'ın Sümer kültüründeki izlerini bulduğunda, bu konuda büyük bir yol aldığı ve tüm kutsallığı ve inanç sistemlerini açıkladığı gibi büyük bir yanılgıya kapıldı. Elbette söylemeye gerek yok ki seküler, laik anlayışla bezenmiş ideolojisini inançların uydurma olduğu sonucuyla beraber dünyaya yaymaya çalıştı.
Ama bir sorun vardı, insanlar hala inanıyordu. Demek ki mesele o kadar da basit değildi. Öyle birkaç basit bilgiyle söküp atılamazdı, çünkü gizem inanç ya da kutsallıkta değil İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed'in yaşadığı toplumsal çevrimlerin kendisindeydi. Ve temelde İbrahim'den Musa, İsa ve Muhammed'e kadar kutsallık gelişimi kesintisiz devam ettiği için, kutsallığın dile dökülen kuralları anlamında din, tek bir dindir. Ya da tersinden söylersek bu gelişim tek bir dinin gelişimidir. Çünkü aynı yasalar temel alınarak aktüel kurallar geliştirilir. Ve dikkat edilirse Muhammed, Musa ve İsa’ya çevrim yasaları anlamında fazla referans vermez, o daha çok İbrahim’e referans verir. Onun tek tanrılı dinine bağlı olduğunu söyler, başlangıç noktası olarak onu alır. Bunda da son derece isabetli olur, çünkü başlangıç noktasına hassas bir şekilde bağlı olduğunun farkındadır.
Totemlerle başlayan kutsallık en yetkin haline soyut tek tanrıyla ulaşır. Vahşetin orta çağında beliren totemler insan toplumunun oluşmasıyla beraber kutsallık kazanır. Her kabilenin, boyun, komünün, aşiretin ayrı totemlerinin olması demek, ayrı dünyalarının olduğu anlamına gelir. Ayrı yerlerde ancak aynı başlangıç noktasına bağlı olarak benzer mitlerle, benzer efsanelerle, benzer tanrılarla, panteonlarla devam eder. Bunların hepsi de adım adım gelişen toplumların ve yaşanan dönemin gerçek ihtiyaçlarını karşılayan bilgi örüntüleridir.
Barbar kabileler yerleşip tarım ve medeniyeti geliştirdikçe hem yaşamları hem de dünyayı yorumlayış biçimleri, izah edişleri değişir. Bilim ortaya çıkıncaya ve tüm bu birikimi sansür edinceye kadar da uzunca bir süre etkinliklerini sürdürürler. Dolayısıyla insanın doğrudan hayatı ve evreni yorumlayışı kutsallık çerçevesinde devam eder. O yüzden basit bir kültür meselesi değil tam tersine doğrudan yaşam ve onun izah edilişidir. Bilim kendi çağı açılınca hepsine tek kalemde çizgi çekmeye çalışadursun, bu mümkün olmaz, olamaz. Milyonlarca yılda insan zihnine tutunmuş bir algılayıştır söz konusu olan ve genetiğine kadar işlemiştir. Bilimciler, din geni adını verdikleri bir gen keşfettiklerinde bu gerçeği ispatlamış oldular. Demek ki mesele o kadar basit değil, insanın iliğine kemiğine işlemiştir ve hala canlı bir mekanizma olarak insan ruhunda yaşamaktadır.
İnsan kavrayabildiği evrenin sınırlarını yorumlar hep. Totemi icat ettiğinde ve ona bağlandığında, toteminin etkili olduğu bir olay ufkuna sahipti ve o totemin kuralları ancak orada geçerliydi. Toteminin kontrol ettiği olay ufkunu aşınca, yani çevrim ilerleyip daha geniş somut ve soyut sınırlara ulaşınca, o sınırlara uygun kutsallık biçimi “tabiat ana”yı gördü karşısında. Tabiat ana belli oranlarda anlışılınca, “allah baba” ortaya çıktı. Tabiati evcilleştirmişti ve yaşam biçimi ona bağlıydı. Tarım gelişip, insanlığın geneli bu gelişime ayak uydurunca, yani çözüme kavuşunca olay ufku da genişlemiş oldu. Bu defa göksel ve diğer türden kuvvetleri elinde bulunduran soyut karakterler çıktı ortaya. Soyut karakterlerin dünya üzerinde binbir çeşit ismi dolaşır o çevrimde, soyut tanrı düşünsel olarak yer etmiştir artık.
