Hasan Sabbah’ın düşünce ve eylemleri Selçuklu egemenlik sistemine karşı tepkilerle şekillendi. ‘Kurtarılmış Bölge’ ve ‘vur-kaç’ kavramlarının ilk uygulayıcılarındandır. Ailesi Yemen’den gelip Rey’e yerleşen Hasan Sabbah burada İsmaililerle tanıştı ve görüşlerini benimsedi. O sırada İran’daki İsmaililerin lideri İbn Attaş onu Mısır’a gönderir. 1081’de Hasan Sabbah Mısır’dan döndüğünde düşünce sistematiği daha da netleşmiş olarak örgütlenmeye başlar. Bu sırada Mısır’da devlet kurmuş olan İsmaililer’deki (Fatimi Devleti 969-1171) halifelik sorunu yüzünden bölünme olur. Bundan sonra Hasan Sabbah ve ardıllarına İsamili yada Nizariler denilmiştir. Bölünen diğer kol ise bugün solcu olan Lübnan Dürzileri ile bugünkü Suriye civarındaki Nusayriler’dir.
Hasan Sabbah’ın çalışmaları kısa sürede Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün dikkatini çekmeye yeter ve hemen önlem almaya girişir. Tehlikenin farkındadır. İslailileri sıkı şekilde kovuşturmaya alır. İsmaililer gizli örgütlenmeyi temel alırlar. Şehirlerde örgütlenme ve propagandanın zemini olmadığından dağlık alanlara doğru çıkmayı daha uygun bulurlar. Böylece tarihte ilk gerilla eylemlerinin uygulayıcıları ortaya çıkar. Hasan Sabbah'ın Kirman ve Yezid, Nişabur güneyindeki dağlık Kuhistan, Hazar denizi güneyinde kalan Damgen denilen dağlık bölgeden Kuzey İran’a kadar geniş bir etkinlik sahası vardır.
Hasan Sabbah karargahını kurmak üzere ‘Kartal Yuvası’ anlamına gelen Alamut Kalesini seçer. Kazvin yakınlarındaki kale sarp kayalıkların üzerindedir. Hasan, kaleyi Mehdi adlı bir ikta sahibinden savaşmadan alır. Hasan Sabbah, 1090 yılında kaleye yerleşir ve kale 171 yıl hareketin karargahı olur. İkinci merkez dağlık Kuhistan bölgesidir. Hareketin yolladığı Dai Hüseyin burada kısa zamanda güçlenir. Üçüncü merkez İsfahan’dır. İsfahan yakınındaki Şahdiz kalesi hareket merkezidir. Başka kalelere de yerleşen Nizarilerin güçlenmesi zor olmaz. Dördüncü yerleşim bölgesi ise Haçlıların bulunduğu Suriye dağlık bölgeleridir. Haçlılar, emperyalist amaçlarla düzenleyip kutsal kılıflara soktukları bu seferlerin daha ilkinde FEDAİLERİN hançeri ile tanışırlar. Sonraki yüzyıllarda da bu tanışıklık devam edcektir (1098).
Kurtarılmış bölgeler oluşur, bunlar giderek çoğalır. Hareket, yoksul halkın sempati ve desteği ile sürekli büyür. Bu büyümeden rahatsız olan Melikşah, Hasan Sabbah’a tehdit dolu bir mektup gönderir. “Hasan Sabbah bilirsin ki işittiğimize göre sen yeni bir din ve millet çıkarmışsın ve insanları aldatıyorsun ve zamanın padişahına isyan niyetindesin. Cahil dağlıları başına toplayarak tabiatlarına mülayim sözlerle onları her istediğin kişiyi bıçaklatmak için hazırlıyorsun...İslam halifelerini yeriyorsun, bu tür sapıklıkları bırakıp müslüman olmak gerekir, yoksa üzerine göndermek üzere güçlü bir ordu beklemektedir...Bil ki elindeki Alamut kalesinin burçları göğün burçlarından olsa tanrı yardımı ile dümdüz ederim...”
Hasah Sabbah, böyle bir mektubu yanıtlarken propagandatif bir dille haklı olduğunu anlatır. Haklı olmasının gerekçelerini somut olarak ispatlayarak anlatır. Sonuç olarak da Abbasi halifesinin zenginin ve zulmün temsilcisi olduğunu, kendilerinin sadece mukavemet (direniş) haklarını kullandıklarını yazar.
Melikşah, 1092’de komutanı Arslantaş’ı Alamut Kalesi üzerine gönderir. Hasan Sabbah 60-70 kişi ile kalededir ve yiyecek sıkıntısı vardır. Uzun bir süre kuşatmaya karşı koyar. Çevresindeki halkın Hasan Sabbah’a destek savaşçı göndermesi ile güçlenirler ve bir gece baskını ile sonbaharda Selçuklu ordusu bozguna uğratılır. Böylece Melikşah'da kaleyi alamadan ölür. Melikşah ölmeden bir ay öncesinde ise ünlü veziri Nizam’ı fedailer başarılı bir eylemle öldürürler.
Alamut Kalesi 1256 yılında Moğolların eline geçer. Moğolların Alamut seferine katılan,kalede bulunan yapıtları ve belgeleri inceleyen tarihçiler, onların çilekeş bir keşiş yaşamı sürdürdüklerini belirtir. Hasan Sabbah, Alamut’a geldiği 1090 yılından ölümü olan 1124 yılına kadar kaleden dışarı çıkmaz. Tüm vaktini dua etmek, kitap okumak yazmakla ve yönetim işleri ile uğraşarak geçirir. Kale kütüphanesi ve rasathanesi ile önemli bir bilim merkezidir. Büyük şii bilgin Tusi, ilk dünya tarihi yazıcısı Reşiddettin, Alamut’tan çıkar. Sabbah kalede şarap içilmesini yasaklar ve bu yasak 335 sürer. Alamutta kavga etmek yasaktır. Kalede kadın ve çocuk bulunmaz. Hasan Sabbah’tan 100 yıl sonra yaşayan Alamut lideri Alaaddin bol şarap içmekle birlikte sade bir çobandır. Çobanlar deve sürüleriyle yanyana uyur. Kaba yün ve ketenden giysi giyer az yemek yerler. Sonraki liderlerden yine II.Hasan 1164 yılında bir festival düzenler. Müzikli, içkili ve çeşitli spor yarışmalarının yer aldığı festival daha sonra İsmaililerin kutladıkları bir bayrama dönüşür. Ramazanın 17.gününe denk gelen şölen sünnilerin hareketi kötülemek için kullandıkları bir malzeme olur. Çünkü ramazanda içki içmek sünnilere göre günahtır.
İsmaililerin mücadelesine halkın verdiği desteği egemenler yüzyıllar boyunca ağır bir şekilde cezalandırmışlardır. Rey’de devletin uyguladığı terörün boyutlarını göstermesi bakımından bir örnek yeterlidir. Burada kesilen insan kafalarından minareler yapıldığı söylenir. Köyleri yakarlar, çoluk çocuğu öldürürler. Fakat bu terör mücadeleyi engellemez. İsfahan civarındaki topraklar ikta olarak dağıtılmaya başlanınca bu işi organize eden Sultan Tapar’ın veziri Sadı Mülk’ü İsmaililer cezalandırır. ‘Halkın mülkünü iktaya dönüştüren’ bu vezirin karnını yararlar. Sultan Tapar, Alamut ve civarındaki kalelere seferler düzenler. Çevredeki ürünler yakılarak kale teslim olmaya zorlanır. Seferi Nizam’ın oğlu vezir Ziyaül Mülk yönetir. Kaledekiler açlığa mahkum olur. Sultan Tapar sekiz yıl sefer yaptırır ve bütün çevrenin ürününü hasat zamanı yaktırır. 1118 yılında Sultan en büyük komutanını bir ordu ile yine Alamut’a sefere yollar. Büyük bir terör ve zulüm havası hakimdir. Alamut uzun süre direnir. Bu arada sultanın ölüm haberi ulaşır. Ordu üzerinde olumsuzluk yaratan bu haberden sonra çevre halkın durumu Alamut’a bildirmesi ile, İsmaililer saldırıya geçer ve yine orduyu bozguna uğratırlar. Daha sonraki Sultan Sancar zamanında da benzeri akınlar düzenlenir. Fakat bir sonuç alamazlar İsmaililer iyice güçlenmişlerdir. Bu Sultan zamanındaki büyük Oğuz isyanı ile de zaten Selçuklu bir daha kendini toplayamaz hale gelir.
Hasan Sabbah’ın düşünce ve eylemleri Selçuklu egemenliğine karşı biçimlenmiştir. Şii-İsmaili inancın eylem potansiyelini ön plana çıkaran Hasan Sabbah siyasal-dini bir ayaklanmanın inceleme, propaganda, örgütlenme ve saldırı aşamalarına dair açık bir bilince sahip olduğunu kanıtlamıştır. Bu temelde kurtarılmış bölge, kalıcı ve geçici üs gibi gerilla anlayışının ilk biçimlerinin uygulayıcısı oldu. Hasan Sabbah, yoksul sınıflara dayanarak kurtarılmış bölgeleri hareketin merkezi haline dönüştürdü. Örgütlenmede üç ana unsur vardı. Murşitler; araştırma ve propagandadan onlar sorumluydu. Dailer; örgütü yöneten ve liderlik eden kadrolardı. Fedailer; eylemleri gerçekleştiren, gözlerini kırpmadan ölüme giden ihtilalcilerdir. Siyasi suikast tekniğini ustaca uygulayan fedailerin hedefleri egemenlik sistemini organize edenlerdir. Ayrıca, muhbirler de birer hedefti. Sıradan insanlara kesinlikle zarar vermiyor, sivrilmiş düşmana yöneliyorlardı.
Bu arada onlara karşı muazzam bir propaganda yürütülüyor, amaçlarının ‘islamı yıkmak, tüm müslümanlara felaket getirmek olduğu’ belirtiliyor, uyuşturucu kullundıklarına dair hikayeler uyduruluyordu. Zamanın Haçlı kaynaklı tarihçileri Hasan Sabbah fedailerinin kendilerini feda edecek kadar davaya bağlı olmalarını anlamlandıramamış ve siyasi suikastleri yerine getirmesi için haşhaşın uyuşturucu etkisinin kullanıldığını öne sürmüşlerdir.Oysa İsmaililer egemen sınıf tarafından hakkı yenen yoksul müstezafların mücadele azmini temsil ediyorlardı. İnançlarının tek kaynağı buydu. Onların eylemlerinin yarattığı gelenek çizgisinde fedai ve fedayın deyimleri Ortadoğu halklarının mücadele birikimlerinde önemli simgeler oldular. Filistin hareketinden İran’daki Marksist gerillalara kadar birçokları kendilerini fedailer olarak tanımladılar.
Selçuklu düzenine karşı bu silahlı eleştiri Selçuklu devletinden daha uzun yaşamıştır.
Efsaneleşmiş Hasan Sabbah ve Şahrud aşkını anlatan bir şarkı
AV Haydi gidelim düzlüğe dedi biri, Beriki hangi düzlüğe? dedi. Hani şu üzerinde tavşanların uyuduğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları. Çünkü o tavşanların uykusu sevdiğimin uykusudur bana. Öyleyse dağa gidelim deyince birinci, Hangi dağa? dedi diğeri. Hani şu eteğinde geyiklerin koşuştuğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları ve geyikleri. Çünkü o geyiklerin zarafeti sevdiğimin zarafetidir. O vakit bahçeye gidelim dedi, istekli. Hangi bahçeye? dedi bizimki. Hani şu gölgesinde sülünlerin salındığı. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri ve sülünleri. Çünkü o sülünlerin salınışı sevdiğimin salınışıdır. Kaynağın başına gitmeliyiz o zaman dedi, ısrarlı. Hangi kaynağa? dedi öteki. Hani şu başında güvercinlerin uçuştuğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri, sülünleri ve güvercinleri. Çünkü o güvercinlerin uçuşu sevdiğimin kanatlanışıdır bana. Kayalıklara gidelim öyleyse. Hangi kayalıklar ola ki onlar?! Hani şu tepesinde kartalların süzüldüğü. Zaten köpeğim de hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri, sülünleri, güvercinleri ve kartalları. Çünkü o kartalların süzülüşü sevdiğimin süzülüşüdür bana.
Efsaneleşmiş Hasan Sabbah ve Şahrud aşkını anlatan bir şarkı
AV Haydi gidelim düzlüğe dedi biri, Beriki hangi düzlüğe? dedi. Hani şu üzerinde tavşanların uyuduğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları. Çünkü o tavşanların uykusu sevdiğimin uykusudur bana. Öyleyse dağa gidelim deyince birinci, Hangi dağa? dedi diğeri. Hani şu eteğinde geyiklerin koşuştuğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları ve geyikleri. Çünkü o geyiklerin zarafeti sevdiğimin zarafetidir. O vakit bahçeye gidelim dedi, istekli. Hangi bahçeye? dedi bizimki. Hani şu gölgesinde sülünlerin salındığı. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri ve sülünleri. Çünkü o sülünlerin salınışı sevdiğimin salınışıdır. Kaynağın başına gitmeliyiz o zaman dedi, ısrarlı. Hangi kaynağa? dedi öteki. Hani şu başında güvercinlerin uçuştuğu. Zaten köpeğim de çoktan hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri, sülünleri ve güvercinleri. Çünkü o güvercinlerin uçuşu sevdiğimin kanatlanışıdır bana. Kayalıklara gidelim öyleyse. Hangi kayalıklar ola ki onlar?! Hani şu tepesinde kartalların süzüldüğü. Zaten köpeğim de hazır avlanmaya! Durdur köpeğini ve lütfen öldürme tavşanları, geyikleri, sülünleri, güvercinleri ve kartalları. Çünkü o kartalların süzülüşü sevdiğimin süzülüşüdür bana.
Teşekkür ler dostum zkitabı okumak lazım.
YanıtlaSil