Irak, Çin, Mısır, Hint medeniyetlerinin hepsinde değişik isimlerle soyut tanrılar olur, daha sonra Grek, Finike ve Roma’da da aynı gelişim gerçekleşir. Zamanımızdan yaklaşık 4 bin yıl önce ise İbrahim tüm bu soyut tanrıların ve dolayısıyla birbirine benzer bu yaşam biçimlerinin ortak inancı ve kuralları olması gerektiğini keşfeder. İşte tek tanrıya giden zihinsel yol, tam da bu somut yaşam ihtiyacından dolayıdır. Bu medeniyetler arasında ticari bağlar, geliş-gidişler vardır ancak her biri değişik kültür, inanç ve dolayısıyla kutsal kurallara bağlıdır. İşte İbrahim hepsinin medeniyet olması dolayısıyla ortak kurallara, ortak inançlara ve ortak bağlara bağlı olması gerektiğinden yola çıkar ve antik medeniyetin ortak kurallarla işlemesini gerektirecek, soyut tek tanrıyı keşfeder.Gerçekten de İbrahim bu ayrı gibi duran ama özünde üretim ve tüketime dayalı ilk antik medeniyetlerin aynı kurallara inanması gerektiğini, dolayısıyla evrensel hale gelmesini daha o günden keşfeder. Onun zamanı antik çevrimin yerel aşamasıdır.
Muhammed zamanı ise antik medeniyetin evrensel aşamasıdır. Aynı İbrahim gibi Musa, İsa ve Muhammed’in de peygamberlik görevleri ve yaptığı işler içinde bulundukları çevrimin aşaması dolayısıyla birbirinden farklı olacaktır. İbrahim yol haritasını koymuştur sadece. Medeniyet henüz lokal aşamadadır ve ticaret açısından medeniyetlerin arasındaki barbarlar büyük bir sorundur.
Zamanla medeniyetler arasındaki barbar toplulukların medeniyetle kavgaları, barbarların sınıflı topluma geçişleriyle sonuçlandı. Bu sayede medeniyetleri canlandırmış oldular ve antik ticaret yolları medeniyetleri birbirine bağladı. Antık sınıflı toplum evrensel hale gelmiş oldu. Tarihin kontenjanında medeniyete geçebilecek kent kalmadı. Böylece Hz. Muhammed'in bu tarihsel görevini kavrayarak "Son Peygamber" öngörüsü gerçek oldu. Peygamberlik, medeniyete geçebilecek durumdaki barbar toplulukların liderliğidir. Son örneği ise Hz. Muhammed olur. Çünkü medeniyete geçecek yukarı kent barbarı yoktur artık, bunu Hz.Muhammed de bilir. Öte yandan totemle başlayan ve allaha ulaşan kutsallık gelişiminin kendisi ile son bulduğunu da söylemiş olur, artık allah işleri yeryüzündeki insanlara devretmiştir böylece. Bu kadar gerçekçi ve ileri görüşlüdür. O yüzden son peygamber olduğunu söyler, yani esasında çevrim yasalarını kendi zamanı için okumaktadır.
Medeniyete geçmekten başka yol görülmez ama medeniyet o kadar da matah bir şey değildir. Kuran'da bunu sık sık söyler, medeniyetin rezilliklerini anlatır, ancak medeniyet yoluna girilecekse (ki kaçış yoktur), o halde allahın yasalarına olabildiğince uymak gerekir. Bina ve zina, gösteriş ve zulüm gibi medeniyetin günahlarına karşı allahın yasalarına sarılmak gerektiği sıkça ifade edilir. Çünkü en başından beri kutsallık hep doğaya ve onun yasalarına uyumu emreder, o yasaların dışına çıkıldığında hem kişi için, hem toplum için kıyamet başlar. Kuran bunun dersleriyle doludur.
Muhammed çevrim yasaların görür, onlara uyar. Çevrim ise kaçınılmaz olarak medeniyete geçişi emreder kendi toplumu için, ancak allahın yasalarına sonuna kadar sahip çıkmak medeniyetin her türlü rezilliğinden müslümanları koruyabilir. Çevrim çarkı ilerler ve ondan sonra gelen Emevi çağı, peygamberlerin Allah sistemini hayattan koparıp rafa kaldırır ve azgın sömürüye devam eder. Daha ötesi allah sistemini antik sınıflı toplumun evrensel aşamaya gelmesi için kendisine kılıf haline getirir. Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı iktidarları da Emevilerin allah sistemini sömürü kılıfı haline getirme becerisini ziyadesiyle gösterirler. Kapitalizm de laiklikle aynı şeyi yapar; allahın kutsallığıyla uğraşmaz, tam tersine kendi sömürüsünün aracı haline getirir. Kuran'ın ve gerçek ilahiyatın içeriği böylece boşaltılmış olur ve hepsi geleneğin nakli haline gelir. Nakli bilimler adı altında nakledilir sadece. Tüm bu zamanlarda gelişen akli bilimler ise yok sayılır. Oysa geleneğin naklettiği bilgiyle aklın keşfettiği bilgi, aynı dünyaya ait bilgilerdir ve her ikisi de aynı dünyayı yorumlarlar.
Sonuç olarak önemli olan derme çatma bilgiler değil bu bilgilerin örüntüsünün bize ne anlattığını kavramaktır. Dolayısıyla asıl önemli olan bu inançlara yön veren çevrim yasalarını elde etmektir. Çünkü hiçbir şey bu yasaların üzerinde ya da dışında değildir, peygamberler de, tanrılar da. Zaten totemlerden tek tanrıya kadar, kurallarıyla, keşifleriyle hepsi adım adım çevrim yasalarıdır. Çağlar içinde adının değişmesi de yine o yasalarla ilgilidir.
-----------------------------------------------
Çevrim, kelime anlamıyla devirdaim, döngü, cycle. Bütüncül teorideki kavramsal anlamı ise benzer özellik gösteren bir dizi olaylar bütünü olarak tanımlanabilir. Hareket, uzay zamanda çevrimler yaparak ilerler. Belli bir yer, zaman ya da koşuldayken bir başka yer, zaman ya da koşula doğru evrilir. Hareketin bu evrimi doğrusal olmayıp, döngüsel karaktere sahiptir. Doğada çevrimlerle ilerlemeyen hiçbir şey yoktur. Her şey bir döngünün içinde hareket eder. Bu döngüler kısır olmayıp her biri bir diğerine kaynaklık eden hareket bütünlüğüdür. Her biri önceki çevrimin içinden çıkar, onun tüm birikiminden yararlanır ve öncekine benzese bile ondan farklı bir nitelik kazanır.
Kazandığı bu yeni nitelikle beraber içinden çıktığı çevrimi kapsar.
Bu ilerleyişte hiçbir çevrim yok olmaz, yeni çevrim tarafından kullanılır ve bilgi olarak içerilir. Doğada da toplumda da döngüler vardır, ancak bu döngüler kısır döngüler olmayıp birbirini doğuran döngülerdir. En genel anlamıyla enerji, madde ve canlılık olarak üç büyük doğal çevrim ve ilkel komün, sınıflı toplum ve nihayet içine girdiğimiz insanlaşma çevrimi ile devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder